Emperyalizm ve göç (2)

07 Haziran 2024 Cuma

“Emperyalist Batılı Hıristiyan Beyaz Adam”ın yazdığı uygarlık tarihi, Avrasya’da başlamış ve Avrasyalıların Amerikalıları soykırıma uğratması ile bütün dünyanın tarihi haline gelmiştir.

Diyalektik etkileşimlerle gelişen bu tarihin sıçrama noktası, Fatih Sultan Mehmet’in Doğu Roma’yı yani İstanbul’u fethidir.

Bu fetih Avrasya’nın kan damarları olan ticaret yollarını Müslümanların denetimine verince, Hıristiyan Batı, yeni ticaret yolları aramaya başlamış ve dünyanın sınırları ile dinamiği değişmiştir:

Yeni ticaret yollarının aranması sonunda, Hıristiyan Batı hem Uzak Doğu’ya hem de Amerika’ya gitmiş, 15. yüzyılın sonuna doğru, bugünkü dünyanın yapısı biçimlenmeye başlamıştır:

Amerika’nın keşfi, insanlık âleminin en büyük Soykırım olayını başlatmış, yerli Amerikalıları katleden Beyaz Adam, yani Hıristiyan Batı Avrupalı, bu yeni kıtanın zenginliklerini yağmalayarak bugünkü dünya egemenliğinin temellerini atmıştır.

Tam Amerika keşfedilirken, yine 1400’lerin sonunda ve 1500’lerin başında “Hıristiyan Emperyalist Beyaz Adam” (Portekizliler, Hollandalılar) Endonezya’yı sömürgeleştiriyordu.

Elbette “Emperyalist Hıristiyan Beyaz Adam”ın Çin’i afyonlaması ve Afrika’yı sömürgeleştirmesi serüveni de çok kısa bir süre sonra başlayacaktı.

Bu arada, Fatih Sultan Mehmet’in Doğu Roma’yı fethederek tetiklediği “Diyalektik Tarih” egemenliğini ilan etmiş, zıtların etkileşimi devreye girmişti:

Endüstri Devrimi’ni gerçekleştiren “Batılı Hıristiyan Beyaz Adam”, bir yandan tebaasının milliyetçilik ideolojilerini kışkırtarak, öte yandan devletine verdiği borçları kullanarak, Din-Tarım Döneminde patinaj yapan ve çağın gerisinde kalan Osmanlı İmparatorluğu’nun altını oymaya başlamıştı.

***

Fatih Sultan Mehmet’in tetiklediği “Diyalektik Tarih”, Avrasya’nın Amerika’yı Jenosid uygulayarak yutması sonunda Endüstri Devrimi’ni doğurmuş, Endüstri Devrimi’nin lideri olan Emperyalizm ise, kendi içindeki hesaplaşmalarla, Birinci Dünya Savaşı sonunda başta Osmanlı olmak üzere, Din-Tarım İmparatorluklarını tasfiye etmişti.

Tam bu noktada, “Emperyalist Hıristiyan Beyaz Adam”ın karşısına bir dâhi, Mustafa Kemal Atatürk çıktı ve yarı sömürgeleştirilmiş ve işgal edilmiş olan Osmanlı toprakları üzerinde “Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti”ni kurdu.

Ama Emperyalistler arasındaki paylaşım savaşları devam ediyordu ve İkinci Dünya Savaşı, “Bağımsız ve Tarafsız, Laik Türkiye Cumhuriyeti”ni, bugünkü durağı olan, “Bağımlı ve Dinci Şahsım Devleti” istasyonuna taşıyan değişimlerin temellerini attı.

***

İnsanlık tarihini, (1) başta iklim olmak kaydıyla, doğal koşullar, yani coğrafya, (2) üretim biçimi, yani teknoloji ve (3) kimlikler, yani ideoloji ve bu üç faktörün dikte ettiği, paylaşım savaşları yazar:

Göçler bu faktörlerin ve savaşların sonunda ortaya çıkar.

Birinci Dünya Savaşı Osmanlı’yı parçaladı, İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında oluşan Soğuk Savaş “Bağımsız ve Tarafsız Laik Türkiye Cumhuriyeti”ni, “Bağımlı ve Dinci Şahsım Devleti” istasyonuna taşıyacak temelleri attı ama “Batılı Emperyalist Hıristiyan Beyaz Adam”ın yazdığı dünya tarihinde yeri olmayan Doğu Uygarlığı, Çin’in liderliğinde, Rusya ve Hindistan’la birlikte, başrol oyuncusu olarak Diyalektik Tarih oyununa girdi.

Bu yeni oyuncunun gücü ve kuvveti karşısında panikleyen “Batılı Hıristiyan Emperyalist Beyaz Adam”, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da “Arap Baharı” adıyla yeni bir komedi sergilemeye kalktı ama senaristin, yönetmenin ve aktörlerin topyekûn beceriksizliğinden dolayı, “Arap Baharı” “Arap Kışı”na, “komedi” de “trajediye” dönüştü. 

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan bu “Üçüncü Dünya Felaketi”nde “Emperyalist Batılı Hıristiyan Beyaz Adam”ın kendisine biçtiği yardımcı rollerden birini oynayan Türkiye’deki iktidar, şimdi birdenbire, diyalektik olarak, toplumu sarsacak, ülkesini yıkacak düzeydeki güçlü ve kuvvetli bir göç dalgasıyla karşı karşıya.

Şimdi soru, iktidarın, toplumu sarsacak ve devleti yıkacak güçteki bu göç dalgasına, “Hıristiyan Batılı Emperyalist Beyaz Adamın” vereceği birkaç Avro karşılığında ve iktidarını sürdürmek uğruna boyun mu eğeceği, yoksa, toplumunu, ülkesini ve devletini korumak için gerekli direnişi mi göstereceği sorusudur!

Bence iktidar biraz Roma ve Osmanlı tarihlerini okumalı ve ders almalıdır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları