Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Umut ve Umutsuzluk

17 Şubat 2014 Pazartesi

Sevgili Uğur Dündar’la Müjdat Gezen’i Halk Arenası’nda izlerken jeneriğindeki Vefa Lisesi logosuna gözüm takıldı. Aklım Vefa Lisesi’ndeki yıllara gidiverdi.
- 1958’de Eminönü Öğrenci Lokali’nde Erenköy Kız Lisesi ile “münazara” yapmıştık. Ben Vefa’yı temsil ediyordum. Karşı takımın başında Erenköy’ün kültür kolu başkanı Neşe vardı. “Toplumsal kalkınmada teknoloji mi, yoksa sanat mı öndedir” konusunu karşı tezler olarak tartışmıştık.
- Felsefe hocam Belkıs Enöktem bana ödev olarak Prof. Henri Bergson’un “Sezgicilik Kuramı”nı inceletmişti; iki aylık çalışmamı sınıfta sunmuştum.
- Matematik hocam İhsan Irk (salla), kimi zaman derslerde, Fransız Bilimler Akademisi ile yazışmalarını anlatırdı. Merakla dinlerdik.
- Tarih hocam Ekrem Gürsel gençlik yıllarında annemin de muallim mektebinde (öğretmen okulunda) hocalığını yapmıştı.
- İngilizce hocam Süheyla Berker bana 1958 sonunda Vefa’nın bölüm birinciliği ödülünü vermişti. Aynı hocam 50 yıl sonra 2008’de de 50. yıl mezuniyet plaketimi verdi. İkimizin yan yana 50 yıl arayla çektirdiğimiz resimler Bıçak Sırtı köşemde yayımlandı. Ayrıca lisenin müzesinde de asılı duruyor.
- Reşat Ekrem Koçu da hocam oldu. İstanbul’un tarihini ondan, farklı bir lezzetle dinlerdim.
- Resim hocam Seyfi Bey (Samba) kimi sanat tarihi derslerimizi, Sinan’ın eseri Şehzadebaşı Camisi’nin içinde ve avlusunda yapardı.
- Fizik hocam Azade Hanım yalnız bizim hocamız değildi; İTÜ’de doktora da yapardı.
- Matematikçi Nusret Bey (Kürt Nusret) Ziya Gökalp’in damadıydı. Ara sıra ondan söz ederdi.
Vefa’dan yetişen Mehmet Akif, Ziya Gökalp, Yahya Kemal, Hasan Âli Yücel, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu ve niceleri ile övünürdük.
Prof. Eray Canberk ile Troya Vakfı’nın ödül töreninde Ocak 2014’te karşılaştığımızda İstanbul’u, eski Saraçhane’yi, Fatih’i, Aksaray’ı, Beyazıt’ı konuştuk.
Gençlik, gençlik…
Gezi’nin ve gençliğinin toplumsal tarihimize damgasını vurmasından sonra lisedeki gençlik yıllarım ve etkinliklerimizi tekrar anıyorum. Uğur ve Müjdat anımsattılar, ekrandaki jenerikleriyle.
Şaka değil; Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nin kültür kolu başkanı Gönül (Çapan), Galatasaray’dan Mehmet (Dülger), Erenköy’den Neşe, Darüşşafaka’dan Şener, İstanbul Kız Lisesi’nden Nejla (Arat), Çamlıca Kız Lisesi’nden Demet (Taner), İstanbul Erkek Lisesi’nden Turgay (Olcayto), Vefa Lisesi’nden bendeniz ve daha niceleri sık sık bir araya gelir etkinlikler yapardık. Ne büyük mutluluk; bazıları ile hâlâ konuşuyorum.
Beyoğlu’nda, Hasnun Sokak’ta Türkiye İzciler Birliği’nin lokali vardı. Kimi cumartesi günleri orada liselerden, izci arkadaşlarla toplanırdık.
Cumhuriyetin yüzü aydınlık gençleri olarak çağdaş değerleri solumaya çalışırdık.
Henri Bergson’dan Ziya Gökalp’e varoluşçuluk felsefesinden Avrupa’da doğmaya başlayan “Yeni Gerçekçi” sinemaya kadar pek çok şeyi bir ucundan yakalayıp anlamaya çalışırdık.
Bütün eksikliklerimize karşın özgürdük; karışanımız yoktu. Önümüzde apaçık bir dünya görürdük. Geleceğe hep umutla baktık.
Bunun ne kadar önemli olduğunu bugün daha iyi anlıyorum. Özgürlüğü solumak sonsuz bir mutlulukmuş meğerse…
O günün geleceğe umutla bakan gençleri arasından belki de kimileri bugün Silivri’de, Hasdal’da, Maltepe’de ve diğer yerlerde bulunuyorlar.
Kumpaslar, Ergenekon’lar, Balyoz’lar olarak senaryosu önceden yazılmış bir filmi seyreder gibi…
1958’deki yeni gerçekçi sinemanın bugünkü postmodern versiyonu olarak…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları