Ayşe Emel Mesci

12 Öfkeli

22 Nisan 2019 Pazartesi

On yılı aşkın bir süredir mahkemeler ve adalet hayatımızda önemli ve oldukça tartışmalı bir yer tutuyor. Muhalefet partisi liderinin Ankara’dan İstanbul’a Adalet Yürüyüşü yaptığı, dünün yargıç ve savcılarının bugünün sanıkları haline geldiği ama açtıkları davaların sürdüğü, her türlü yargı kararının çokça tartışıldığı, yargıya güvendeki azalmanın anketlere yansıdığı bir ülkede yaşıyoruz.
Böyle bir ortamda Reginald Rose’un “12 Öfkeli Adam” adlı eseri 2014’te İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sergilendikten sonra, bu sezon da M. Akif Yeşilkaya rejisiyle ve “12 Öfkeli” adıyla Ankara Devlet Tiyatrosu’nda sahneleniyor ve 65 yıl önce ABD’de televizyon oyunu olarak kaleme alınmış metin, Necati Şahin’in çevirisiyle bizim seyircimizde de karşılığını buluyor.
Önyargı gerçeği hep saklar...
Rose’un metni istismarcı babasını öldürmekle suçlanan Porto Rikolu bir genç hakkında karar vermek üzere toplanan on iki jüri üyesi arasındaki tartışmalardan oluşuyor. Başlangıçta gencin suçlu olduğundan ve idam edilmesi gerektiğinden emin olan jüri çoğunluğu, ilk görünen gerçekliğe aldanmayıp “tartışılmaz gerçeklik” içine “şüphe” tohumları serpen bir üye tarafından farklı bir yöne sevk ediliyor.
1957’de Sidney Lumet tarafından sinema filmi olarak çekilen “12 Öfkeli Adam” kült yapımlar arasında yerini alırken, geride akıllardan silinmeyen replikler de bırakmıştı: “Olayı nereye çekerseniz çekin, önyargı gerçeği hep saklar”...
Kapalı bir jüri odasında sadece jüri üyeleri arasındaki tartışma ve gerilim üzerinden ilerleyen “12 Öfkeli” reji, oyunculuklar ve yaratıcı ekibin genelinde sağlanan başarıyla seyirciyi bir buçuk saat boyunca sürüklüyor, gözlerinizi bir an bile sahneden ayıramıyorsunuz.

İnsan hayatının değeri
Yönetmen Akif Yeşilkaya, “12 Öfkeli”yi “Objektif bakabilmenin, ayrıntılardaki gerçekliği görebilmenin, mantıkla ve dikkatle bakarak keşfetmenin öneminin vurgulandığı, önyargıların, sürü psikolojisinin, empatinin yok oluşunun eleştirildiği bir metin” diye yorumluyor. Yönetmenin bu yorumu ve “insan hayatının değeri”ne yaptığı vurgu, farklılığa tahammülsüzlüğün kaba gürültüsüne duyduğu tepki, kapalı bir odada geçen oyunu daha geniş bir zaman ve mekân boyutuna taşıyor, günümüzün açmazları üzerinde düşündürüyor bizi.
“Bir insanın hayatı söz konusuyken beş dakikada karar verebilir miyiz? Ya yanılıyorsak” sorusundan yola çıkan yapım, Sokrates gibi durmadan soru soran “8 Numaralı” üyesinin peşinde devam ediyor gerçeği arama yolculuğuna. Bu yolculukta, özgün rol dağılımında önemli bir değişikliğe gidilerek, iki jüri üyesi kadın yapılmış, “12 Öfkeli Adam” da o zaman “12 Öfkeli” olmuş. Bence yerinde bir değişiklik. Erkek egemen bir dünyada yaşasak bile, sürü psikolojisi, önyargılar, vicdan, gerçeği aramak gibi kavramlar ve sorunlar olumlu ve olumsuz yanlarıyla kadın-erkek herkesi kapsıyor.

Ekip oyunculuğu
Oyunculukların hepsi tek tek çok başarılı, en önemlisi de ekip oyunculuğu gerçekten üst düzeyde. Efter Tunç’un şehir ve jüri odasını birleştiren dekor tasarımı, Özlem Karabay’ın özenli kostümleri, Yakup Çartık’ın mükemmel ışık tasarımı, Arın Aykut’un atmosfere hizmet eden müzikleri bir araya gelince ortaya çok iyi bir devlet tiyatrosu prodüksiyonu çıkmış.
Akif Yeşilkaya oyundaki bir diğer önemli noktaya da şöyle dikkat çekiyor: “Tamamen farklı düşüncelerdeki jüri üyeleri, aralarındaki derin çatışmalara, hatta birbirlerine karşı şiddet kullanma sınırına gelmelerine, yani her şeye rağmen konuşmaya devam ediyorlar.”
Evet, konuşamaz hale gelecek kadar bölünmek sadece ve sadece önyargıları güçlendiriyor, gerçeklik ve adalet arayışını zorlaştırıyor.
Başta Akif Yeşilkaya olmak üzere tüm “12 Öfkeli” ekibini kutluyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları