Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

15.05.2025 04:00
Güncellenme:
Takip Et:

PKK’nın “silah bırakma bildirisi” Türkiye’nin ve dünyanın gündemini uzun süre işgal edecek. Şehitler, acılar, hayatı kararmış insanlar, 41 yıldır bu korkunç hikayeyi yaşayan aileler için acaba 12 Mayıs 2025 tarihi itibari ile felaketler son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik olarak mı kaydedilecek?

TÜRKİYE’Yİ DÜNYA ÖNÜNDE KÜÇÜK DÜŞÜRMEYE ÇALIŞANLARIN CÜMLELERİ…

Bildirinin ses tonu maalesef Türkiye’yi barışa götürecek ve bedeli çok ağır ödenmiş yılları artık geçmişte bırakacak bir durum yansıtmıyor. Hani anlaşmalarda iki taraf vardır ve birinin avukatı tek yönlü, adeta karşı tarafın kabul etmemesi için bir sözleşme hazırlar ya… Ne yazık ki bu bildiri de böyle bir mantıkla kaleme alınmış. Masanın diğer tarafında olan Türkiye Cumhuriyeti ve onun milyonlarca vatandaşı ile empati dahi kurmaya çalışmayan, tersine Cumhuriyet’in en hassas kuruluş dönemi metinleri ve duyarlılıklarını hiçe sayan, o metinle kendisini sözde barış süreci masasına egemen bir tavırla oturtmaya çalışan nobran ve küstah bir dil var ortada…

20. yüzyılın başından, bir açıdan da 1984’ten beri süregelen acıların, isyanların, kayıpların, katliamların artık durmasını isteyen bir terör örgütünün, böyle bir metne “Önder Apo” diyerek başlamasını yadırgasak da, benzerini telaffuz eden Bahçeli’yi hatırlayınca şaşırmıyoruz. Ama “Kaynağını Lozan ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkar ve imha siyasetine karşı”… “PKK katı Kürt inkârının ve buna dayalı imha siyasetinin, soykırım veya asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi”… “Yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarındaki sorumluluklarını görerek…” tarzında, kuruluş senedimiz olan Lozan’ı ve Türkiye Cumhuriyeti’ni karalamaya girişen ve Cumhuriyet dönemi anayasaları arasında, keyfine geleni seçip onun üzerinden farklı bir Cumhuriyet tarihi ve geleceği oluşturmaya kalkışan, ne devletimize ne TSK’ya ne de Türk halkına yakışacak, gerçeklerle örtüşmeyen “soykırım ve imha” yalanlarını, bugünden itibaren bütün dünya liderlerine, basınına ve siyaset ortamlarına Türkiye aleyhine gerçek dışı, kabul edilemez bir malzeme olarak sunmak, sözde silah bırakan ve barış adına masaya oturmaya karar verdiğini söyleyen hiçbir kişi veya grubun ağzına alabileceği ithamlar ve karalamalar değildir. Bu ağır provokasyonların haklılık payı olsa herhalde Türkiye’de onca Kürt kökenli başbakan, bakan, meclis başkanı, cumhurbaşkanı veya iş insanları bu pozisyonlara gelemezlerdi.

Adı geçirilmeden, Deniz Gezmiş’in idam sehpasında söylediği “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği ve tam bağımsız Türkiye” cümlesi üzerinden PKK’nın kendisine bir referans oluşturmaya çalışması tam anlamıyla haddini aşmaktır. Deniz Gezmiş, her zaman solculuğu kadar Atatürkçülüğü ile tanınmış, Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü düzenlemiş, ömründe kimseyi incitmemiş, kimseyi öldürmemiş, saklanmak için girmeye mecbur olduğu bir evin kilidini açarken Astsubay İbrahim Fırıncı’nın eşi hanımefendiyi yaralamış olmaktan dolayı kendini ömrünün sonuna kadar suçlamış, kaçırdığı Amerikalı askerleri bile beş gün sonra bırakmayı tercih etmiş, gerçek bir hümanisttir. PKK’nın kendi katliamlarla dolu geçmişini Deniz üzerinden aklamaya çalışması, tarihi bir gaflet ve kabul edilemez bir çelişkidir.

SANKİ SAVAŞ GEREKÇELERİ KALEME ALINMIŞ!

Öyle bir metin ki, PKK adeta savaş sürdürme kararını almış ve bunu gerekçelendiren bir metni dünyaya servis etmiş! PKK’nın deklarasyonunda yıllar üstünden yaptıkları onca korkunç katliam konusunda en ufak bir pişmanlık izi görülmediği gibi, tersine yalnız bu geçmiş dönemdeki vahşetler adeta gerekçelendirilerek ve onaylanarak ortaya sürülmüştür. Bu bildirinin yarattığı ilk etki işin mantığını aşan gereksiz bir iyimserlik ve hatta kutlama öforisi olmuştur. Bunun tespitini şaşkınlıkla da olsa yapmaya mecburum. Bu tür metinler, sahte mutluluklar adına yan gözle okunamaz.

Barış masasına oturmak isteyen grup, öncelikle iki gün önce servis edilen bildirinin haddini kat be kat aştığını kabul ederek, işe önce özür dileyerek başlamaya mecburdur. Ayrıca sadece PKK adıyla fesihten bahsetmek, yine kelime oyunlarıyla aldatmak anlamına gelmemelidir. KCK-YPG-PYD gibi birçok başka yan oluşum bu fesihe katılmıyorsa, o zaman bu içi boş bir deklarasyondur. Şayet katılıyorlarsa hem bunun belirtilmesi hem de bütün bu silahlı grupların ne kadar silahları varsa bunun adını koyarak ne zaman teslim edeceklerini net olarak bildirmeleri lazımdır. Bu da yapılmamıştır.

CHP DERHAL NET VE AÇIK OLARAK BU BİLDİRİYİ GERİ YOLLAMALIDIR!

PKK ile masaya oturarak DEM üzerinden kendisine anayasal bir oksijen fırsatı yaratmaya mecbur olan iktidar bu bildiriye nasıl bakacak, yaşayarak göreceğiz. Ama CHP’nin, kolay iyimserliklere kapılmadan, Cumhuriyetimizin kuruluş senedi üzerinden gözlerini tarihe dikerek, bildirinin bu haliyle ve bu tavırla kabul edilmesinin mümkün olmadığını net olarak ortaya koyması lazımdır. Çok önemli bir siyasi çıkış yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, bu tuzağa düşmemesi şarttır. “Biz şimdi bu bildiriye karşı çıkarsak bizi ‘barışa karşı’ ilan ederler, o yüzden bazı şeyleri görmezden gelelim” demek mümkün değildir.  Özel’in bu vesile ile cezaevinde bulunan bütün siyasi kişiliklerin çıkmasını talep etmesi normaldir. Ancak ne tarihsel açıdan ne siyaset etiği ve teorisi açısından yaşanmış ağır gerçekler açısından yutulması imkansız bu metin, derhal gerekçelendirilerek bunu ortaya koyan sahipleri ile yüzleştirilmelidir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin, CHP’nin ve hatta iktidarın bu metni hazmetmeye çalışarak masaya oturması yalnız Atatürk’e ve Cumhuriyet’in kuruluş mantığına değil, bu ülke için canını vermiş on binlerce şehidimize ihanet olur.

Kuşkusuz aklı başında herkes bu iç kavganın bitmesini ister, ama hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı böyle bir metni hazmetmez, kabul etmez. Bütün ülkede gerçekten samimi bir barışın egemen olmasını hepimiz canı gönülden istiyoruz. Bu makalenin hedefi, “kan davası sürdürmek” değil, barış şartlarının tam oluşturulmasıdır.

Hiçbir oy kovalama merakı veya siyasi çıkar arayışı, emperyalist odaklara bayram yaptıracak böyle bir metne varoluş hakkı veremez. Türkiye Cumhuriyeti, böyle kurnaz ve emperyalist çıkarlara hizmet eden, tarihsel süreci oldu bittiye getirerek çarpıtmış bir senaryoya kanacak bir muz cumhuriyeti değildir.

İlgili Konular: #Terör

Yazarın Son Yazıları

Cahil ve faşist liderlerin savaşı

Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...

Devamını Oku
19.06.2025
Özgür Özel’in samimi gözyaşları

Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.

Devamını Oku
12.06.2025
Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir

Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.

Devamını Oku
05.06.2025
Çağdaş Türkiye mutlulukları ve üzüntüleri

Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.

Devamını Oku
29.05.2025
Hayatınızda kaç tıkanıklık var?

Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!

Devamını Oku
22.05.2025
Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?

Devamını Oku
15.05.2025