Yirmi yıl boyunca bu iktidar sürekli bir biçimde toplumu böldü, kutuplaştırdı ve insanları birbirine düşmanlaştırdı...

Her düşmanlaştırma eyleminden sonra da yozlaştırdığı devlet ve böldüğü toplum içindeki baskısını ve egemenliğini artırdı.

***

Kimi zaman Türklüğü, Türk milliyetçiliğini düşman ilan etti:

Milliyetçiliği ayaklar altına aldığını belirtti...

TC kısaltmasını bile kurumların isimlerinin önünden kaldırttı...

PKK ile Oslo’da müzakereye oturdu...

Bunu söyleyenleri şerefsiz ilan etti ama sonra emri kendisinin verdiğini söyledi...

PKK’ye karşı her türlü harekâtı engelledi...

Bülent Arınç, “Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık” dedi.

Beşir Atalay, “Öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemiz” dedi.

Sadullah Ergin, “Öcalan, bölgenin durumunu daha sağlıklı yorumluyor” dedi.

Yasin Aktay, “Abdullah Öcalan dünyanın geleceğini çok iyi okuyor” dedi.

Yalçın Akdoğan, “Abdullah Öcalan olayları okuma kabiliyetine ve tecrübesine sahip” dedi.

Yiğit Bulut, “Öcalan Ortadoğu’da Türkiye’nin önünü açıyor” dedi.

Nihal Bengisu Karaca, “Bebek katili denilen Öcalan bize geleceği gösterdi” dedi.

Emre Aköz, “PKK terör örgütü değildir, Öcalan’a terörist demek, denize göl demektir” dedi.

Etyen Mahçupyan, “Öcalan’ın çok geniş bir prestij alanı var. Nadir insanlardan biri” dedi.

Cem Küçük, “Öcalan olmasaydı, şu an kan gövdeyi götürmüştü” dedi.

“Akil adamlar” listesi de ayrı bir olay.

***

Kimi zaman (PKK teröründen dolayı daha kolay bir hedef olan) Kürt milliyetçiliğini hatta sadece Kürt olmayı bile düşman ilan etti.

PKK lideri için yeniden “Bebek katili” nitelemesini devreye soktu.

Bütün muhaliflerini PKK ile işbirliği yapmakla suçladı.

HDP’yi PKK ile özdeşleştirerek, CHP’yi de HDP ile ilişkilendirerek, hem Kürt partisini hem de ana muhalefet partisini teröristlikle suçladı.

***  

İktidar bütün bunları Silivri Yargılamaları ve halkoylamaları ile yaparken Anayasa Mahkemesi gibi, YSK gibi, HSK gibi kurumları yozlaştırdı, yıprattı ve onları kendi egemenliğine aldı.

Ne yazık ki dinci ve etnikçi çizgideki Atatürk ve Cumhuriyet karşıtları, bütün bu zikzaklar sırasında, kendi ideolojilerine yakın olan operasyonlar uğruna, halkoylamalarına, hukuksuz yargılamalara, temel hak ve özgürlüklerin zedelenmesine ve böylece iktidarın otoriterleşmesine destek verdiler...

Ve bugün kendilerini de hapse atan trajedileri hazırladılar.

İktidar bugün, ihanetle suçladığı ve tutukladığı Şebnem Korur Fincancı olayını bahane ederek, kamu yararını koruyan, meslek ahlakını denetleyen Anayasal örgütler olan TMMOB’yi ve TTB’yi kendi denetimi altına alacak düzenlemeleri de gündeme getirdi:

***

Birbirine düşmanlaştırılan toplum kesimleri artık ne mantık dinliyor ne hak ne hukuk ne de adalet.

Dünkü yazımda iktidarın hekimlerin muayenehane haklarını zedeleyen yeni uygulamasını eleştirmiş, ayrıca Şebnem Korur Fincancı olayını da anlatarak, iktidarın bu olayı Anayasal meslek kuruluşlarını yozlaştırmak için kullanmak istediğini belirtmiştim.

Yazımı bitirirken de Fincancı hakkındaki suçlamaların adil ve şeffaf bir hukuk sürecine tabi olması gerektiğini vurgulamıştım.

Hemen birbirine düşman iki gruptan birbirine zıt iki mektup aldım:

Biri Fincancı’ya yapılan haksızlıkları yeterince vurgulamadığım için üzüntü bildiriyor, öteki de beni Fincancı’ya destek vermekle suçluyordu.

Tam bu satırlar yazıldığı sırada Fincancı’nın mahkemece tutuklandığı haberi geldi.

Elbette tutuksuz yargılanması gerekir.

***

İktidar her zamanki gibi Fincancı olayını da, otoriterliğini tırmandırmak, kamu yararını savunan TTB ve TMMOB’yi egemenliğine almak için istismar etmektedir.

NOT: Yarın Beşiktaş Beltaş Kafe’de DEVRİMİN VE KARŞI DEVRİMİN YÜZ YILI kitabımız için saat 14.00’te söyleşi ve imza günü var. Bütün okurlarımızı bekleriz.