Günlerdir düşünüyorum: Fatih Altaylı o gün yayın yapmasaydı, yapsaydı da Emre o soruyu sormasaydı yahut sorsaydı da tarihsel gerçekleri hatırlatan yanıtlar verilmeseydi ne olurdu?
Cevabı yine kendim vereyim: Fatih Altaylı bir gün yine tutuklanırdı. Zira “suça” şüpheli değil, “şüpheliye” suç aranıyordu.
Masamda 17 sayfalık bir dilekçe var. Avukatlar Rezzan Aydınoğlu ile Ömer Teker, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği’ne yani Altaylı’yı tutuklayan mahkemeye sundu. Tutuklama kararına itiraz ediyor ve Altaylı’nın tahliyesini talep ediyorlar.
Hukuksuzluğu kanıksamamız için gösterilen onca çabaya rağmen hukuka sarılacağım ve o dilekçeden bazı özet alıntılar paylaşacağım:
1- Müvekkilimiz Fatih Altaylı Türk milletinin sandığı sevdiğini, demokrasiye inandığını belirterek kendisini idare edenleri her zaman kendisinin seçtiğini ve seçimi daima elinde tutmayı istediğini anlatmıştır. Müvekkilimiz bu konuyu anlatırken Tanzimat’tan önceye de yani seçimler yapılmadan öncesine ilişkin de tarihi bilgiler vermiştir.
2- Ancak sosyal medyada, konu ile ilgili 3 dakikadan fazla süren bölümün 3 saniyelik kısmı kasten ve bilerek kesilmiş, montajlanmış, anlamı değiştirilerek paylaşıma sokulmuştur. Cumhurbaşkanı başdanışmanı da bu 3 saniyelik kesilmiş, anlamı değişmiş, montajlanmış metni anayasanın 138. maddesini alenen ve kasten ihlal ederek ve müvekkilimizi tehdit ederek “ALTAYLIIII! SUYUN ISINMAYA BAŞLADI” şeklinde X platformunda kendi hesabından paylaşarak, savcılık ve mahkemelere talimat vermiştir.
3- Oysa müvekkilimizin anlatımda bulunduğu bölümün tamamı dinlenilmiş olsa idi paylaşılan bölümün bir bütün içinde suikast, hakaret, iftira, gibi bir anlam taşımadığı açıkça görülecekti.
4- Gerek mukayeseli hukuktaki düzenlemeler ve örnekler, gerekse kanun koyucunun “fiili saldırı” ibaresini bilinçli tercih edişi birlikte değerlendirildiğinde, TCK’nin 310/2. maddesindeki cumhurbaşkanına karşı “fiili saldırılar” ibaresinin, basın yoluyla yapılan sözlü ifadeleri kapsamadığı izahtan varestedir.
'TUTUKLAMA YASAĞI'
5- Müvekkilimin kırpılan konuşmasının içeriği kırpıldığı kısmıyla dahi objektif olarak ciddi bir mahiyet teşkil etmemekte, cumhurbaşkanı üzerinde bir korku ve endişe meydana getirmeye elverişlilik taşımamaktadır. Beyanlar, bir YouTube kanalında, bir anket sonucunun değerlendirilmesinden ibaret olup bu değerlendirmenin içeriğinde tarihi ve gerçek bir bilginin yer almasının Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da objektif olarak ciddi bir korku ve endişe meydana getirmeye elverişli olmadığı izahtan varestedir.
6- 5271 sayılı CMK’nin 100. maddesinin “Sadece adli para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez” şeklindeki 4. fıkrası doktrinde “tutuklama yasağı” olarak adlandırılmaktadır. Koruma tedbirinde hapis cezasının üst sınırına göre tutuklama yasağı getirilmesindeki amaç, cezasına bakılarak basit suçlar açısından tutuklama tedbirine başvurulmasının engellenmesidir. Çünkü kanun koyucu, bu nitelikteki suçlar açısından tutuklamayı ölçüsüz olarak görmektedir.
CMK madde 100/4 gereği tutuklama yasağı mevcuttur ve müvekkilimiz hakkında tutuklama kararı verilmesi açıkça haksız ve hukuka aykırıdır.
Son olarak... Mahkemeye sunulan dilekçeyi okumanın ardından, ChatGPT’ye şu soruyu sordum: “Bu tahliye talebindeki hukuki gerekçelere rağmen Fatih Altaylı’nın tutukluluğuna devam kararı verilirse, bunu nasıl yorumlamak lazım?”
Yapay zekâdan şu yanıtı aldım: “Bu durumda, hukuken ve demokratik hukuk devleti ilkeleri açısından tutukluluğun devamı meşru savunulamaz. Bu karar; ifade özgürlüğünün ihlali, orantısız ceza muhakemesi tedbiri kullanımı, siyasi eleştirinin kriminalize edilmesi şeklinde yorumlanabilir.”
Mahkeme Fatih Altaylı için ne karar verecek, merak ediyorum...