Ayşe Emel Mesci

Mezopotamya’da Enlil olmak...

04 Eylül 2016 Pazar

Mezopotamya uygarlıklar beşiğidir, dünyanın en kadim kültür ve edebiyatları bu topraklarda yeşermiştir. O mitolojiler, destanlar insanın zaman ve mekân ötesine taşan varoluşsal ve toplumsal sorunlarına ilişkin derslerle doludur.

BİR İSYAN ÜRÜNÜ:İNSAN

Sümer Yaratılış Destanı’nda “İnsan”, ilginç bir isyan girişiminin sonucunda yaratılır. Bu destanın sonraki biraz da ironik bir versiyonuna göre, başlangıçta sadece tanrılar vardır ve aralarında hiyerarşik bir işbölümü yapılmıştır. Büyük tanrılar sadece yönetir ve tüketirler; “en alttaki” tanrıların işi ise çalışmak ve üretmek, yani büyük tanrıları beslemektir. Ama gün gelir en alttaki tanrılar isyan ederler ve tanrıların kralı konumundaki Enlil’in sarayını kuşatırlar. Enlil çok korkar, panikler. Hizmetkârı ise sakin olmasını ve derhal bir tanrılar meclisi toplamasını önerir. Tanrılar meclisinde Enlil isyanın elebaşının bulunup öldürülmesini ister.

O zaman, yeryüzü iktidarını bırakıp gökyüzüne çekilmiş bilge Anu, “Önce isyancıların ne istediklerini öğrenelim, uzlaşabilir miyiz bir bakalım” der. İsyancıların istekleri sorulur ve en alttaki tanrıların artık çalışmak istemedikleri, diğer tanrılarla aynı statüyü talep ettikleri anlaşılır. Bu noktada aklın sesi olan Enki devreye girer ve artık çalışmayacak bu tanrıların yerine yeni bir mahluk yaratılmasını önerir: İnsan.

İNSANIN BİLEŞİMİ

İnsan karma bir varlık olarak yaratılacaktır: Yerlerini alacakları tanrılar kadar verimli olmaları için onlara yakın; ama yarın öbür gün başkaldırmamaları, tanrısal statü talep etmemeleri için de onlara bir o kadar uzak olmalıdırlar. O zaman kurnaz Enki sihirli formülü bulur: İnsan kilden yapılacak, ama bu kil kurban edilecek bir tanrının kanıyla yoğrulacaktır. Kil ölümlülüktür, tanrısal kan ise akıl ve ruhtur. Ölüm korkusu içindeki insanoğlunun tanrılara kulluk edeceği, ama aklı sayesinde de üretim verimini düşürmeyeceği varsayılmıştır.

Ama böyle “üst akıl” planları her zaman işlemez; hem mitoloji hem de insanlık tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur. Sümer destanının özgün versiyonunda, çıkan isyanla tanrılar dünyası birbirine girdiğinde, Enlil bu durumdan yararlanarak panik içindeki tanrılara, “Size yardım ederim ama beni tanrıların kralı yaparsanız” şartını koşmuştur.

ENLİL İTAAT BEKLER

Enlil kral olur, ama mutlak iktidarı tanrılar ülkesini yönetebilmesine yetmez. Bu da destana, “insanların çıkardığı gürültüden rahatsız olan Enlil’in doğru dürüst uyuyamaması” şeklinde yansır. İnsanlar çok konuşmakta, bu sürekli vızıltı kralın kafasını şişirmektedir. Halbuki Enlil mutlak bir sessizlik ve itaat beklemektedir. İnsanları yok etmek için çok uğraşan Enlil, sonunda Tufan çıkarır. Bütün dünyayı sular kaplar, yaşanan katliam karşısında tanrılar pişman olur, biz o tanrılar meclisinde bu karara nasıl onay verdik diye dövünürler.

Ama iş işten geçmiş, koca bir dünya yok olup gitmiştir. Yine de insanlığın sonu gelmez, çünkü Atrahasis’in (Nuh’a kadar uzanacak Tufan kahramanları zincirinin ilk halkası) gemisi uçsuz bucaksız su örtüsü üzerinde oturacağı kara parçasına doğru ağır ağır ilerlemektedir. Toplumsal sorunları “Enlil yöntemleri”yle çözmeye çabalamak kadim Mezopotamya uygarlıklarından bu yana dertlere çare olamamıştır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları