Gülengül Altınsay

Dışarıdan içeriye bakış

28 Aralık 2017 Perşembe

Bir hafta önce Belgrad’daydım. Bosna meselesinden ötürü Sırplara kızgın ve bayağı bir önyargılı olarak gitmiştim Sırbistan’a. Ama çok farklı duygularla döndüm. Tito sonrası Yugoslavya’da çekilen acılar, aynı soydan gelen insanların birbirine düşman edilmesi başlı başına çok dramatik siyasi bir olay.
Kısacık bir sürede de olsa edindiğim izlenimlerle rahatlıkla söyleyebilirim -İlber Ortay’lı’nın ısrarla belirttiği gibi- Osmanlı İmparatorluğu bir Balkan İmparatorluğuymuş aslında. O kadar çok Osmanlı’dan iz var ki. O kadar çok ortak yaşanmışlıkları hissedebiliyorsunuz ki. İnsan kendini evinde değil belki ama uzun süre görüşemediği eski bir dostun ziyaretindeymiş gibi hissediyor.
Ve tabii ortak olmayan pek çok şey de var. Mesela spora bakışları, spora yaptıkları ciddi yatırımlar. Eski Yugoslavya’da atılan temeller bugün de sürüyor; herkesin hayatında spor var. Bu topraklarda bu yüzden çok futbolcu yetişiyor. Konuştuğumuz insanlarla laf futbola gelince hemen Beşiktaş’ın Sırp futbolcusu Tosic’i hatırlatıyorlar bize. Bu arada Sırpların bizim takımları çok iyi tanımaları da ilginç. Hatta İstanbul takımlarının hangisi Avrupa yakasında, hangisi Anadolu yakasında onu bile biliyorlar.
Fakat Tosic’e sırf Sırp diye torpil geçmiyorlar; “İyi hoş da çok kötü futbolcu” yorumu yapıyorlar. Biz de hemen Tosic’in son iki yılda futbolunu nasıl geliştirdiğini anlatmaya çalışıyoruz. Ve tam da burada Şenol Güneş’in bu yükselişteki rolüne değiniyoruz.

Şenol Güneş etkisi
Sadece Tosic mi? Şenol Güneş’in eline gelen her futbolcu kişisel performansını geliştiriyor. Ardından transfer piyasalarını da yükseltiyor. Bunu nasıl yapıyor bilemiyorum ama iyi yapıyor.
Son iki yılın şampiyonluklarında Şenol Güneş’in bu özelliği çok etkiliydi kuşkusuz.
Ne var ki her şey de bir yere kadar. Bir takımın bazı dengeleri bozulduğunda kişisel performanslarla işler her zaman istenildiği gibi yürümüyor. Rakiplere göre, maç yönetimlerine göre farklı futbol, farklı skor çıkabiliyor ortaya. Beşiktaş’ın bu sezon kadro seçimleri kafa karıştırıyor mesela. Bazı oyunculardan ne yaparsa yapsın vazgeçilemiyor. Örneğin Oğuzhan’dan vazgeçiliyor, Atiba’dan vazgeçiliyor, Cenk’ten vazgeçiliyor, Talisca’dan vazgeçiliyor ama Quaresma’dan vazgeçilemiyor. Oysa ki bireysel hareketlere değil takım oyununa bakarsak hem Q7 ve hem de formsuz Talisca takımda olunca Beşiktaş yeterli güç koyamıyor. Buna bir de Beşiktaş’ın Atiba- Oğuzhan ikilisinin oyun kuruculuğu rollerinin işlevsizleştirilmesi ve Beşiktaş’ın daha çok kanat oyununa geçmesini de eklersek ortaya çıkan kargaşa tek tek oyuncular çok çabalasa da performansa yeterince yansımıyor.
Çözüm ise yeni transferler değil. Ayrıca futbolcu alabilmek için para lazım. Para için de futbolcu satmak lazım. Satılabilen oyuncular ise performansı ve kapasitesi yüksek olan oyuncular zaten. Transferde ismi geçen oyunculara bakın; Cenk, Oğuzhan. Başka? Yok. Quaresma’nın bir tane alıcısı var mı? Yok.
Elinizdeki bir iki piyasası olan oyuncuyu satmak takımı eksiltmek demek. Gelen oyuncu ne kadar iyi de olsa ‘uyum süreci’ diye bir şey var. Ayrıca yeniden yeniden takım oluşturmak takımın başında Şenol Güneş de olsa her zaman kaldırılabilir bir yük olarak görülmüyor.
Dışarıdan içeri bakılınca durum bu. Beşiktaş da 20 Şubat’ta son 16 turunda oynayacak bir Şampiyonlar Ligi takımı gibi bakmalı kendine.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları