Bilim iktidar ile çelişirse...

24 Ağustos 2014 Pazar

Dilovası’ndan yaklaşık yirmi yıldır geçerim ve her seferinde arabanın içine sızan kimyasalların kokusu genzimi yakar. Başlarda boya, deterjan fabrikaları, petro-kimya depoları ile limanı olan bölgede yerleşim tek katlı evlerden oluşan ufak bir mahalleden ibaretti. Zamanla bölgedeki sanayi tesisleri artarken, yerleşim bölgesi hem yatay hem dikey gelişti ve nüfus hızlı bir şekilde arttı. Sanayi tesislerinin tam karşısına Dilovası İlköğretim Okulu açıldı. Okul ile tesisler arasındaki mesafe bir kilometreden az. Çocukların hergün tesislerden çıkan dumanları soluduklarını düşünür, üzülürüm. Kocaeli’nin yerel gazetelerine göz atarsanız size gülümseyen gözlerle bakan genç insanların fotoğraflarını “vefat” haberiyle görürsünüz. İlde cocuk ve gençlerde görülen kanser vakaları ve ölümler çok arttı.

Benim uzaktan gözlemlediğim bu endişe verici gelişmelerin, Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilimdalı Başkanı Onur Hamzaoğlu ve ekibini hareket geçirdiğini duymuş ve sevinmiştim. Bu ekip on yıldır bölgedeki çevre kirliliğinin insan sağlığına etkisini araştırıyor. Araştırmalarında, bölgede on yıldan uzun süre yaşayanların kansere yakalanma riskinin daha kısa süre yaşayanlara göre 4.4 kat fazla olduğunu gördüler. Bölgedeki her üç kişiden biri kanserden ölüyor. Dilovası’nda 2005 yılında yaptıkları “Endüstri Yoğun Bölgelerde Yaşayanlarda Ölüm Nedenleri: Dilovası Örneği” başlıklı çalışmayı, ertesi yıl çözüm önerilerini Meclis’e sundular. Bu öneriler, sanayi bölgesinin genişlememesi, var olan fabrikaların modernizasyonu ve halk sağlığını korumaya yönelik alınacak önlemlerdi. Bütün bu sonuçlara rağmen bölgede iyileştirici önlem alınmadı, tam tersine sanayi kapasitesi artırıldı. Bunun üzerine sanayinin olmadığı Kandıra ilçesi ile Dilovası’nı karşılaştırmalı olarak incelediler. Sonuçlar sanayinin yarattığı çevre kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki ölümcül etkisini kanıtladı. Hamile kadınlar ve bebeklerini inceledilerinde, zehirli metaller anne sütüne ve doğmamış bebeğe geçtiğini gördüler. 2011 yılında bu bulguları kamuoyu ile paylaşınca ne oldu dersiniz? Meclis araştırması yapıldı, alınması gereken önlemler daha fazla gecikilmeden belli bir program çercevesinde uygulanmaya başlandı ve Dilovası’nda düzenli halk sağlığı kontrolleri başlatıldı... Hayır. Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, bu çalışmaları ve bulguları yok sayıp Onur Hamzaoğlu’na “şarlatan” dedi. Şarlatan, Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre “Kendi bilgi ve niteliklerini veya mallarını överek karşısındakini kandıran, dolandıran kimse”, “bilir geçinen kimse” demek. Onur Hamzaoğlu kendisine “şarlatan” diyen İbrahim Karaosmanoğlu’na karşı açtığı hakaret davasını kazandı.

Ekonomiyi insan sağlığından daha değerli kabul eden iktidar, kendi anlayışıyla çelişen bilim insanlarını değersiz kılmaya çalışır.

Bakan Eroğlu’ndan Prof. Dr. Beyza Üstün’e “yalan yanlış şeyler söylemiş”

Cumhuriyet gazetesinde 3 Nisan 2012 tarihinde çıkan bir haber Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun “Dışarıdan bazı gruplar var, sürekli seyyar gruplar. Bunlar tamamen bu enerji şirketleri tarafından yönlendirilmiş olan gruplar. Bunlar, biz tespit ettik bir grup halinde gidiyorlar, propaganda yapıyorlar. Hatta bir tanesinin ismini de ben aldım, üniversiteden bir öğretim üyesi yalan yanlış şeyler söylemiş. Hiç bilimle bağdaşmayan, son derece cahilane şeyler söylemiş.” dediğini yazıyordu. Bakanın isim vermeden bahsettiği kişinin Beyza Üstün olduğunu öğrendik. Beyza Üstün su havzaları ve su havzalarının korunması konusunda bilimsel çalışmalar yapıyor ve iktidarın su politikalarını eleştiriyor, özellikle HES projelerinin yaratacağı sorunlara, projelerin doğaya, dolaylı veya dolaysız olarak yaşam alanlarına vereceği zararlara dikkat çekiyor. Bu bağlamda Anadolu’nun farklı yörelerinde HES projelerine karşı mücadele eden yöre insanlarına destek veriyor.

Uluslararası ve ulusal iktidar mercileri tarafından, yenilenebilir enerji kaynağı olarak tanıtılan ve kabul edilen nehir sularından, kamuoyunda bilinen adıyla HES projeleri vasıtasıyla, sürdürülebilir kalkınma sıfatıyla, elektrik enerjisi üretiliyor. Türkiye’de enerji politikalarındaki son değişiklikler ile HES projelerine öncelik verildi. Şu an 267 HES işletmede, 175 projenin yapımı sürüyor, 1500 proje planlama aşamasında. 2023 yılında 2000 HES’in aktif olarak çalışması hedefleniyor. Bir yanda, iktidarın yaptığı planlar, koyduğu hedefler, yürürlüğe soktuğu veya değiştirdiği kanun ve yönetmelikler, bankaların bu projeleri fonlamak için yurtdışından aldığı yüksek meblağlı krediler, para kazanmak için bu piyasaya girmeye çalışan sermaye grupları, diğer yanda bilimsel çalışmalarla ortaya konan ve Beyza Üstün ile pekçok diğer akademisyen tarafından dile getirilen HES’lerin doğaya ve yaşam alanlarına verdiği ve vereceği zararın ürkütücü boyutları, medyaya yansıyan talan edilmiş ormanlar, düzlenmiş dağ yamaçları, betonlaşmış dere yatakları, sudaki kirlenme sonucu ölen yüzlerce balık fotoğrafları, heyelan sonucu kayan köy evleri, tek geçim kaynakları olan toprakları ellerinden alınan insanlar ve sonuçta yükselen ve giderek yayılan HES’lere karşı verilen mücadele.

İktidar, kendi söylemleri ile çelişen bilimsel bilginin özellikle geniş kitlelerle paylaşılınca (http://www.youtube.com/watch?v=C_7hZIDNZe8) “yalan, yanlış”, bilgiyi paylaşan kişilerin “cahil” olduğunu iddia ederek, değersizleştirmeye çalışır.

 EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi)’nden Prof Dr. Gilles-Eric Séralini’ne “bilimsel kalitesi yetersiz”

Seralini ve ekibinin iki yıldır fareler üzerinde GDO’larla ilgili yaptıkları deneylerin sonuçlarının 19 Eylül 2012 tarihinde bilimsel bir dergide yayınlanması bomba etkisi yarattı. Deneylerde GDO’larla beslenen farelerde erken ve hızlı ölümler gözlemlendi. Farelerin iç organlarda özellikle ciğer ve böbreklerde hormonal ve kanser yapıcı etkileşimler oldu. Gözle görülür, elle tutulur büyüklükte tümörler oluştu. Uzun erimli bu çalışma GDO’lara karşı duyulan güvensizliğin sebepsiz olmadığını gösterdi. Avrupa Birliği ülkelerinde GDO’lara karşı kamuoyu tepkileri artınca, Avrupa Komisyonu harekete geçti ve EFSA’yı (Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi) konuyu araştırmakla görevlendirdi. EFSA’nın değerlendirmesine göre Seralini’nin çalışmasında amaçlar net değil, raporlama yetersiz, deneylerin tasarımı, yapılması ve sonuçların analizi ile ilgili temel detaylar eksik. Bu nedenle EFSA, çalışmanın bilimsel kalitesini, GDO’larla ilgili güvenlik önlemlerinin gözden geçirilmesini gerektirecek kadar yeterli bulmadı. Oysa Seralini’nin çalışmasını inceleyen diğer iki ulusal düzenleyici kuruluş, daha detaylı araştırma yapılmasına ve GDO’larla ilgili değerlendirme ilkelerinin gözden geçirilmesine karar verdi. EFSA’dan beklenen en azından çalışmanın ortaya koyduğu kaygı verici sonuçları dikkate alarak, beklediği bilimsel kalitede yeni bir çalışmanın yapılmasını istemesiydi. Seralini bilimsel çevrelerden de tepki aldı. New Scientist dergisinde yayınlanan bir yazıda kullandığı fare sayısı az olduğu için istatistiksel sonuçların güvenilir olmadığı iddia edildi. Oysa bu standartlar GDO’lar için çalışan biliminsanlarından istenmemişti. Seralini’ni savunan GMWatch grubu, bu yazının yazarı ile yazıda adı geçen bilim insanının GDO şirketleri ile olan maddi ilişkileri açıkladı. Şu an Seralini’nin çalışmayı yayınlayan dergiye yazıyı çekmesi için baskı yapılıyor. Seralini kendisine karşı iftira kampanyası yürüten ve GDO şirketleri için çalışan biliminsanlarına karşı dava açtı.

İktidar hegemonik anlayışı ile çelişen bilgiyi üreten biliminsanlarını kendinin yarattığı taraflı bilim kurumlarını ve biliminsanlarını kullanarak değersizleştirmeye, baskı altına alarak susturmaya çalışır.

Bilimin, iktidarın yarattığı “bilim”e karşı yürüttüğü mücadele devam ediyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları