Tiran ve Gönüllü Kulluk...

02 Haziran 2014 Pazartesi

“Benim burada üzerinde durmak istediğim sorun, bu kadar insanın, bu kadar köy, kent ve bu kadar ulusun nasıl olup da, erkini yalnızca onların kendisine verdikleri güçten alan tek bir tirana katlanabilmeleridir. Eğer tirana katlanma arzuları olmasaydı, tiranın onlara zarar veren erki olmayacaktı; eğer ona karşı koymak yerine onun verdiği acıyı sevmemiş olsalardı, tiranın onlara en küçük bir kötülük yapma olanağı olmayacaktı. Boyunduruk altında bir milyon insanın kendinden daha üstün bir gücün zorlamasıyla değil de sanki tek bir kişinin adıyla büyülenerek sefilce hizmet etmesini görmek, öylesine olağan bir şey ki, buna şaşırmaktan çok üzülmek gerekir.
Etienne de La Boétie (1530-1563), daha 33 yaşına basmadan bu dünyadan ayrılan Aydınlanma düşünürü, “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev”de bunları yazmış, insanların düşünmesini istemiştir. 450 yıl önce ortaya atılan bu düşünceler günümüz insanı için daha da geçerlidir.

Bilimsel-teknolojik devrimlerin yapıldığını biliyoruz. En yeni teknoloji ürünlerini kullanıyoruz. Akıllı telefonlarımız var. Akıllı arabalara biniyoruz. Akıllı evler yapıyoruz. Ama insanların “tiran” yaratıp başlarına geçirme huyları neden değişmiyor?
Otokrat” dediğimiz, “diktatör” dediğimiz kişi içimizden biri değil mi? Onu oraya çıkaran, ona o yetkileri veren, onun buyruğu altına giren insanlar olmasa o da kendi halinde biri kalacaktır.
O zaman, bakılması gereken yer, toplumun kendisi olmuyor mu?
Çağımızın bir başka düşünürü Noam Chomsky bakınız ne diyor:
Her ülkede gerçek iktidarı elinde tutan bir grup vardır. ABD’de iktidarın nerede olduğu bir sır değil. Esasen yatırım kararlarını -neyin üretilip dağıtılacağınıbelirleyen kişilerin elinde bulunuyor. Hükümet kadrosu genelde onlardan oluşuyor, planlamacıları onlar seçiyor, öğretisel sistemin genel koşullarını onlar ortaya koyuyor.
İstedikleri şeylerden biri de edilgen ve uyuşuk bir halk. Yani hayatı onlar için rahatsız kılmanın yollarından biri,
Edilgin ve uyuşuk olmamak’.
Sadece soru sormanın bile önemli bir etkisi olabilir.
Gösteriler yapmak, mektup yazmak, oy kullanmak yerine göre hep anlamlı olabilir. Fakat asıl mesele bunların devamlı ve örgütlü yapılmasıdır.
Gösteriye katılıp sonra eve döndüğünüzde yine bir şeyler yapmış olursunuz, ama iktidardakiler buna dayanabilir. Dayanamayacakları şey ise artarak devam eden (iktidar karşıtı) baskı, devamlı bir şeyler yapan örgütler, son yaşananlardan hep ders alıp gelecek sefer daha iyisini yapan insanlardan oluşur.
... Eğer seçimler nüfusun bir bölümünün birkaç yılda bir gidip bazı düğmelere basmasından ibaretse hiçbir önem taşımaz. Ama vatandaşlar belli bir tutumda ısrar etmek için örgütlenir ve bu konuda kendi temsilcilerine baskı yaparlarsa seçimlerin bir önemi olabilir.”
(Noam Chomsky- Dünyayı Kim Yönetiyor- İnkılap Kitabevi, 2014)
Bu sözlerden çıkaracağımız çok önemli sonuçlar var:
Tiranı yaratan edilgen, itaat toplumudur. Burada küçüklü, büyüklü çıkarların önemini de göz ardı etmemek gerekir.
Günümüzüm tiranları seçimle gelmektedir. Seçim de gene edilgen, itaate dayalı, küçük çıkarların oyları demekse önemi olmayacaktır.
Noam Chomsky şunları öneriyor:
İlkelere dayalı olarak örgütlenmek.
Mücadelede devamlılık.
Edilgenlikle, uyuşuklukla mücadele etmek.
450 yıl önce Fransa’dan yükselen Aydınlanmanın sesi, günümüzün Amerikası’ndan yükselen bir sistem muhalifinin sesi Türkiye’ye ulaşır mı, bilmiyoruz.
Ama yolsuzluklardan, rüşvetlerden, imar yağmasından SOMA kömür madenleri felaketine kadar uzanan bir olaylar zinciri de içinden hayır diyen gür bir ses çıkaramıyorsa bir kez daha değil, bin kez daha düşünmek gerekiyor.
Hayır.
Gevşemeden, yorulmadan, örgütlenerek hayır demek.
Bu karanlıktan çıkış yolu bu.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024
Özeleştiri?... 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları