Ayşe Emel Mesci

Nörobilimin düşündürdükleri

15 Ağustos 2022 Pazartesi

Umberto Eco, “Her dönemde çeşitli sanat biçimlerinin yapılanma tarzı, bilimin ya da en azından çağdaş kültürün gerçeğe bakış tarzını ortaya koyar” der. Kuşkusuz bilimin ya da çağdaş kültürün verili bir zaman dilimi içinde bile “gerçeğe bakış tarzı”nın tek ve aynı olduğu söylenemez. Ama en azından baskın bir eğilimden söz edilebilir. Bilim, kültür ve sanat arasındaki etkileşimlerde kabaca şöyle bir süreç izlendiği düşünülebilir: Bilim alanında çağın bakış açısını, düşünce tarzını değiştiren, örneğin görelilik kuramı, kuantum fiziği gibi devrimler, belirli bir zaman farkıyla, teknolojiyi, düşünsel alanı etkiler, bu nedenle de kültür üzerinde de dönüştürücü bir etki yaratırlar. Felsefeye, edebiyata, çeşitli sanat dallarına doğru yayılan bu etkiler, bu alanlarda çeşitli karşılıklar, yeni çağrışım alanları yaratırlar. Bilimin, çağdaş kültürün gerçeğe bakışı ve görüşü değişirken diğer entelektüel etkinlikler ve bu arada tabii ki sanat da bu değişimi yeni bir düşünsel zemin, yeni bir yaratım ve yorum malzemesi olarak alır, kendini ve gerçeğe bakışını yenilemekte kullanır. Böylece söz konusu değişimler biraz gecikmeli de olsa “zamanın estetiği” üzerine tesir ederler.

ESTETİK

İlk kez Alman filozof Baumgarten tarafından 18. yüzyılda, Aesthetica adlı eserinde yeni bir sözcük olarak ortaya atılan “estetik”, Yunanca “duyum” anlamında kullanılan aisthesis sözcüğünden alınmış ve algıların, duyumların bilimi anlamında kullanılmış. Giderek “Neye güzel deriz” sorusuna bilimsel yanıt arama işine, yani “sanat felsefesi”ne dönüşmüş.

“Herkese Bilim Teknoloji Dergisi”nin 4 Ağustos tarihli sayısında Dilara Çolak, “Artık Sanatın da Bilimi mi Var?” başlıklı yazısında, sanatla bilimi yukarıda özetlemeye çalıştığım kültürel ve sosyal süreçlerden çok daha doğrudan ilişkilendiren nörobilim alanındaki gelişmelerden söz ediyor. Kültür dünyasının parçası olması bakımından sanatın bir çeşit sosyal duygu ile geliştirildiğine, özünde ise evrimsel biyolojik süreçlerle birlikte ortaya çıktığına işaret ediyor.

Mikrokozmosumuz diyebileceğimiz “beynimiz” ile insanın en yakın makrokozmosu diye niteleyebileceğimiz toplum arasındaki bu kesişme aslında heyecan verici. 

SEMİR ZEKİ VE NÖROESTETİK

Plastik sanatlar ile beynin “görsel beyin” diye tanımlanan bölgesindeki nöron etkinlikleri arasındaki ilişkileri, etkileşimleri, “güzel” tanımının biyolojik köklerini de ele alan “nöroestetik” çalışmalarıyla çığır açan Prof. Dr. Semir Zeki’nin “sanatın işlevini, aynı zamanda beynin en temel işlevlerinden biri olan bir sabitlik arayışı” diye tanımladığını söyleyen Çolak, “Dolayısıyla sanatın işlevi, beynin işlevinin bir uzantısıdır; sürekli değişen bir dünyada bilgi arayışını ifade eder” sonucuna varıyor.

Şu eklenebilir belki: Sanat bir bilgi ve iletişim arayışıdır. Verili bir toplumsal ve kültürel bağlamda, algıları farklı bir düzlemde ortaklaştırma çabasıdır. Zaten evrimsel biyolojik süreçlerle kültürel/toplumsal süreçleri, mikrokozmos ile makrokozmosu buluşturan da bu iletişim arayışı değil midir?

Bilim ile sanatı birbirine bu denli yaklaştıran, insanı kendi biyolojik gerçeği ve evrimiyle tanıştırmaya yönelen bu araştırmalar ve yeni alanlar bakalım “zamanın estetiği” üzerinde nasıl bir etki yaratacaklar?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dünya bir sahnedir 1 Nisan 2024
On yıl sonra... 18 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları