Ceren Kumbasar

Gezi’ye dokunamadık, AKM’yi yıkalım

06 Mart 2016 Pazar

Gün geçmiyor ki İstanbul’da bir şehircilik faciası haberi almayalım. Bu hafta manşetlerdeki haberimiz yeni “İstanbul(!) Kültür Merkezi”. Yanlışlık olmasın Atatürk değil, İstanbul Kültür Merkezi. Malum cismin kaybolması yetmez, ismi de hafızalardan silmek lazım! Bildiğiniz gibi AKM, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nın Mayıs 2008’de verdiği konserden beri kapalıydı. Önce 1. derece kültür varlığı ilan edilmiş, 2012’de restorasyon çalışmalarına başlanmış, 2013’te de bu çalışma durdurulmuştu.

Uzun süredir AKM ile ilgili derin bir sessizlikteydik. Ta ki yine yabancı bir mimarlık ofisi -yanlış anlaşılmasın milliyet olarak değil İstanbul’a, Türkiye’ye, Taksim’e yabancı bir mimarlık ofisi- bir mimarlık yarışmasını kazanana kadar. Projenin tasarımı kadar özelliklerine dair belirtilen detaylar da ilginç. Tasarımın adı İstanbul Kültür Merkezi, müşteri adı ise gizli.

‘Kendi kendilerine yapmışlar’

Ödül alan projenin kimilerinin üzerindeki soğuk duş etkisiyle olsa gerek, dosyadaki adı gizli “müşteri” hâlâ ortaya çıkmış değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı da İstanbul Büyükşehir Belediyesi de konuyla ilgileri olmadığına dair açıklamalarını derhal yaptılar. Hatta bakanlık yetkilileri “Kendi kendilerine yapmışlar” gibi ikna olunması imkânsız bir açıklamayı tokat gibi yüzümüze vurdu. Ofisin biri kendi kendine bir bina yapıyor, biz de bunu haber yapıyoruz. Peh!

Sanırım bu yine Amerika’nın bir oyunu. Öyle ya, gizli müşteri piyasada olmadığına gore, demek ki yine bizi içeriden bölmek isteyenler işe şehrimizle başlamak istemiş. Ama hâlâ anlayamadılar ki, mesele bir proje değil. Mesele, bir şehrin ruhu. Mesele, bir şehrin yakın tarihi. Mesele, bir toplumun aidiyet duygusu. Mesele, AKM’nin bizim olması, bu memleketin, onu soluyan herkesin. Mesele, bu kararın, bir dönemin seçilmişleriyle verilemeyecek olması. Mesele, varlığınızın nedeninin bizim varlığımız olduğunu anlayamamanız. Mesele, bir şehrin kalbine yapılacak müdahaleyi o şehrin insanlarının tesadüfen bir ödül dolayısıyla duymamaları gerekliliği. Mesele, projeden bu memleketin mimarlarının bile haberinin olmaması. Hatta asıl mesele, İstanbul’un dili olsa bize tek bir cümle bile etmeyip yüzümüze nasıl tüküreceğinin “Ah Bizans!” diyeceğinin farkında bile olmamamız. İşte memleketin mimarlarının konuyla ilgili görüşleri;

Arkitera Onursal Başkanı Ömer Yılmaz:

Arkitera editörlerinin ödüller arasında “rastlayarak” haberleştirdiği Yeni AKM son 3-4 gündür gündem konumuz.

Kanal İstanbul diye inanılmaz ürkütücü boyutları olacak bir çevresel yıkım projesi sürüyor, ne olduğunu bilmiyoruz. 3. havalimanı projesinden, böyle ödüllerde ya da yurtdışında bir yayında görerek haberdar oluyoruz. Haliç Tersaneleri ile ilgili devam eden proje hakkında bilgimiz yok. İşte bunlara benzer şekilde Taksim’i de bir anda ekranlarımızda buluyoruz.

Hazırlanan proje ne kadar iyi olursa olsun, kim tarafından hazırlanmış olursa olsun bir önemi ve değeri yok. Tasarımın elde edilme biçimi toptan yanlış. Bu nedenle projenin niteliğini, eski AKM’nin korunmasını (ki o zaruri bence) konuşmak safhasına geçilemiyor benim değerlendirmemle. Şunu da eklemek lazım, internetteki tartışmalar sonrasında proje ilgili mimarlık ofisinin web sayfasından kaldırıldı. Neresinden baksak iyi koku vermeyen bir iş.

TeamFores Mimarlık Serter Karatan:

Burada yapılması planlanan şey yeni bir binadan ötedir. Bunu görmek lazım. Burada yapılmak istenen, toplumsal amnezi yaşatarak, bir dönemi, bir ismi ve en önemlisi bir kültürü yok etmek çabasından başka bir şey değildir. Bir kültürü yok ederek yapılacak bir kültür merkezi ise bir oksimorondur ve maalesef mimarlık bunun bir silahı ya da oyuncağı konumuna gelmiştir.

Devletin hiçbir organı böyle bir binanın yapılması yönünde isteklerinin ya da siparişlerinin olmadığını beyan etmişlerdir ki, bu durum biraz olsun yüreğimize su serpmiştir. Her yerden düşürülmeye çalışılan Atatürk isminin etkisiyle yıkılacak olan Atatürk Kültür Merkezi’nin yerine, emlak kartelinin elinde bulundurduğu ne idüğü belirsiz ödül endüstrisinin, bilmem ne ödülüne layık gördüğü, neden var olduğu anlaşılamayan kulesi ve kurmayı başaramadığı çevresel ilişkisi ile yapmamız gereken son şey, bu projeyi mimari bir süzgeçten geçirmek olmalıdır. Burada yıkılmak istenen şey salt bir bina değil, maalesef tüm tarihimiz, kültürümüz ve insanlığımızdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ihlamur’a dokunma 3 Temmuz 2016
Demokratik şehircilik 25 Haziran 2016
Mayısta 1058 yeni firma 18 Haziran 2016

Günün Köşe Yazıları