Zengin, Yoksul, Polis
Ergin Yıldızoğlu
Son Köşe Yazıları

Zengin, Yoksul, Polis

18.08.2014 02:33
Güncellenme:
Takip Et:

Fukuyama, bir söyleşide (Merrill Lynch, Nisan 2001), “Amerika dünyadaki en ileri kapitalist toplumdur, kurumları piyasa güçlerinin mantıksal evriminin ifadesidir... Küreselleşmenin motoru piyasa güçleri olduğuna göre, küreselleşmenin Amerikanlaşmayı getirmesi kaçınılmazdır” diyordu.
Bakû’da Avrasya Sosyal Bilimler Forumu başlıklı bir konferanstaydık (Ekim 2012). Azerbaycanlı bir ekonomi profesörü sunuşunda “bize geleceğiniz piyasa ekonomisi, küreselleşme dediler. Oraya geldik peki buradan nereye gideceğiz?” diye soruyordu.
“Bir türü anlamak için o türün en gelişmiş biçimine bakmak gerekir” ilkesi üzerinden, Fukuyama’ya dönersek, bugünün kapitalizmini, gitmekte olduğu yönü daha iyi anlamak için, Amerika’ya bakabiliriz diye düşünüyorum.

Zenginler, yoksullar
Önce genel resme bir bakalım. Yatırım bankası Credit Suiss’in yayımladığı Global Servet Raporu (2013), dünyanın toplam servetinin, dünyanın yetişkin nüfusu arasındaki dağılımına bakıyor. Bu rapora göre dünya yetişkin nüfusunun yüzde 8.4’ü (393 milyon kişi) dünya toplam servetinin yüzde 83.3’üne sahip (yaklaşık 200 trilyon dolar). Bunların içinde 32 milyon yetişkinin serveti 1 milyon doların üstünde. Bunlar dünya yetişkin nüfusunun binde 7’sini oluşturuyorlar. Bunların içinde serveti 100 milyon doların üzerinde 34 bin yetişkin var. Demek ki, dünya yetişkin nüfusunun yüzde 91.6’sı toplam servetin yalnızca yüzde 17’sini paylaşıyor.
Peki bu “yoksul” kesimin, esas olarak ücretle çalışanlardan oluştuğu varsayabilir: Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2012/2013 Küresel Ücret Raporu’na göre krizin başladığı 2007 yılında, gerçek ücretlerdeki yıllık küresel ortalama artış yüzde 3 (Çin’in etkisinden arındırılınca yüzde 2.3) olmuş. Bu oranlar 2008’de yüzde 1.1’e (ve yüzde 0.3) geriledikten sonra 2010’de 2.1’e yükselmiş (ve 1.1); 2011’de yine gerileyerek yüzde 1.2 (0.2) olmuş.
ILO Raporu’nun, milli gelir içinde ücretlilerin payını saptamaya çalışan ikinci bölümü, daha karanlık bir resim çizerek prodüktivite artışlarından ücretlerin yararlanamadığını, özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerde ücret artışlarıyla prodüktivite artışları arasındaki makasın 2000’li yıllarda, mali krizle birlikte hızlanarak açıldığını gösteriyor. Rapora göre hemen her yerde milli gelirin içinde emeğin payı, kriz öncesi dönemden başlayarak düşüyor. Rapora göre, bu bozulmada rol oynayan etkenlerin başında, ileri kapitalist ülkelerde, finansallaşma, sosyal hizmetlerin tasfiyesi, küreselleşme, ardından da teknolojik gelişmeler geliyor. Gelişmekte olan ülkelerde de finansallaşma ve küreselleşme olumsuz rol oynarken teknolojik gelişmenin olumlu bir etken olduğu görülüyor. Foreign Policy’de yazan Daniel Altman da “Rantiye Çağının” geri geldiğini vurgulayan yazısında, ülkelerin içinde gelir dağılımının giderek daha da bozulmakta olduğuna dikkat çekiyordu (21/07/2014).
Amazon ilk kurulurken sermaye koyan yatırımcılardan Nick Hanauer, bu gelir dağılımı bozulmasının olası siyasi sonuçları üzerine yazdığı “Yabalar biz Plütokratlar için geliyor” başlıklı denemesine, “Benim zilyoner arkadaşlarım” diye başlayarak, özetle “Beni dinleyiniz, ben de sizden, binde biri oluşturanlardan biriyim, böyle giderse millet yabaları kapıp kapıya dayanacak, her şeyi kaybedeceğiz... Daha fazla geç kalmadan asgari ücreti yüzde yüz arttıralım” diyordu (Politico, Temmuz/Ağustos, 2014). Nick’in “zilyoner” arkadaşları ne yapar bilemiyorum ama Amerikan devletinin “yabalarla gelecek olanlara” karşı hangi önlemleri almakta olduğunu geçen hafta pratikte gördük.

Ve askere benzemeye başlayan polisler
ABD’nin Missouri eyaletinde silahsız bir Siyahi gencin polis tarafından öldürülmesine karşı başlayan sokak protestolarında, polis, göstericilerin üzerine gaz bombaları, plastik mermiler, mayına karşı dayanıklı zırhlı araçlarla, helikopterlerle saldırdı. Polisin üzerindeki askeri kamuflaj, kurşun geçirmez yelekler, elindeki otomatik silahlar Amerikan polisinin giderek bir “isyanı bastırma ordusuna” dönüşmeye başladığına ilişkin yorumları destekliyordu. Araştırmacı Taylord Wofford’a göre, Amerikan Kongresi 1990’lardan bu yana, Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası kapsamında polisi artan oranda askeri teçhizatla donatıyor. Ulusal Lojistik Ajansı, ordunun ihtiyaç fazlası zırhlı personel taşıyıcı, mayına dayanıklı zırhlı araç (ederi 650,000-450.000 dolar), M16 gibi taarruz tüfekleri, el bombası fırlatıcıları, gece dürbünleri gibi “taktik malzemeyi” polise transfer ediyormuş (Newsweek, 14/08).
Bu transfer, yerel polis örgütleri için bir maliyet içermediğinden, gittikçe artan oranda polis örgütünün yapısı askerileşirken ilk kez 1960’larda isyanlara karşı kurulan SWAT’ların (Özel silahlar ve taktikler timi) sayısı hızla artıyormuş. İki araştırmacı gazeteci, Andrew Becker ve G.W. Schulz’un bulgularına göre, Ulusal Güvenlik Kurumu’nun (Homeland Security) etkinlikleri bu süreci 34 milyar dolar harcayarak daha da hızlandırmış (Matthew Harwood, TomDispatch, 14/08).
Edward Snowden sayesinde, bu gelişmelerin yanı sıra ABD güvenlik-istihbarat kompleksinin, potansiyel yabancı düşmanların yanı sıra kendi vatandaşlarını da izlediğini, dinlediğini, verilerini topladığını öğrenmiştik. ABD Hava Kuvvetleri’nden emekli yarbayı ve araştırmacı William J. Astore, “Amerika seni istiyor” diyen ünlü askere alma afişine atıfla, “Amerika seni istemiyor, sana zaten çoktan sahip oldu” diyor, bireyler hakkında yaygın veri toplandığından hareket ederek artık özel yaşamın mahremiyeti diye bir şey kalmadığını savunuyor.
Peki bu yazının birinci ve ikinci bölümleri arasında nasıl bir ilişki var? “Amerika kimin çıkarlarına, tercihlerine göre yönetiliyor” sorusunun cevabı bu ilişkiyi kurmaya olanak veriyor. Bilmediğimiz bir şey değil ama Princeton Üniversitesi’nden Martin Gilens ile Northwestern Üniversitesi’nden Benjamin Page’in, 1700 ulusal politika konusu üzerinde yaptıkları araştırmanın bulguları etkileyici. Bu araştırma, “demokrasi” yalanının boyutlarını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Araştırmacılar bu politika konularında, iş çevrelerinin ve kitle temelli vatandaş çıkar gruplarının etkilerini ölçmüşler. Sonuçta, bu ilgili konularda yasaların yapılması sürecinde vatandaşların etkisinin ihmal edilecek kadar az olduğunu, bu konularda yasaların yapılması sürecinde, ekonomik seçkin gruplarının, iş çevrelerini temsil eden örgütlerin ABD yönetimi üzerinde büyük ve bağımsız bir etkisi olduğunu saptamışlar.
Zizek bir yazısında, demokrasi ile kapitalizm arasındaki ilişki çoktan koptu diyordu. Şimdi bu saptamaya, polisin askerleşmesini de ekleyebiliriz. Askeri vesayet kırıldı diye sevinen devlet ve sınıf cahillerinin dikkatine...  

Yazarın Son Yazıları

2026’ya girerken militarizm ve faşizm

Pazartesi günü, 2026’ya girerken ABD ekonomisinin çok kırılgan, küresel ekonominin resesyon eşiğinde olduğunu vurgulamıştım.

Devamını Oku
04.12.2025
2026’ya girerken dünya ekonomisi

Dünya ekonomisi 2026’ya girerken resesyon sınırında (yüzde 3) yavaşlamaya devam ediyor, riskler ve büyüme önündeki engeller artıyor.

Devamını Oku
01.12.2025
‘Süreç’ gerçek değil!

“Komisyon”, hukuki, idari ve anayasal bir zeminden yoksun.

Devamını Oku
27.11.2025
‘Evrenin yeni efendileri’

The Economist 1990’larda, bir sayısında, finansallaşma başlarken 10 dev ABD bankasını kastederek “evrenin yeni efendileri” diyordu. Bu bankalar dünya borç piyasasında egemendi.

Devamını Oku
24.11.2025
Arjantin’de Milei zaferinin şifreleri

Serbest piyasa Ayetullahları sevindiler...

Devamını Oku
20.11.2025
Küresel Organize Suç Endeksi ve Türkiye

Küresel Organize Suç Endeksi’nin 2025 raporu açıklandı. Türkiye 2020’de 6.9 puanla 12. sıradayken bugün 7.2 ile 10. sıraya yükselmiş. Küresel ortalama 5.08. Bu endeks, sadece mafyanın gücünü ya da kaçakçılık hatlarını ölçmüyor; devlet içi yapılardan finansal suçlara, yargı bağımsızlığından ekonomiye sızmış suç ağlarına kadar geniş bir tabloyu ortaya koyuyor.

Devamını Oku
17.11.2025
COP30: Gel de kötümser olma

Küresel ısınma üzerine “Taraflar Konferansı” (COP30) Brezilya’da toplandı.

Devamını Oku
13.11.2025
Demokrasi ve emperyalizm

Emperyalist sistemin ABD, AB gibi merkezlerinin Türkiye gibi çevre ülkelerle ilişkilerinde demokrasi arzusu hiçbir zaman gerçek bir faktör olmadı. Bu ilişkiler her zaman çevre ülkenin ekonomik, jeopolitik açıdan kullanılabilir olma ilkesine dayandı.

Devamını Oku
10.11.2025
Mamdani, panik ve umut

Trump’ın başkanlığından hoşnut olmayanların oranı yüzde 60’ı geçti.

Devamını Oku
06.11.2025
Busan’da ‘büyük resim’

Busan’daki Trump-Şi zirvesi, yalnızca iki ülke arasındaki ticaret savaşında geçici bir ateşkes anlamına gelmiyor; aynı zamanda, 21. yüzyılın jeopolitik dengelerinde güç, liderlik gibi kavramların yeniden tanımlandığı bir döneme işaret ediyor. Zirvenin sonunda Trump’ın “12 üzerinden 10’luk bir görüşme” sözleri, Şi’nin ise “Dev gemiyi birlikte yönetiyoruz” vurgusu, ”yeni” bir durumu sergiliyor: Amerika artık “tek süper güç” değil.

Devamını Oku
03.11.2025
Noktaları birleştirmek

Gözlerimizi gerçeğe açmamız gerekiyor.

Devamını Oku
30.10.2025
Teknoloji, oligarşisi ve faşizm

Z kuşağının emeğin, doğanın, LGBTQ ve kadın haklarının değersizleştirilmesine, ırkçılığa gözetim kültürüne ve kurumsal otoriterliğe karşı zaman zaman isyana varan direnişi, yalnızca bir kuşak çatışması değil, sermayenin denetim kapasitesini sınırlayan tarihsel bir başkaldırı biçimi. Tam da bu nedenle, işletmelerinde kontrolü yitirme korkusu, teknoloji sermayesini giderek demokrasi düşmanı, hatta faşizan reflekslere sürüklüyor.

Devamını Oku
27.10.2025
İsyan ve kriz çakışmaya başladı

İsyan ve ekonomik kriz dinamikleri tarihte zaman zaman çakışıyor.

Devamını Oku
23.10.2025
Yine bir finansal krizin eşiğinde

Geçtiğimiz günlerde, Altın 4 bin dolara ulaştı, piyasalarda “Borsa aşırı değerli” uyarıları sıklaştı. Jamie Diamond, Warren Buffet gibi ünlü yatırımcılar bu durumun sürdürülemezliğine işaret ediyorlar.

Devamını Oku
20.10.2025
Gazze’de ateşkes

Gazze’de savaşın yerini alan ateşkes, ilk bakışta bir nefes alma imkânı sundu.

Devamını Oku
16.10.2025
‘Yapılamaz’ kültü (The cult of can’t)

Cuma günü, Aurelien adlı bir yazarın “The cult of can’t” başlıklı denemesine rastladım. Perşembe yazımı okumuş olanların ilgisini çekeceğini düşünerek özetliyorum.

Devamını Oku
13.10.2025
‘Aydınlanma’nın alacakaranlığında...

Kapitalizmin merkezlerinde (Anglosakson dünyada) uzun yıllar küreselleşmenin, teknolojinin (özellikle internet ve dijitalleşme) bizi “bugünden daha iyi” (özgür, demokratik, bolluk) günlere taşıyacağı anlatıldı.

Devamını Oku
09.10.2025
Bazen bir fotoğraf bin sözcüğe bedeldir

Bu kez şanslıyım, önümde iki fotoğraf var. Meclis’in açılışında ve akşamında verilen davet sırasında çekilmiş bu fotoğraflar bugünkü siyasi şekillenmenin, “sağını-solunu”, çok güzel betimliyorlar.

Devamını Oku
06.10.2025
‘Gizli (stealth) sömürgecilik’ ve Türkiye

Cumhurbaşkanının ABD ziyareti, MAPEG’in, 33 ilin topraklarını doğrudan madencilik yatırımlarına açması emperyalizm tartışmalarını yeniden canlandırdı.

Devamını Oku
02.10.2025
‘Aynanın’ öte yanında

Bilimde bazen bir sıçrama yalnızca araştırmacıların dar çevresini değil, tüm insanlığın geleceğini etkiler. 2020’de DeepMind’in geliştirdiği AlphaFold sistemi böyle bir andı.

Devamını Oku
29.09.2025
Yapay zekâ dünyayı yutuyor

“YZ dünyayı yutuyor” artık abartılı bir iddia değil.

Devamını Oku
25.09.2025
Güney Avrupa’da demokrasiye geçiş

Tsiridis’in çalışmasının en güçlü yanı, somut tarihsel analizleri belgelerle destekleyerek sivil toplumun (çoğunlukla göz ardı edilen) rolünü vurgulaması.

Devamını Oku
22.09.2025
Üzüm üzüme bakarak...

Dünya siyaseti ve ekonomisi, daha önce hiç görülmemiş bir biçimde birbirine benzeşen güç dinamikleriyle şekilleniyor.

Devamını Oku
18.09.2025
İsrail Gazze’de ne yapıyor?

Gazze’de yaşananlar, uluslararası medyada sıklıkla “çatışma”, giderek soykırım olarak tanımlansa da Prof. Jiang Xueqin olanların arkasında çok daha karanlık bir gerçeğin yattığını söylüyor.

Devamını Oku
15.09.2025
11/9/01: Nereden nereye

ABD yönetimi, yeni savunma stratejisi raporunu, (QDR2001), 11 Eylül 2001 “olayının” tozu yatışmadan açıklamıştı.

Devamını Oku
11.09.2025
Endonezya’da isyan

Endonezya, yaygın protesto gösterileriyle sarsılıyor. Başkent Cakarta’dan ülkenin dört bir yanına yayılan bu olaylar, sadece yerel bir huzursuzluk değil, aynı zamanda küresel kapitalizmin çevre ülkelerde yarattığı derin eşitsizliklerin, devlet şiddetinin bir ürünü. İsyanın temelinde rejimin tüm kilit kurumların, parlamento dahil, içini boşaltmasıyla, demokratik haklarını kaybetmekte olduklarını hisseden geniş kitlelerin tepkisi yatıyor.

Devamını Oku
08.09.2025
Küreselleşmeden sonra, üç fotoğraf

“Küreselleşme” yerini parçalanmaya bırakıyor, bir yeni-jeopolitik şekilleniyor.

Devamını Oku
04.09.2025
ABD’de faşizm ve direniş

Trump, seçim kampanyası boyunca, diktatör olmak dahil tüm arzularını açıkça söyledi. Dahası, Heritage Foundation “Project 2025” başlığı altında 900 sayfalık bir faşist devlete geçiş programı yayımladı. Bu program, devlet bürokrasisindeki özellikle de güvenlik bürokrasisindeki, “kurumsalcıları” ve “anayasalcıları” tasfiye ederek yerlerine başkana sadık olanları atamayı planlıyordu.

Devamını Oku
01.09.2025
Eski olguya yeni kavram

Uluslararası ilişkiler alanında yeni bir kavram var: “Ekonomik zorlama çağı” (Foreign Affaires).

Devamını Oku
28.08.2025
‘Yıllık yüzde 20 büyüme hızı’ ve diğer fanteziler

Peki bu “ekonomik patlama” yaşanırken, insanların yerini YZ ajanları alırken, artan çıktıyı karşılayacak, kârların gerçekleşmesine, alınacak yatırım kararlarına kaynak olacak tüketici talebi nereden gelecek?

Devamını Oku
25.08.2025
Buradan nereye?

Rejim, seçimlerde kaybettiği belediyeleri geri alıyor, CHP’li belediyelerin liderliklerini tutukluyor, CHP’de Özgür Özel liderliğini tasfiye etmeye çalışıyor.

Devamını Oku
21.08.2025
Bir gün, Spinoza sinagoga girer...

Amsterdam’da 1656 yılının temmuz ayında, 23 yaşındaki Baruch Spinoza, Avrupa’nın en güçlü sinagogunun önünde durdu, içeri girmeden derin bir nefes aldı.

Devamını Oku
18.08.2025
Başkan başkenti ‘geri almış’

ABD ekonomisinde, stagflasyon, “konut krizi” kaygıları artarken Trump, Ulusal Muhafızları, Washington DC sokaklarında konuşlandırdı...

Devamını Oku
14.08.2025
‘Hazırlıksız yakalandık’

Yaygın sıradanlaşmış, “veri hırsızlığı, sahte diplomalar (hoş değilmiş ama kazanç helalmiş), sahte imzalar” eşit (etnik) vatandaşlık topolojisi gibi çürüme semptomları üzerinde düşünürken aklıma eski bir yazımın başlığı geldi: “Hazırlıksız yakalanacağız”.

Devamını Oku
11.08.2025
Amerika’dan ithal faşizm

Köyler, dinler, mezhepler, tarikatlar, kabileler, fraksiyonlar...

Devamını Oku
07.08.2025
Avrupa’ya ne oldu?

İskoçya’da imzalanan ABD-AB ticaret anlaşmasını, bir yorumcu, İngiltere’nin “Süveyş anına” benzetti. İngiltere, 1956’da Fransa ve İsrail ile Süveyş Kanalı’nı ele geçirmek için hamle yaptığında, ABD’nin, “Geri çekilmezsen finansal sistemini çökertirim” tehdidine boyun eğmiş, artık hegemonyacı bir güç olmadığını öğrenmişti. Sanırım, bu anlaşmayla, Avrupa Birliği de ABD ve Çin’in yanında 3. bir küresel hegemonya merkezi olmadığını anladı.

Devamını Oku
04.08.2025
Çin’de çifte yol ayrımı

Çin liderliğinin iki yol ayrımı önünde tercih yapması gerekiyor.

Devamını Oku
31.07.2025
‘Süreç’ üzerine notlar

Kürt hareketinin siyasi ve askeri temsilcileri uzun erimli bir proje bağlamında süreci ilerletebilecek bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlar. Haklı olabilirler. Ancak süreci doğru anlamlandırabildiklerinden emin değilim. Bugüne kadar Kürt halkının haklar ve özgürlükler taleplerini her zaman desteklemiş biri olarak düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Devamını Oku
28.07.2025
Batı’da yükselen dalga Japonya’ya ulaştı

Japonya’da pazar günü yapılan “Üst Meclis” seçimleri, ülkenin siyasi manzarasının değişmeye başladığını gösteriyor...

Devamını Oku
24.07.2025
Jeopolitik ve emperyalizm

Ortadoğu’daki gelişmeleri jeopolitiğin gözlükleriyle okuma alışkanlığı yaygın. Halbuki, “jeopolitik”, devletlerin, “coğrafya kontrolü” konusundaki arzularına, kaygılarına ilişkindir. Emperyalizm ise kapitalizmin andaki ve bu anı kapsayan dönemdeki özelliklerinin anlaşılarak eleştirilmesine...

Devamını Oku
21.07.2025