Gülengül Altınsay

Konuşuyoruz sadece

18 Ocak 2018 Perşembe

Bu hafta Türkiye kupası maçlarının ardından başlıyor sezonun ikinci yarısı. Verilen arada bol bol transfer konuştuk ama iki sansasyonel olay yaşadık sadece; Cenk Tosun ve Arda Turan transferleri.
Cenk Beşiktaş’tan Everton’a gitti, Arda Barcelona’dan Başakşehir’e geldi o kadar. Yalnızca bizde değil Avrupa’da da üzerine çok konuşulan transferlerdi bunlar; biri olumlu anlamda diğeri ise olumsuz.
Cenk’in Şampiyonlar Ligi’nin 1/16 turunda oynayacak Şampiyon bir takımdan, Premier Lig’de öncelikle kümede kalma mücadelesi veren bir takıma gitmesi devletçe milletçe kutlandı. Üstelik Almanya’da yetişmiş bir futbolcu olmasına rağmen… Anlayın artık ülke futbolunun dünyadaki yerini…

Olumlu göz
Bu bir yana, Cenk yeni takımıyla Tottenham deplasmanına çıktığı ilk maçta İngiliz yorumcuların beğenisini kazandı hemen. Yani Everton 4-0 kaybetmesine rağmen Cenk alınan skora göre değil de bireysel performansına göre değerlendirilmişti. Bizim alışık olmadığımız bir durumdu bu. Biz hep sonuca bakarız çünkü. Sonuç olumsuzsa o takımın futbolcunu ya da futbolcularını övmek, olumlu bir şeyler görmek bizim için anlaşılır gibi değildir. “Adamlar 4-0 yenilmişler ve Cenk gol de atamamış, bu neyin övgüsü” diyenleri duyar gibiyim. Futbola bu farklı bakış futbolumuzun neden Avrupa’nın gerisinde olduğunun nedenlerinden biri zaten; 90 dakika oynanan oyuna, olumlu detaylara bakmayıp sadece skora indekslenmek.

Arda’nın kurtarılışı
Arda’nın Başakşehir’e gelmesi ise Barcelona cephesinde bir çöküş hikâyesi olarak yorumlanmış. Çünkü Barcelona tarihinin en pahalı bonservis ücretlerinden birini -onuncu en pahalı- ödediğiniz bir futbolcu kısa bir süre parlar gibi yaptıktan sonra forma şansı bulmadan gönderiliyor. Hem de nereye; Başakşehir gibi siyasi amaçlarla yaratılmış yapay bir kulübe. Şimdi sorumuzu soralım: Günümüzün koşullarında Arda, Başakşehir gibi bir kulüp olmasa nereye giderdi? Ve ücreti bu kadar yüksek olabilir miydi?
Evet gerçekten de Arda’nın hikâyesi bir çöküş hikâyesi.
Başakşehir resmen kurtardı Arda’yı.
Şimdi bu transfer son derece mantıklı bir transfermiş gibi gösteriliyor. Ve de kuralına uygunmuş gibi. Yok sponsorlar vermiş parayı, yok artık bir belediye takımı değilmiş, kendi yağında kavrulan, kendi halinde bir kulüpmüş Başakşehir. Ne kadar inandırıcı. Taraftar kitlesi olmayan, stadı boş kalan bir kulübe ‘spor aşkı’ için mi sponsor oluyorlar?

Ergen yıldızlar
Hani Arda yeni parlamış biri olsa, destek olup yer açsınlar takımda. Ama öyle değil. Milyonlarca Avro dökülüyor ortaya. Neden? “Bizim çocuk Arda” oynasın diye.
Gariplik de burada. Futbolculara kaç yaşlarına gelirlerse gelsinler ön isimleriyle hitap etme alışkanlığı bir çoğunu ergenlik çağına takılı bırakıyor. (Yeri gelmişken Kazım Kanat’ı sevgiyle analım. İlk kez o futbolcuları isim ve soy adlarıyla hitap etmeye sevk etmişti bizi).
Futbolcular da bu ‘bizim çocuk’ rolünü hemen benimsiyor. Kendi kararlarını kendileri veremiyor. Sıkıştıklarında hemen yardım bekliyor. Ana, baba, kardeş, dayı, amca ve tabii menajerler derken şimdi bir de siyasi hamiler devrede…
Zaten Arda olayında gördük; babalar da çocuklar da memnun bu durumdan… Transferde saçılan milyonların milyarların neden altyapılara harcanmadığı sorgulanmadığı sürece…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları