İnancın Gücü Nereden Geliyor?

16 Haziran 2014 Pazartesi

Stefan Zweig’ın yeni yayımlanan kitabını okuyorum:
“Vicdan Zorbalığa Karşı - Ya da Castellio Calvin’e”. (Can Yayınları - Mayıs 2014).
Yıl 1536. Cenevre halkı Calvin tarafından din adına yönetilmeyi kabul etmiştir. Calvin, Protestanlık adına karar verecek tek adamdır. Katı dinsel kuralları uygulamaya sokar. Kendi kararları dışına çıkan herkes ceza tehdidi altındadır. Bir din adamı olan Serveto farklı bir tez öne sürünce öldürülmesine karar verir ve infazı gerçekleştirir. İşte o zaman kendi halinde bir teolog olan Sebastiano Castellio kendini ortaya atar ve bunun bir cinayet olduğunu söyler.
Kitap bu olayı anlatan, Stefan Zweig’ın yorumlarıyla da bütün zalimlere karşı çıkan insanın öyküsünü ölümsüz kılan bir yapıt.
Şimdi Ortadoğu’da yaşananlara bakın. Irak’ta, Suriye’de, İran’da, Mısır’da ve Türkiye’de yaşananlara bakın. Din savaşları, mezhep savaşları, tarikat savaşları... En kanlı savaşlar, hiç bitmeyen kanlı mücadeleler.
Türkiye’de iktidarı elinde tutan din temelli siyasal iktidar laiklik ilkesinden uzaklaştıkça bu savaşların içine girdi, taraf oldu, şimdi de bu savaşların ortasında kaldı.
IŞİD, yani Irak-Şam İslam Devleti, Suriye’de Esad rejimine Muhalif diye AKP iktidarı tarafından desteklenmedi mi? Onlara TIR’larla silah gönderilmedi mi? Bu durumun sorumluları bugünün siyasal iktidarı değil mi? Esad rejimine karşı çıkılması Şii diye değil mi?
Türkiye’de Alevi topluluğuna karşı “Sünni” karşıtlığı gene dinsel kökenli bir tutum değil mi?
Madımak’ta 37 aydın insanın yakılışını gözü dönmüş fanatik dinciler gerçekleştirmedi mi?
Tarih boyunca din temelli cezalar; işkenceler, odun ateşinde yakmalar, boyun kesmeler, her biçimde öldürmeler olmadı mı?
Katolik kilisesinin Engizisyon mahkemeleri, aforozları insanları acıdan acıya sürüklemedi mi?
Canlı canlı taşa tutarak öldürme (recm) nasıl bir cezadır?
Osmanlı’nın “Müslüman kanı akıtmak caiz değildir” diye uyguladığı adam boğdurmak, canlı canlı suya atarak boğmak yüzyıllar boyunca nasıl uygulanmıştır?
Kurban geleneği olmayan tek din Budizmdir. Ama Azteklerden başlayarak günümüze kadar bütün dinlerde “kurban” geleneği vardır. Ve kurban demek, keserek öldürmek, kanını akıtmak ve bu kanı kutsal saymak demektir.
İnanç böyle bir güçtür.
Peki, inancın gücü nereden gelir?

***

İnancın gücü, temelde insan korkusunu yatıştırmasından gelir.
İnsan ölümden korkar, yok olmaktan korkar. İnanç ona öbür dünyayı vaat eder. Kurallara uyarsa cennet, uymazsa cehennem onu beklemektedir.
İnsan yalnız bırakılmaktan korkar, dışlanmaktan korkar.
İnanç onu bir cemaatin koruyuculuğu içine alır, yalnızlıktan korur. İnsan özgürlükten korkar. Çünkü özgürlük, kendi iradesiyle karar vermek demektir, bu kararın sorumluluğunu üstüne almak demektir, bu sorumluluğun gerektirdiği mücadeleye cesaret etmek demektir. İnanç bunların hepsini bireyin üzerinden kaldırır, Tanrı’nın buyruklarına ve cemaatin kabul ettiği kurallara yükler.
İnanç, bunlardan dolayı çok güçlüdür ve kitleleri peşinden sürükler.
Korku temelli inanç, din kaynaklı olabilir, gelenek kaynaklı olabilir, önyargı kaynaklı olabilir. Bu inanca sahip olan birisinin bu etkinin dışına çıkabilmesi çok güçtür. Çünkü bu inancı kaybetmek, bilmediği bir yerde kaybolmak gibidir.
Birbirinden farklı inançların bir arada yaşayabilmesinin tek koşulu “seküler anlamda laiklik”tir. Böyle bir yaşama biçimi, kimsenin inancına karışmaz, hiçbir inancın toplumu kendi iradesi altına almasına izin vermez. Hiç kimsenin doğrudan ya da dolaylı olarak bir inanç sistemine itaat etmesine yol açmaz. Bu nedenlerle de “laiklik”, dogmatikler tarafından dinsizlik olarak algılanır.
Oysa, laiklik dinsizlik değildir, ama bunu söyleyenler dogmatik fanatiklerdir.
Bilinç temelli inanç da vardır. Haftaya görelim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları