Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Sermayeyi Küçük Ama Güzel Tüketmek...
Satıcının biri sıcak mı sıcak bir yaz gününde buz satıyor, bir yandan da bağırıyordu:
- Sermayem tükeniyor... Ne olur yardım edin...
Satıcı haklıydı.
Çünkü buz eriyordu.
Oradan geçmekte olan bir adam bir an duraladı. Sendeledi, sonra da olduğu yere yığılıp kaldı. Bayılmıştı.
Bayılan adamı yelpazelediler. Alnına buz koydular. Adam bir süre sonra ayıldı. Ve sordular:
- Hayrola, ne oldu aniden böyle sana?
Adam yanıtladı:
- Sermayem tükeniyor diye bağıran buzcu, bana tükenmekte olan kendi ömrümü hatırlattı.
Yazan bir memur
Sermayesi tükenmekte olan buzcunun önünden geçerken, asıl tükenenin ömür olduğu herkesin aklına düşer mi?
Düşse bile bu yüzden sendeleyip düşer mi?
Ama o düşmüş.
Kim o, ne iş yapıyor?
Bu soru biraz abes diyor ve ekliyor:
“İnsanın kimliğini yaptığı işe bağlayan önyargılı sorulardan biri bu?”
“Sizi tanımak isteyenlere ne olduğunuzu, kim olduğunuzu anlatacak daha iyi sorunuz varsa onu soralım dilerseniz!”
“Çok mu önemli ne iş yapıldığı? İşi olmayanlar kimliksiz mi yani?”
“Pekiyi kimsiniz?”
“Küçük Şey Yoktur” adlı kitabın yazarı...
“Roman mı bu?”
“Sayfaları oluşturmak uğruna yaşadığım otuz yıllık maceraya bakarsanız, bir macera romanı da denebilir.”
“Yani kitap değil, ama yazma süreci bir tür roman diyorsunuz?”
“Peki öyle diyeyim gitsin!”
\nKimileri totaliter rejimleri, o tür bir rejimde yaşamak istedikleri için değil, o tür bir yönetimin başında olmak için beğenirler.
(Şekil 1 A’da her gün gördüğümüz gibi!)
\n\n
Yazgı ve yazarlık
“Küçük Şey Yoktur” yaşamın küçük bir felsefesi ya da özet bir reçetesi mi?
Doğru ve mutlu yaşamak için önce sükûnet gerekiyor.
Sükûnet mutluluğa da, gerçeğe de yaklaşabilmenin belki en önemli koşulu.
Kafasında ve yüreğinde bir sonbahar akşamında bir göl kenarının dinginliğini yaratamadan hayatta güzel hiçbir adım atmak mümkün değil.
Kitabın besmelesi olarak... “Yalnız kalmadıkça hiçbir şeyin doğruluğunu sezemiyorum” cümlesini seçmesi belki de bundan...
(Bu “besmele” bizim hükümetin dış politikadaki “değerli yalnızlık” stratejisinin de esin kaynağı gibi!)
Ateşböceği aydınlığı
İnsan olmanın, yani erdemli olmanın ilahi hazzını tadabilmenin ilk adımı yalnızlıktaki bu tanrısal büyünün farkına varabilmek...
Kör karanlık bir çatışma gecesinde, ateşböceklerini bir kavanoza doldurup oluşan aydınlıkta, dağ başında kolu bacağı kopan askerlerin yaralarını diken tabip teğmenlerin öyküsünü anlamak için tüm büyük şeylerin aslında güçlerini küçük diye görülen şeylerden aldıklarını görmek gerekir.
Denizde küçük damlaların direnişi olmasa bir pervane nasıl koca gemiyi ilerletsin?
Kaldı ki küçük ne, büyüklük ne?
Bazen gemi batarken hayat kurtaran sadece küçük diye küçümsenen kayıklardır.
Her şeyin yeri ve değeri ayrı.
Mabedin kubbesindeki bir taş, kuş yuvasında bir çöp, kitabın cümlesindeki bir harf, yerini alarak bu değeri üstlenir.
“Bu nedenle de” diyor, şeker fabrikasındaki memuriyetinden emekli “Küçük Şey Yoktur”un yazarı, “Sen en iyisi şu sese kulak ver:”
Çiçek olamazsan mutlaka bir saz ol,
Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın,
Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmak da kaçınılmaz,
Dünyada hepimiz için yapılacak büyük işler var, küçük işler var.
Yapacağın en güzel iş sana en yakın olan iştir.
Yaşam memuriyeti
Otuz üç yıl memuriyet ve bir kitaba otuz yıl vermek demek ki ona en yakın olan iş imiş.
Memuriyeti sırasında 657 sayılı yasaya göre söyleyemediklerini şimdi dolu dolu söyleyebilmesi bu yüzden.
“Her olay arkasında bir dünya gizler. Bir yelkenli geminin kazanmış olduğu hızda sadece rüzgârın mı payı var? İplik, bez, çivi, direk bir araya gelir de gemi diye görünür.”
“Küçük Şey Yoktur”un yazarının tek duası var:
“Tanrım, bana değiştireceğim şeyleri değiştirme gücü, değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme cesareti ve hepsinden önemlisi de, bu ikisini birbirinden ayırt etme yeteneği ver.”
Sıcak bir yaz gününde sermayesinin tükendiğinden yakınan o buz satıcısının önünden geçerken, eriyen ömrünü fark etmesi ve düşüp bayılması, duasının tuttuğunun işareti.
Yoksa üç kuruş zamma rağmen, “Emeklilerin en mutlusu yine de benim!” demesi bundan.
“Kuru su” ve “ahşap demir” diye bir şey nasıl olmazsa, samimi diplomasi de olamaz!
Josef STALİN \n\n
\n
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Emekliye iyi haber yok!