Ayşe Emel Mesci

Apollon Tapınağı’nda Medea

21 Kasım 2022 Pazartesi

Tiyatro tarihime dönüp baktığımda bazı isimlerin hayatımda çoğu zaman kurumları da aşan derin izler bıraktığını görüyorum. Belki bizdeki kurumsallaşma olgusunun eksiklerinden, daha doğrusu yakın tarihimizde kuşakları ve kurumları durmadan budamış, lobiciliği ve liyakatsizliği öne çıkarmış zihniyetten kaynaklanıyordur bu durum. Örneğin 12 Mart darbesi sonrasında afla cezaevinden çıktığımda, İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun (İBŞT) başında değerli hocam Muhsin Ertuğrul olmasaydı profesyonel yaşama ilk adımımı attığım yuvama dönmemi sağlamasaydı kişisel tarihim herhalde başka bir seyir izlerdi diye düşünüyorum. 

Bir dönem İBŞT’nin de genel sanat yönetmenliğini yapmış, değerli tiyatro insanı, gazeteci, eleştirmen, yazar Hayati Asılyazıcı da kişisel tarihimde önemli yer tutanlardan biri. Hayati Asılyazıcı genel sanat yönetmeni olduğu dönemde hem o sırada bizde pek bilinmeyen Sovyet ve Polonya tiyatrosu hakkındaki bilgisi hem İstanbul’a turneye gelmiş Pekin Operası’nı izletmek gibi sayısız yönlendirici dokunuşuyla tiyatroya bakışımda sıçrama yaratmıştı. Onun seçici kurul başkanlığında Türkiye’nin en saygın ve uzun soluklu tiyatro ödülleri haline gelen İsmet Küntay 47. Tiyatro Ödülleri’nin 4 Kasım’da Büyük Kulüp’te yapılan törenindeki konuşmasını dinlerken hep bu tarih geçti gözlerimin önünden. Şunu sordum kendime: “Tekrar o yaşlarıma, Hayati Ağabey’i tanıdığım yaşlarıma veya öğrencilik yıllarıma dönsem çalıştığım kurumların yöneticilerinden başka ne isterdim?” 

YAŞADIĞI TOPRAKLARIN FARKINA VARMAK

Herhalde dünya tiyatrosunda neler olup bittiğini sadece okuyarak değil görerek, uygulayarak öğrenmenin yanı sıra bizim topraklarımızdaki, Anadolu’daki kültür ve sanat birikiminin peşine nasıl düşebileceğim konusunda yol göstermelerini de isterdim. Örneğin Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanı Jason Hale’in ikinci sınıf öğrencileri için düzenlediği, benim de 2019’dan beri içinde yer aldığım türden bir work shop’a katılmak isterdim. İkinci sınıfta antik Yunan tiyatrosu üzerine ders alan öğrenciler, her yıl hocalarla iki kısa performans hazırlayıp sonra iki gün boyunca bu çalışmaları yerinde, yani Efes, Milet, Priene, Didim Apollon Tapınağı gibi antik mekânlarda oynama olanağını buluyorlar. Üzerinde yaşadıkları toprakların tarihinin, birikiminin, Anadolu’nun pek çok yerine serpiştirilmiş duran o antik tiyatroların farkına varmanın bundan daha güzel bir yolu olabilir mi?

Bu yıl 6-13 Kasım tarihleri arasında düzenlenen work-shop’ta Bilkent öğrencileriyle birlikte İran’daki Alef Üniversitesi’nden (Tebriz) gelen dört öğrenci ve iki hoca da yer aldı. Performanslardan birini hazırlayan İspanyol hoca Angel Simon antik Yunan tiyatrosunda mask kullanımı konusunda uzman. Oidipus ve Oresteia’dan parçaları masklarla çalıştırırken özellikle korolar üzerinde durdu. Ben de bu yıl Ali Berktay’ın hazırladığı kısa bir “Metinlerarası Medea” üzerinden antik tiyatroda ritüel çalışması yaptım. Türk ve İranlı öğrencilerimle birlikte Argo gemisinde kürek çektik, Medea’nın hikâyesi üzerinden farklı devirlerin, farklı yazarlarına ve her devrin İason’larına “Merhaba” dedik. En sonunda da Medea’nın sesi Didim Apollon Tapınağı’ndan yükseldi.

SANATIN GÜCÜ

Ankara’da yaptığımız ilk beş günlük çalışmada İranlı hocaların bilgi ve deneyimlerinden de çok yararlandık. Onların bir yanıyla dünya tiyatrosunun her alanına açılan ama kendi geleneklerini de hiç elden bırakmayan yaklaşımları ve zengin bilgileri, o topraklardaki derin kültürel birikimin de göstergesiydi. 

Bu tarz buluşmalar tiyatronun ve genelde sanatın tüm sınırları ve tüm baskıları aşan hem tarihin derinliklerinden gelip hem de şimdiki zamanın içinde yankılanan sesinin gücünü daha iyi duyumsatıyor. O nedenle, içinden geçtiğimiz şu karanlık günlerde size başka bir konuyla değil tiyatroyla, sanatla seslenmeyi tercih ettim. Yarına kalacak olan bu sestir çünkü.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları