Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Devlet, mülk ve adalet
Adalet siyasal iktidarın sopası haline gelince ülkede her şey altüst oldu:
Gizli tanıklar, itirafçılar, “terör örgütüne üye olmadan...” diye başlayan ceza maddesi, Cumhurbaşkanına hakaret hakkındaki özel madde, “halkın din duygularını tahrik...” konusundaki madde, hemen hemen her önüne geleni içeri atan Sulh Ceza Yargıçlıkları...
Cumhurbaşkanı’nın, Adalet Bakanı’nın, parti sözcülerinin mahkemelere adeta emir veren üslupla kanaat açıklamaları ve bunlara uygun olarak alınan kararlar...
AİHM’nin, Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın verdiği kimi kararların, yürütme ve hatta yargı tarafından bile tanınmaması...
Anayasa’nın tanımladığı “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti”nin içini boşalttı.
***
Yukarıda sadece birkaçına işaret ettiğim bazı sorunlar ve bazı davalar iyice müzminleşti:
Bir zamanlar “Birinci Silivri Trajedisi” döneminde simge olan Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, Odatv gibi davalar, Türkiye’nin Hukuk Tarihi’ne kara harflerle yazılmıştı.
Erdoğan/AKP iktidarı, Fethullah Gülen Cemaati ile bozuştuktan ve Cemaat, FETÖ/PDY adıyla terör örgütü ilan edildikten sonra, bu davalardaki haksızlık ve hukuksuzlukların hesabı, arkalarındaki siyasal güç görmezden gelinerek sadece bunları yapan yargı mensuplarından soruldu.
Bugün, yine aynı siyasal gücün iktidarı sırasında, o eski dönemdeki haksızlık ve hukuksuzlukların, hemen hemen aynı yöntemlerle sürdürüldüğünü büyük bir üzüntüyle görüyoruz.
Bazı haksızlık ve hukuksuzlukların bir kısmı davalara konu olan kişilerin adlarıyla simgeleşti:
Osman Kavala, Selahattin Demirtaş isimlerine son günlerde Sedef Kabaş da eklendi.
Bazı davalar da konularıyla belleklere kazınıyor:
Cumhuriyet mensuplarına yönelik “MİT TIR’ları” davası...
Gazetecilere yönelik, “Libya’daki şehit” davası...
“28 Şubat” davası...
“Amirallerin Montrö” davası...
“Dolar fiyatı tahminleri” davası...
Sayısız “CB’ye hakaret” davası...
Yukarıdaki örneklere tam ters bir nedenle, Kılıçdaroğlu’na “Çubuk’taki linç girişimi” davası...
Ayrıca, RTÜK gibi, BİK gibi, ceza yağdıran idari kurulların haksızlık ve hukuksuzlukları...
Tarihe geçen uygulamalar.
***
Cumhuriyet Gazetesi’nin eski Genel Yayın Yönetmeni CHP Milletvekili Utku Çakırözer, 2021 yılı ve 2022 Ocak Ayı medya özgürlüğü raporunu yayımladı.
Bu yazıda, yalnız geçen yılın ihlallerini, özet olarak değerli okurlarımla paylaşıyorum.
“Gazeteciler yazıları, yorumları, paylaşımları nedeniyle en az 475 kez hâkim karşısına çıktı.
36 gazeteciye 80 yıl hapis cezası verildi.
Gazetecilerin ekonomik krizle ilgili yorumları dahi soruşturma konusu yapıldı.
Basın kuruluşları ve gazetecilere yönelik fiziksel saldırı ve baskı da arttı.
En az 31 gazeteci haber takibi sırasında gözaltına alınırken, 105 gazeteci ise fiziksel şiddet, engelleme ve tehditle karşı karşıya kaldı.
Gazetecilerin Anıtkabir’de haber takibi yapması, sokakta röportaj yapması dahi yasaklandı.
Anayasa Mahkemesi’nin, hak ihlali kararına rağmen Basın İlan Kurumu’nun gazetelere yönelik ağır yaptırımları devam ederken, RTÜK ise ekonomi yönetimindeki, pandemi ile mücadele ve orman yangınlarındaki ihmalleri eleştiren görüş ve yorumlar için kanallara ceza yağdırdı.
RTÜK ve BİK yaptırımlarının yanı sıra, Cumhurbaşkanlığı’nın tasarruf genelgesi ve kur artışları da zor durumdaki ulusal ve yerel basın kuruluşlarını vurdu. Beş yerel televizyon yayınlarını durdurmak zorunda kalırken ulusal gazeteler eklerini kapattı, yerel gazeteler ise sayfa sayısı düşürdü, hafta sonu çıkmama kararı aldı.
Yolsuzluk, taciz, rüşvet ve benzeri konularda yüzlerce haber ve sosyal medya paylaşımına erişim engelleri yıl boyu devam etti.
Gazetecilerin haber yapmasının engellenmesi kadar haberlere getirilen erişim engelleri de basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkını yok etti.”
Bu raporun ayrıntılı metnini aşağıdaki bağlantılardan okuyabilirsiniz:
https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/chpden-basin-ozgurlugu-raporu-en-az-475-kez-hakim-karsisina-cikarildi-1899046
https://ankahaber.net/haber/detay/chpli_cakirozer_doviz_kurundaki_artisin_faturasini_cikardi_5_televizyon_900_gazete_kapandi_69666
***
“Adalet mülkün temelidir” cümlesindeki “mülk”, “devlet” anlamındadır...
Çünkü “devlet” Osmanlı ailesinin “mülküdür”.
Bugünkü adalet, hangi “devletin”, kimin “mülkünün” temelidir acaba?
“Halkın” mı, “Şahsımın” mı?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu