Atatürkçülük ve sosyal demokrasi - 5

24 Eylül 2020 Perşembe

Yirmi birinci yüzyılda, gerek dünyada gerek Türkiye’de Sosyal Demokrasi yeniden tartışılmaya başlandı.

Bu tartışmanın ardında yatan asıl neden, Sovyetler Birliği’nin çökmesiydi ama bu çöküşten sonra ortaya çıkan kapitalizmin büyük krizleri, Radikal Siyasal İslamın ve Emperyalizmin saldırıları, mevzii savaşlar ve özellikle Ortadoğu’dan başlayan göç dalgası, ABD’de ve AB’de ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını körükleyince, otoriter eğilimler ve Faşizm tehdidi yeniden ortaya çıktı ve bu tehdide karşı yeniden Sosyal Demokrat politikalar gündeme geldi.

Hiç kuşkusuz, Türkiye’deki güncel ideolojileri etkileyen kaynakların başında Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun ideolojisi vardır.

Bu bağlamda, bugünlerde kendilerine Atatürkçü diyenlerle ile kendilerine Sosyal Demokrat diyenlerin, birbirlerini düşman ilan etmeleri bana pek doğru gelmiyor.

Çünkü Türkiye’deki Sosyal Demokrat İdeoloji, Ecevit’in başlattığı “Ortanın Solu” hareketinden kaynaklanan bir biçimde, (benim de katıldığım bir çalışmayla) doğrudan Atatürkçülük üzerine inşa edilmiştir.

***

12 Eylül askeri darbesi ve onu izleyen cunta dönemi, iki ideolojiyi mahvetmiştir:

1) Cuntacılar, karşı çıkıp lanetleyerek, CHP’yi (öteki partilerle birlikte) kapatarak, Ecevit’i yargılayarak Sosyal Demokrat ideolojiyi ve Sosyal Demokratları hain ilan etmiş, bütün demokratik örgütleri ezmişlerdir.

2) Yaptıkları baskıları işkenceleri, Kürt kimliğinin inkâr edilişini, Anayasa’ya zorunlu din derslerinin konulmasını, Gülen Cemaati’nin önünün açılmasını, YÖK’ün kuruluşunu, idamları, Atatürk’ün vasiyetinin bile ihlal edilmesini ve daha birçok yanlışı, Atatürk adına yaptıklarını ilan ederek, Atatürkçülüğü zedelemişler, pek çok kişinin Atatürkçülükten soğumasına ve karşı tavır almasına yol açmışlardı.

O sırada bizzat bana, “Komünist ol, Sosyal Demokrat olma” diye uyarıda bulunulmuştu.

Cuntacılar, Ecevit’in “12 Mart 1971 darbesi bana karşı yapıldı” diyerek Sosyal Demokrasiyi iktidara taşımasını unutmamışlardı.

***

Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi ilişkilerine bakıldığında ortada üç farklı görüş bulunduğu anlaşılmaktadır:

Birinci görüş, kendilerine “İkinci Cumhuriyetçiler” denilen bazı yazarların Atatürkçülüğü temelden reddeden yaklaşımdır.

Bunlar Atatürkçülüğü Demokrasi karşıtlığı olarak düşünmektedirler.

İkinci görüş, Sosyal Demokrasiyi Atatürkçülükten sapma, hatta Atatürkçülük karşıtlığı olarak gören yaklaşımdır.

Bunlar Sosyal Demokrasiyi, Emperyalizmin Türkiye’ye karşı maskeli saldırısı olarak görenlerdir.

Üçüncü görüş, Atatürkçülük ideolojisinin bugünkü Demokrasinin ve Sosyal Demokrasinin ulusal kökleri arasında olduğunu düşünen yaklaşımdır.

Bunlara göre, Sosyal Demokrasinin güncel zaafları, ancak Atatürkçülük yolu ile aşılabilir; buna karşılık Atatürkçülük de “Fırsat Eşitliği”, “Sosyal Adalet” gibi Sosyal Demokrat katkılarla bugünkü Türkiye’nin koşullarına daha iyi uyarlanır.

Ne yazık ki birinci ve ikinci görüşler varlıkları ve tezleriyle birbirlerinin yanlışlarına atıf yaparak, bugünkü zamansız Atatürkçülük tartışmalarını körüklemektedirler.

Ben üçüncü görüşten yanayım:

1961 Anayasası, Atatürk Cumhuriyeti’ne Sosyal Demokrat ideoloji ile yeni bir kan vermiştir.

***

Son günlerde CHP’nin Atatürkçülükten saptığını öne sürenler ve Atatürkçülük-Sosyal Demokratlık tartışmalarını köpürtenler hem CHP’nin hem Millet İttifakı’nın hem de kendiliğinden oluşan Demokrasi Cephesi’nin gücünü, Atatürkçülük tartışmalarıyla zayıflatıyorlar.

Oysa biraz sabretseler, şu Demokratik Rejimi yeniden bir kurabilsek, ondan sonra herkes kozunu çok daha rahat paylaşacaktır.

***

Bugünkü sorun, 1961 Anayasası’nın getirdiği ve son 50 yıl içinde tahrip edilen Çoğulcu, Özgürlükçü, Bağımsız, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden kurmaktır.

Atatürkçülük ve Sosyal Demokrasi tartışmalarıyla kaybedilecek zaman yoktur...

Önce, her şeyden önce Demokratik Laik ve Sosyal Hukuk Devleti yeniden tesis edilmelidir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları