Ayşe Emel Mesci

Hayatımızın içinden geçen tramvay

01 Mart 2021 Pazartesi

Pandemi günlerinde kapalı kalmanın bana bir faydası, bol bol kitap okumak oldu. Son dönemde, sevgili Müjdat Gezen’in Kırmızı Kedi Yayınları’ndan “Çocukluğumu Bindirdim Tramvaya O Gitti Ben Kaldım Yaya” başlığıyla çıkan anıları bende ayrı bir iz bıraktı. Ne güzel isim… O tramvay aslında hepimize, en azından Müjdat ile aşağı yukarı aynı dönemlere, aynı altüstlüklere, aynı İstanbul’a tanıklık etmiş olanlara, “Neredeydik, nerelere geldik” sorusunu sordurarak bizim de hayatımızın içinden geçiyor.

Kalemi asla durmayan ve önemli bulduğu her şeyi, her yerde, her an not alan Müjdat Gezen, bu defa bugüne kadar yazmadıklarını bulup çıkarmış, hem geçmişe hem bugüne bakarak düşüncelerini, duygularını, izlenimlerini paylaşmış. Ömür muhasebesi, gelinen yaştan geriye bakıp çocukluğunu, gençliğini anlamlandırma, yaşamı ve ölümü sorgulama gibi temel soruların sürekli kendilerini hissettirdiği, yürek çarpıntısı gibi kısa “anı çakmaları”ndan oluşan etkileyici, su gibi okunan bir kitap çıkmış ortaya.

Müjdat’ın eşi, dünya güzeli Leyla Gezen ve kızı Elif Gezen de önemli yer tutuyorlar kitapta. Yazarın yüreğinin hassas telleri onlar. Anlatıma da yansıyan o yumuşaklık, tanıdığım Müjdat’ın her an koşmaya başlayacakmış gibi duran, verdiği kararı anında uygulamak isteyen yapısının kontr-puanı gibi…

Bu yazdıklarıma bakıp da ciddi, asık suratlı, hüzünlü satırların sizi beklediğini düşünmeyin. Müjdat bu, en ağır felsefenin bile içine öyle bir çift laf, öyle bir espri oturtuverir ki okurken dikkat etmezseniz benim gibi yataktan düşmenize ramak kalır. Alın size bir örnek: Müjdat, Mehmet Ali Erbil’in sunduğu bir televizyon programına konuk olur; yanında oturan beyefendiye bir bakar, ağzındaki dişler altın kaplama. Dayanamaz, espriyi patlatır: “Beyefendi dikkat edin, ağzınıza hırsız girer!” 

İLKER BAŞBUĞ

Zor zamanlarımda bana MSM’de çalışma olanağı tanımasının, sahnesini açmasının yanı sıra, elli yıllık dostum Müjdat’a çok önemli bir buluşmayı da borçluyum. Bir gün, MSM’deki öğrencilerimle “Kuvayi Milliye Destanı” provasındayken haber geldi, Müjdat’ın ofisine gittim. İlker Başbuğ ile birlikte oturuyorlardı. 26. Genelkurmay Başkanı İlker Paşa, yandaş medyanın yanı sıra “yetmez ama evetçiler”in de katkılarıyla örülen karalama kampanyalarının ardından, akla ziyan bir şekilde “terör” suçlamasıyla iki buçuk yıl cezaevinde yatırılmış ama orada da önemli kitaplar kaleme almıştı. Beni görünce ayağa kalktı, kollarını açtı, “Siz de çok çektiniz, biz de” dedi, birbirimize sarıldık. Müjdat’ın önerisiyle sahneye koyduğum, Paşa’nın “20. Yüzyılın En Büyük Lideri Atatürk” kitabından hareketle, Melike İlgün ile birlikte oyunlaştırdığı “Mucize”, üretken bir yazar ve gerçek bir Cumhuriyet aydını olan İlker Başbuğ’la onur duyduğum dostluğumun başlangıcı oldu, bu yüzden bendeki yeri ayrıdır.

UMUT

Müjdat Gezen’e özellikle bu iktidarın son yıllarında çok çektirdiler. Bu memleketin iki duayen tiyatro adamı olarak Metin Akpınar ile birlikte, dört yılı aşkın bir ceza talebiyle yargılandıkları “cumhurbaşkanına hakaret davası” bunun en son ve somut örneği. Ama Müjdat asla enseyi karartmıyor, umut aşılamaya devam ediyor: “Umut yoksa sen de yoksun. Geminin gittiği istikamete bakacaksın. Daima, hep, her zaman biri seren direğine çıkar ve bağırır: ‘Kara göründüüü!’

Mutlaka okuyun, çok seveceksiniz, sanatta altmışıncı yılını devirmiş ama çocukluğunu yitirmemiş bu büyük sanatçının tramvayının arkasına siz de asılmak isteyeceksiniz…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları