Çölleşme...

18 Haziran 2022 Cumartesi

Camillo Jose Cela’nın “On Bir Futbol Öyküsü” kitabından aklımda ellenmeden duran epigraflardan biridir: “Ölüm yaşlıları evlerinin önünde, gençleri ise pusuda bekler.” Öyle ya, ölüm, hep hasta yataklarının temiz kokusu, beyaz çarşaflar içerisinde hatırlanır; beyaz periler bir görünür, bir görünmez, kaybolur. Şıpıdık terlik sesi ile kapılar açılıp kapanır. Ölüm her halükârda giz dolu telaş içinde gelir, buhur yükselir, tahta sandıklar kilitlenir. Sıralı ölümlerde, insan doğar, büyür ve yaşlanır. Ardından ölür. Ya bizim ülkemizde? Eceliyle ölmek öyle kolay bir iş değildir. 

***

Erzurum’a AST’ın (Ankara Sanat Tiyatrosu) oynadığı, İsmet Küntay tarafından kaleme alınan “403. Kilometre” oyunu turneye gelir. Gerici güçler, “Din elden gidiyor” çığlıklarıyla, “Kadın oynatıyorlar” diyerek halkı kışkırtır, oyuna gelen öğrencilere saldırır, önlem almaya çalışan polise taş atar. Olaylar, araya askerin girmesiyle yatışır. Ülke, yetmişlerin sonuna doğru adım adım ilerlemektedir. Hava gergindir. Birkaç hafta sonra takvim yaprakları, 15 Haziran 1977’yi göstermektedir. Doç Dr. Orhan Yavuz, karısına son kez sarılır. İki çocuğunu sırayla kucağına alır. Belki Okan’ın başını okşar, belki Devrim’i öper yanağından. Kitabını özenle kütüphaneye yerleştirir. Öğrencileri onu çok ama çok sevmekte, hocalarının genç yaştaki engin bilgisine saygı duymaktadır. Sonra bir akademisyen arkadaşıyla üniversiteye gitmek üzere ormanlık yolda yürüyüş yapar. Üniversiteye girişte bir anda saldırıya uğrar. Sekiz bıçak darbesi alır. Katilleri, ölürken daha çok acı çekmesi için kör bir bıçak kullanır. Belli ki her biri, adam öldürme sanatının hünerine sahiptir. Böylece ülkemizdeki ilk akademisyen cinayeti işlenir. Erzurum, kimilerinin Doğu’yu çölleştirme planları içerisindedir. Orhan Yavuz gibiler ise bu yapının kurulması önündeki büyük engeldir. 

***

Üç yıl sonra yine bir haziran günü... Nevşehir...  Sabahın erinde bir adam erken kalkar. Beyaz ütülü gömleğini giyer. Kravatını takar. Karısının hazırladığı kahvaltı masasına oturur. Adamın adı: Zeki Tekiner’dir. Avukattır. Köylülerin dostu, dert ortağıdır. Eski CHP milletvekili ve il başkanı olmanın ötesinde bir halk önderidir. DİSK’in avukatlığını yaparken sadece işçilerin değil emekçi memurların, özellikle aydın, demokrat ve Atatürkçü öğretmenlerin davalarına hiçbir ücret almadan bakmıştır. Bozkırın ortasında, bağnazlığın ve ilkel milliyetçiliğin kalelerinden olan bir ilde aydınlanmadan yanadır. Öyle ki 1977 seçimlerinde halihazırda milletvekili ve seçilmesi garanti olduğu halde cezaevinde bulunan CHP Nevşehir İl Başkanı Mustafa Bilgin’i cezaevinden kurtarabilmek için adaylıktan feragat eder. O gün, evden çıkar, gittiği şehir merkezindeki bakkal dükkânında ona yeniden ateş açılır. Bu defa kendisine siper olmak isteyen CHP İl Yöneticisi Yavuz Yükselbaba’dır. Yavuz Yükselbaba, onurluca kendi yaşamını bir kanaat önderini korumak adına feda eder. Ama gözlerini kapatırken amacına ulaşamamış, Zeki Tekiner de oracıkta can vermiştir.  

*

Cenaze töreni ise “birileri” tarafından Nevşehir’de yuvalanma için büyük bir fırsat olarak kullanılır. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit yanında yüze yakın milletvekiliyle cenaze törenine katılır. Üzerlerine ateş açılır, pek çok yaralı vardır. Tabuta on üç kurşun isabet eder, cenaze Türk bayrağına sarılı halde yarım saate yakın yerde kalır. Zeki Tekiner gencecik bir eş, en büyüğü on bir, en küçüğü iki yaşında olan üç çocuk bırakır ardında. Peki adı hiç anılmayan Yavuz Yükselbaba? Onun da üç çocuğu vardır ardında. 

*

Aradan geçen süre içinde Doğu ve Orta Anadolu’da düşünce ikliminin neden var olamadığı sorusu üzerine düşünmek, eğitimsizliğin ve cehaletin nasıl bir sarmal haline geldiğini irdelemek, tarikatların nasıl yayıldığını gözlemlemek durumundayız. 

O yüzden günün birinde size, “Anadolu, neden çölleşti” diye sorarlarsa “Çünkü öldürüldüler...” dersiniz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları