Ayşe Emel Mesci

Kendinden sonra gelecekler için çalış

18 Şubat 2019 Pazartesi

Ocak sonunda Avrupa’nın çeşitli kentlerinde on binlerce öğrenci küresel ısınma ve iklim değişimine karşı mücadele kampanyasına destek vermek için sokaklara çıktı. İsviçre’de lise öğrencileri aynı amaçla okullarını boykot ederken, eğitimi aksatma eleştirilerine şu soruyla yanıt verdiler: “Yaşayacak bir gelecek yoksa eğitim ne işe yarayacak ki?”
İklim değişikliği ve küresel ısınma, doğrudan insandan kaynaklanan ve evrendeki yerimizle ilgili yanlış algılardan da beslenen dertler. Albert Einstein bu yanlış algıyı şöyle tanımlıyor: “İnsan bizlerin ‘evren’ dediği bütünün, yani zaman ve uzayla sınırlı bir alanın parçasıdır. Ama kendini, düşüncelerini ve duygularını evrenin tüm geri kalanından farklıymış gibi algılar –kendi bilincinin yarattığı bir tür optik yanılgıdır bu.”

ÇYDD Çevre Birimi’nin bildirisi
Mustafa Kemal Atatürk, “Bir şahsın yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil kendinden sonra gelecekler için çalışmasıdır” demişti. Ülkesinin ve insanlığın geleceğine kendini adayabilme, bununla mutlu olabilme duygusu; Cumhuriyet’in kuruluş harcını oluşturan ve 68’de bir kez daha dirilen o idealist anlayış, sonra kapitalizmin çarkları içinde tüm dünyada olduğu gibi, bizde de çok yıprandı. Ama her şeye karşın, kendilerini gelecek nesillere karşı sorumlu hissedenler var. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Çevre Birimi ve Kadıköy Çevre Birimi Başkanı Semra Coşkun da bu sorumluluk duygusunu paylaşanlardan. Yerel seçimler öncesinde, “iklim değişikliği ve küresel ısınmaya karşı siyasal iktidar ve yerel yönetimlerden beklentilerimiz” başlığıyla hazırladıkları bildiriyle doğadaki tükenişe karşı mücadele çağrısı yapıyor, bu konudaki uyarılarını dile getiriyorlar: “Doğa bir nesne değildir. Kendi kadim kuralları doğrultusunda değerli ve eşitlikçi bir işleyişe sahiptir. Doğa ticari bir mal haline getirilemez. Su, orman, toprak yalnızca doğaya aittir ve onun ayrılmaz bir parçasıdır.” Sonra da “Kendi var oluşumuza, yaşadığımız gezegene ve gelecek nesillere karşı duyduğumuz vicdani sorumluluğun sonucu olarak hassas olduğumuz konular” deyip itirazlarını ve önerilerini sıralıyorlar.

Ülkemizin ekosistemi yok ediliyor
“1- İklim değişikliğine yönelik çıkarılan uluslararası protokoller ülke yönetimlerinin veya hükümetlerinin inisiyatifine bırakılamaz! Tüm canlıların yaşamı için protokollerin imzalanması ve uygulanması gerekmektedir. 2- Yaşam için gerekli enerjinin yenilenebilir ve çevreyle uyumlu enerji kaynaklarından sağlanması üzerine politikalar üretilmeli ve iktidarlara dayatılmalıdır. Ekosisteme ve doğal hayata zarar verdiği kanıtlanan fosil yakıtlar, nükleer enerji vb. kaynakların kullanımı derhal terk edilmelidir. 3- İktidarları ele geçiren rant odakları yıllardır mega projeler (3. köprü, 3. havalimanı, Kanal İstanbul…) adı altında ülkemizin ekosistem ve doğal yaşam alanlarını yok etmektedir. Bu projelerin yapılmasına izin verilmemeli (…) ekosistemin devamlılığını sağlayan geleceğe dönük projeler üretilmelidir.”
“Kapitalist sistemin çeşitli yollarla insanlığa dayattığı tüketim çılgınlığı sonucunda ortaya çıkan geri dönüşümü olmayan atıklar” yüzünden eşiğine gelinen felaketin de vurgulandığı bildiride, “yaşadığımız doğayı daha fazla tüketmeyen bir yaşam tarzına” dönülmesi gerektiği uyarısında bulunuluyor.
ÇYDD, toplumda çeşitli düzeylerde “farkındalık” yaratmak için yıllardır fedakârca çaba gösteren bir sivil toplum örgütü. Çevre sorunlarıyla ilgili bildirisi de “farkındalık” başlığıyla sona eriyor: “Yerelden genele tüm insanlık doğadaki bu tükenişe tek bir ses olarak dur demeli ve bu mücadeleye destek vermelidir.”
Evet, İsviçre’deki çocukların dediği gibi, “yaşayacak bir gelecek yoksa” ve gözler sadece bugüne, sadece menfaate dikili değilse, o “kayıp gelecek” için uğraşmak, “kendinden sonra gelecekler için çalışmak” insan olmanın gereği sayılmaz mı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları