‘Ahmed’imi gördünüz mü?’

03 Mart 2020 Salı

Kaç gündür, şehit cenazelerinden görüntüler... Kaç gündür sınır kapılarından acımasızca geri püskürtülmeye çalışılan sığınmacıların sefalet tabloları.... Aciz babalar... Perişan çocuklar... Elleri böğürlerinde analar... Kaç gündür savaş görüntüleri... Bombalar, roketler... Uçaklar...

Bunları izlerken aklıma hep Falih Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” adlı başyapıtı geliyor.

Zeytindağı’nda Cemal Paşa’nın emrinde görev yapan Falih Rıfkı, Birinci Dünya Savaşı’ndaki Arap cephesi macerasını bütün abesliğiyle, bütün acılarıyla, acınası yanlarıyla anlatır, koca ve kof rüyanın nasıl çöktüğünü dile getirir, bir tek askerin bile Kanal’ın karşı tarafına geçemediği içler acısı Kanal Seferi’ni ve büyük bozgunu gözler önüne serer. Bozgundan sonra trenle dönüş yolunda bir ananın savaşa gidip de dönmeyen oğlu Ahmed’ini aradığı son bölüm bir tokat gibi suratınızda şaklar.

Kudüs düşmüş, Şam düşmüş, rüya bitmiş, Komutan Cemal Paşa ve maiyeti İstanbul’a dönmektedirler... Gelin ondan sonrasını birlikte okuyalım:

“Karargâhın içinde: Kudüs düştü! sözü ölüm haberi gibi yayıldı. Daha şimdiden Beyrut’a, Şam’a, Halep’e gözyaşlarımızı hazırlamak lazımdı.

Artık yalnız Anadolu ve İstanbul’u düşünüyorduk. İmparatorluğa, onun bütün rüyalarına ve hayallerine allahaısmarladık.

Zeytindağı’nın çamları arasından, güneşi hiç sönmeyecek, hiç akşam gölgesi görmeyecek gibi bakan Lut çukuru şimdi bütün imparatorluğu içine çeken bir mezar gibi genişleyip derinleşiyor.                      

Eşyamı ve kâğıtlarımı bavuluma yerleştiriyorum. Artık Şam’dan ayrılıyoruz. Cemal Paşa İstanbul’da istifa edecektir.

***

Tren giderken iki tarafımızda Suriye ve Lübnan’ı sanki safra gibi boşaltıyoruz. Yarın kendimizi Anadolu köylerinin arasında Kudüs’süz, Şam’sız, Lübnan’sız, Beyrut’suz ve Halep’siz, öz can ve öz ocak kaygısına boğulmuş, öyle perişan bulacağız.

Kumandanım harap Anadolu topraklarını gördükçe:

- Keşke vazifem buralarda olsaydı, diyor.

Keşke vazifesi oralarda olsaydı. Keşke o altın sağanağı ve enerji fırtınası, bu durgun boş ve terk edilmiş vatan parçası üstünden geçseydi.

Eğer kalırsam, diyor, bütün emelim Anadolu’da çalışmaktır.

Eğer kalırsa, eğer bırakılırsa... Anadolu hepimize hınç, şüphe ve emniyetsizlikle bakıyor. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya, şimdi kendimizi ve pişmanlığımızı getiriyoruz. İstasyonda bir kadın durmuş gelene geçene :

- Benim Ahmed’i gördünüzmü? diyor.

Hangi Ahmed’i? Yüz bin Ahmed’in hangisini?

Yırtık basmanın altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun, İstanbul yolunun aksini gösteriyor.

- Bu tarafa gitmişti, diyor.

O tarafa? Aden’e mi, Medine’ye mi? Kanal’a mı? Sarıkamış’a mı? Bağdat’a mı?

Ahmed’ini buz mu, kum mu, iskorpit yarası mı, tifüs biti mi yedi?

Eğer hepsinden kurtulmuşsa, Ahmed’ini görsen ona da soracaksın:

- Ahmedimi gördün mü?

***

Hayır... Hiçbirimiz Ahmed’ini görmedik, fakat Ahmed’in her şeyi gördü; Allah’ın Muhammed’e bile anlatamadığı cehennemi gördü.

Şimdi Anadolu’ya batıdan doğudan sağdan soldan bütün rüzgârlar bozgun haykırarak esiyor. Anadolu; demiryoluna, şoseye, han ve çeşme başlarına inip, çömelmiş, oğulunu arıyor.

Vagonlar, arabalar, kamyonlar hepsi ondan, Anadolu’dan utanır gibi, hepsi İstanbul’a doğru perdelerini kapamış, muşambalarını indirmiş, lambalarını söndürmüş, gizli ve çabuk geçiyor.

Anadolu Ahmed’ini soruyor. Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi onun pahasını, kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan ana kartalın gözlerinde okuyoruz.

Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onunla ne kazandığımızı bu anaya anlatabilsek, onu övündürecek bir haber verebilsek....

Fakat biz Ahmed’i kumarda kaybettik.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları