Bu derbi için arzulanan sonuç beraberlikti pek çokları tarafından. Böylece hem Galatasaray fazla arayı açmayacak hem de son iki yılın şampiyonu Beşiktaş zirveye yakın bir yerlerde tutulacaktı. Ve futbolumuzda heyecan(!) daha uzun süreli devam edecekti. Ama öyle olmadı; futbolun fendi galip geldi. Bunu Beşiktaş Lig’de de Şampiyonlar Ligi futbolunu oynayarak elde etti. Ve yine Şenol Hoca’nın nihayet Oğuzhan’ı üçlü orta alana koyması da Beşiktaş’ın paslı etkili oyununa dönmesinin bir nedeniydi. Ama bu kez de Talisca kesilmişti. Yani Oğuzhan mı, Talisca mı ikilemi mi yaşanacaktı bundan böyle? Karşılaşma ev sahibi açısından iyi başladı; Kara Kartallar oyunu başından beri domine etti. Galatasaray tarafının çimleri bayağı bir yıpranmıştı mesela. Oğuzhan’lı üçlü orta alan fark yaratmıştı Beşiktaş’ta. Ama biraz şanssızlık, biraz ceza alanına acele şişirilen toplar gol getirmedi Kartal’a. Siyah - Beyazlılar ilk yarının sonlarına doğru baskıyı daha da artırdı. Hatta Oğuzhan’ın fena halde penaltı kokan pozisyonundan gol çıkabilseydi eğer devreyi önde de kapatabilirlerdi. Ama 2. yarıya golle girdiler; ceza alanına gönderilen yüksek top Muslera’nın elinden kaçınca ve Cenk’in fırsatçılığıyla. Ardından kilit açıldı adeta ve çok net pozisyonlar elde etti Beşiktaş. Hani kaçırması atmaktan daha zor olanlardan. Hele 66’da Q7’nin kaçırdığı bir pozisyon vardı ki..
Gomis’le girdiği pozisyonlarda bayağı hırpalanan Tolgay’ın çıkması yerine Medel’in girmesi de orta alan üstünlüğünü bozmadı Siyah - Beyazlıların. Çünkü Medel orta alanda da oynayabilen bir oyuncuydu. Bu baskıya dayanmak zordu; Tosic’le 2. golde gelince Galatasaray çöktü Beşiktaş şahlandı. 3. golde uzatmalarda geldi. Sonuçta Siyah - Beyazlılar çok üstün oynadıkları maçta tarihi skoru kaçırsalar da üç puanı üç golle hakkıyla kazandılar.
Devler ligi futboluyla
Yazarın Son Yazıları
Cerny, Abraham ve Orkun’un bireysel becerilerine kalmış her şey. Oyun içinde dalgalanmalar, skorlarda dalgalanmalar hep bu yüzden. “Bireysel hata” gibi ucuz mazeretlerden değil.
Her iki takımda da büyük eksikler var.
Sakat, cezalı ve milli takımlara gidenler nedeniyle Beşiktaş’ta Demir Ege, Kartal ve Taylan ilk on birde.
Yine değişen bir şey yok; ne maç yönetimlerinde, ne hakem atamalarında ne de kulüp yöneticilerinin tavırlarında.
Böyle skor korunamaz, korunamıyor da zaten. Skor eşitleniyor: 3-3. Uzatmalarda Beşiktaş’ı Allah koruyor. Sonuçta ben de skoru belirleyen VAR ile ilgili Trabzonlu TFF Başkanı’ndan bir açıklama bekliyorum.
TFF Başkanı Hacıosmanoğlu yaptığı açıklamalarla bize ne demek istedi?
Beşiktaş’ın ilk on birinde 6-7 oyuncu belli artık. Ama ben mesela Milli Takım kalecisi Mert’in, Sergen Yalçın’la birlikte neden itibar kaybına uğradığını anlamıyorum.
Pazartesi akşamı ne izledik biz?
Baştan söyleyeyim.
Baksanıza adalete olan inancımızın her gün daha da azaldığı şu kirlenmiş futbol ortamını birileri bahis üzerinden temizleme kararı almış.
Önde presle rakip alanda topu tutabilme, savunmadan güvenli çıkışlar, kanatların iyi çalışması Beşiktaş’ın artılarıydı
Beşiktaş’ın son mali kongresi kulüpte işlerin hangi noktalara vardığının bir göstergesi maalesef.
Beşiktaş baskılı ve enerjik başlıyor ve 2 golle öne geçiyor. Ama VAR’ın işgüzarlığıyla, hakemin sarı kartı kırmızıya dönüyor, Orkun gereksiz hareketi yüzünden atılıyor ve Kartal 10 kişi kalıyor.
Bu ligin şaibeli olduğunu zaten hep biliyorduk.
Maçın hemen başında Toure’nn soldan top sürerek ceza alanına girişi, Cerny’nin yerden topu uzatışı ve Cengiz’in net vuruşuyla Beşiktaş Kasımpaşa karşısında öne geçiyor.
Ne sebeple olursa olsun maç ertelenmesine karşıyım.
Süper Lig’i yayıncı kuruluş mu yönetiyor?
Zafer sarhoşluğu içindeyiz.
Maç yazımda “Fırsat kaçtı” başlığını atmıştım.
Fırsat kaçtı
Galatasaray derbinin favorisiydi. Ama belli ki Liverpool maçının yorgunluğu vardı.
Bitmeyen çilemiz bizim bu; tribünlerin küfürlü sloganlar nedeniyle sürekli ceza yemesi.
MHK’nin görevi iyi hakem yetiştirmek ve o iyi hakemleri adaletli bir şekilde maçlara vermek değil midir?
Garabetler ülkesiyiz; anımsarsanız 2004’te tekrarlanan Çaykur Rize-Fenerbahçe maçı ocak transferleri de kullanılarak oynanmıştı.
Beşiktaş-Başakşehir maçından çıktım koşa koşa eve geldim.
Bakın Erkek Milli Basketbol Takımımızın oyuncusu Kenan Sipahi, Avrupa Şampiyonası’nda yarı finale çıkma başarısı gösterildikten sonra “Biz saha içinde ve saha dışında birlikte zaman harcamaktan çok zevk alıyoruz” diyor.
Sürekli dön dolaş aynı noktaya geliyoruz.
Bravo bildiniz, Ole Gunnar Solskjaer Beşiktaş’ı şampiyon yapamadı.
Karşınızda çok zayıf bir takım da olsa siz oyun kuramaz, topu rakibe verirseniz istediğiniz kadar savunmacıyla sahaya çıkın o rakip istediğini yapar, öyle olur böyle olur golü de bulur.
Eldeki kadroya bakıp Solskjaer üçlü savunmaya geçmiş.
Transfer değil emek!
Beşiktaş şu anki takım performansıyla kimi rahat yenebilir sorusunun yanıtı yok maalesef.
Gerçekçi olmak gerekirse Beşiktaş’ın bugün mucizeye ihtiyacı olacak.
Beşiktaş maçın başında kaptırılan topla şanssız bir gol yiyor.
Bu kadar kötü bir zamanlama olabilirdi ancak. Malum; Beşiktaş bu akşam Shakhtar Donetsk ile tarihi bir maça çıkacak.
Daha önceki yazımda, forma aşkının olduğu, aidiyete dayalı o eski yılların çok gerilerde kaldığından, artık her şeyin değerinin para ile ölçüldüğünden bahsetmiş ve bir futbolsever olarak üzüntümü dile getirmiştim.
Fikstür çekiminin üstünden daha bir hafta bile geçmedi. Ama kimse içerdiği haksızlıklar üzerine konuşmuyor.
Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Beşiktaş’ta çok isabetli gözüken iki transfer yapılmış, hele Abraham gibi çok renkli bir santrfor gelmiş ama hâlâ laf edenler var.
Cemal Süreya demiş ki: “Bir takım ol Mesela Beşiktaş gibi De ki, Şerefim bitene kadar Seveceğim seni” Üstat bu sözleriyle şerefiyle kazanmayı her şeyin üstünde tutan sporseverlere tercüman olmuş. Futbola felsefi açıdan bakan ve belki de futbolun en politik figürü olan “filozof” unvanlı eski Brezilyalı futbolcu Dr. Socrates ise şu ünlü sözleri sarf etmişti: “Futbol sadece bir oyun değildir, o bir kültürdür, o bir direniş şeklidir.”
Hedefleri büyük tutmak başka bir şey, boş hayaller yayıp peşine takılmak ise bambaşka bir şey.