‘Muhafaza Altına Alınırken’ Ölmek ‘Paket’in Gereksizliği Kameramana Yansıdı!..

13 Şubat 2015 Cuma

AB Bakanı Volkan Bozkır’ı, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın eski tercümanı olan selefi Egemen Bağış’a benzetmek hem haksızlık hem saygısızlık.
Bozkır, Türk Dışişleri’nin kıdemli büyükelçilerindendi.
Turgut Özal’a ve Süleyman Demirel’e uzun yıllar danışmanlık, Brüksel’de AB temsilciliği, Ankara’da AB Genel Sekreterliği yaptı.
Önce milletvekili, sonra AB Bakanı oldu.
Çok da iyi oldu.
Tayyip Bey’i geçelim. Davutoğlu, Çavuşoğlu, vs. dahil AKP içinde AB dosyasına onun kadar hâkim olan hiç kimse yok. Bozkır, önceki gün TV’de ülkemizin “Güvenlik Paketi”ne olan ihtiyacını anlatırken yana yakıla “Polis yetkisiz. Okul önlerinde öğrencilere esrar satanların üstünü bile arama olanağı yok!” diye yakınıyordu.

***

AB Bakanı’nı yalanlayan ne yazık ki bizzat polis (hem de trafik polisi) oldu.
Ardından da Ankara Valisi!
“Kar lastiği” yok diye, aracı durdurulan kameraman Yılmaz Koçyılmaz (43) yola devam etmekte ısrar edince ve tartışma çıkarınca, trafik polisi kendisini yere yatırdı. Arkasından kollarını kelepçeleyerek ite-kaka ekip aracına soktu.
Cebinde taşıdığı “TC Başbakanlık” başlıklı “Sarı Basın Kartı” da “Kalp ve tansiyon hastasıyım!” demesi de hiç fayda etmedi...
Sonrası dünkü Cumhuriyet’te idi.
Ankara Valisi’nin açıklaması da bugünkü gazetelerde.
Vali diyor ki:
“Darp izi yok. Kendisi muhafaza altına alındı! Sonra da bırakıldı!”
Yüzükoyun yere yatırılan, üç-dört polis tarafından kolları kıvrılarak bileklerine arkadan kelepçe takılan kalp hastası birisinin ölmesi için “darp izi”ne ne kadar gerek var?
Vali Bey ayrıntıya girmiyor.
Ayrıntıya gerek olmadığını o da biliyor.
Çünkü bu tür bir işlemin kendisi bizatihi “darp”tır.
“İzi” ise Koçyılmaz’ın artık çarpmayan kalbi üzerindedir.

***

Vali Bey’in, “Muhafaza altına alındı” demesi tam bir “şecaat arz etme” halidir.
Tamamını ve tercümesini söyleyip, “kendisini mert bir Kıptiye” benzetmek suç olabilir, “muhafaza altına alınmayı” gerektirebilir.
Çünkü idare hukumuza göre, “Valiler de illerde Cumhurbaşkanını temsil ediyor.” Aman ha!
Çok şükür, insanlık ve ülkemiz, şecaat arz etmeyen ve hatta mert olmayan Kıptilik anlayışının olumsuz anlamını çoktan geride bıraktı.
Günümüzün Roman, eskinin cefakâr Kıpti yurttaşları bu cümleden olarak, Kaçak Saraylı Cumhurbaşkanımıza, Büyük Roman Ödülü’nü layık gördüler.
Ama sakın ola ki, kar lastiksiz araç kullanmasınlar ve polisle falan tartışmaya girmesinler.
Yoksa...
Mazeret bildirerek yola devam etmeye çalışan eski (yani işsiz) kameraman Yılmaz’ın başına gelenler gelebilir.

***

Başta Tayyip Bey, arkasından da boy sırasıyla, tüm iktidar erkânı haftalardır “Polisin yetkisi yok, ‘güvenlik paketi’ diye tantana yapıyorlar.
İşsiz ve kalp hastası bir kameraman bunun gerçek olmadığını canı ile ödeyerek ortaya koydu.
Trafik polisleri bile demek ki, bugünkü yasalara göre canını sıkan herkesi yere yatırıp kelepçeleyebiliyor...
Buna da polislerin ildeki en büyük patronu bir vali bey “muhafaza altına almak(!)” diyor!!.
Muhafaza, devlet modasına uygun Osmanlıca; “Hıfzetmek” kökünden türemiş “hafız” ile aynı aileden bir söz.
Ama ilk kez “insan” için kullananı görüyoruz.
Mallar, eşya veya hayvanlar muhafaza altına alınır. İnsan hapsedilir, gözaltına alınır.
Vali Beyimiz, tezeğin adını değiştirerek kokusunu değiştirmek istiyor.
Emniyet güçlerinin işlediği suçu örtmek üzere Osmanlıca döktürüyor.
Ama bu arada yeni ve ek bir yasaya gerek olmadan polisin istediği anda hem de şiddet kullarak her yurttaş “muhafaza altına alabileceğini” de ilan etmiş oluyor.
Bu olay, Kürt sorunu veya Tayyip Bey’in egzantriklikleri ile doğrudan bir ilişkisi olmadığı için Avrupa gazetelerinde yer almayacak.
Dolayısıyla AB Bakanı Bozkır’ın haberi de olmayacak.
Değerli bakan yardımcısı ve geçen dönemlerin milletvekili Alaaddin Büyükkaya ise yeniden aday olmak için istifa etti.
Kendisine eşi veya dostları kameraman olayını aktarmalıdırlar.
Kar lastiği tartışmasına giren yurttaşların bile “Arkadan kelepçelenerek muhafaza altına alındığını” anlatmalıdırlar.
Ve bir daha TV’lere çıkıp da “okul önlerinde esrar satanların bile üstlerini arayamayan polis edebiyatı”nı ya İçişleri Bakanı Ala’ya ya da selefi Bağış’a bağışlamalıdır.

Sır Küpü İçin Sırsız Sorular
- MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifası RTE’nin “İnlerine gireceğiz!” planına darbe mi?
Davutoğlu’nun Tayyip Bey’e, “Hakan Bey bana lazım!” demesi, “Başbakan olarak seçimden sonra devam edeceğim” anlamına gelmiyor mu?
Bu durumda, Tayyip Bey ilk fırsatta Davutoğlu’nun davulunu da tokmağını da elinden almaz mı?
- Tayyip Bey, “Sır küpü” dediği Fidan’ı acaba Saray’ın arka bahçesine dikmek ve dibine de Dolmabahçe’de Org. Büyükanıt’tan aldığı ve “Mezara kadar götüreceğim!” dediği sırrı mı koyacaktı?
- Hakan Fidan, Öcalan’a da “Yoruldum. Azıcık Meclis’te dinleneyim!” diyerek onu kıskandıracak bir hırtlık yapmayacağına göre, “süreç masası”nı ne tür bir özür beyanı ile terk etti?
Öcalan’a, “Sen de yoruldun. Biraz daha sabır. 2019 seçimlerinde TBMM’de sürece devam ederiz!” demiş olabilir mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tanrı’ya bin şükür! 15 Aralık 2024
Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları