Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Cezaevinde Don Kişot
Artık alışkanlık haline getirdim. Güne “change. org”a bağlanarak başlıyorum.
“Can Dündar ve Erdem Gül’e Özgürlük” kampanyasına bakıyorum. Kaç oldu imza sayısı?
Bakıyorum, 163 bine ulaşmış.
Şöyle diyor kampanya sayfasında:
“Haber alma, temel insan hakkıdır. Gazetecilik suç değildir. Düşünce, ifade ve basın özgürlüğü ile halkın haber alma hakkını desteklemek için kampanyaya bir imza da siz atın ve paylaşın...”
Sayfanın altında imza atanların yorumları var:
“Her zaman yanınızdayız...”
“Bu hepimizin gerçekleri öğrenme hakkının gasp edilmesidir.”
“Haber alma özgürlüğü, siyasilerin keyfine bırakılamaz.”
Umarım attığımız o imzalar, cezaevindeki gazetecileri dışarıya, Türkiye’yi de aydınlığa çıkarır.
Siz imza attınız mı?
***
Sevgili Can ve Erdem, nereye gitsek sizleri soruyorlar bize. Önceki gün “İnternet Haftası” etkinliklerine katıldım. “İnternet Çağında Gazetelerin Geleceği ve Geleceğin Gazeteleri” konulu bir panelde konuşmacıydım.
“Robot gazeteciler”in ortaya çıkışı, hologramlar, artırılmış gerçeklik uygulamaları ve bunların haberciliği nasıl etkileyebileceğini konuştuk.
Tuhaftı gazeteciliğin geleceğini konuşmak. Gazetecilerin hapiste olduğu bir ülkede gazeteciliğin nasıl bir geleceği olabilir ki?
Karşılaştığım herkesin ilk sorusu şu:
“Can ve Erdem nasıl?”
Ardından diğer sorular geliyor:
- Türkiye’de 1.5 yıl boyunca tartışılan, herkesin bildiği bir konu nasıl devlet sırrı olabiliyor?
- Devlet suç işlerse, bu suç devlet sırrı kapsamına girebilir mi?
- Cumhurbaşkanı’nın “gerçek dışı” dediği haber nasıl devlet sırrı olabiliyor?
Soruların ardı arkası kesilmiyor.
***
Bir okur, senin “Acemi Casus” yazını kesmiş gazeteden, arkadaşlarına okutmak için yanında taşıyormuş.
Senin cezaevindeki ikinci gününde kütüphaneden “Don Kişot” kitabını istemen ona anlamlı gelmiş...
“Biliyor musunuz” diyor, “Don Kişot’un 400. yılında onu yeniden okumak çok anlamlı”.
Çevremizde öğrenciler var.
Don Kişot’un yazıldığı dönemin İspanya’sındaki erdemsizliği, çıkarcılığı ve sefilliğini anlatıyor. O dönemin İspanyası ile bugünün Türkiye’si arasında bir bağlantı kurulabilir mi, diye soruyor.
Sonra hocalıktan kaynaklanan bir alışkanlıkla olsa gerek, etraftaki öğrencilere yöneliyor:
“Söyleyin bakalım, Don Kişot’un sevgilisinin adı ne?”
“Dulcinea...”
“Peki atının adı?”
“Rocinante.”
Öğrenciler duraksamadan yanıt veriyor.
“Peki, Dulcinea hangi köyden?”
Gençler burada duraksıyorlar.
Doğrusu ben de hatırlamıyorum. Ne yapsam ki? Şimdi Hoca Hanım dönecek ve bana soracak... Hafiften oradan uzaklaşmaya çalışırken, Hoca Hanım yanıtı kendi veriyor: “El Toboso”.
O sırada bir öğrenci soruyu patlatıyor:
“Peki hocam, ‘Yine Rocinante’nin böğrünü hissediyorum topuklarımda. Kalkanımı omuzlayıp yolculuğa koyuluyorum’ sözü kime ait?”
Hoca Hanım bu kez sorar gözlerle benim yüzüme bakıyor:
“Che Guevara” diyorum, “Bolivya dağlarına giderken ailesine bıraktığı son mektup bu tümceyle başlar”.
Gazeteye döndükten sonra senin “Acemi Casus” yazını yeniden okuyorum. Don Kişot’u ve yel değirmenlerine karşı verdiği savaşı düşünüyorum.
Sanırım Don Kişot’u yeniden okumanın zamanıdır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun konuşma
- Özgür Özel'den 'atama' çıkışı
- Özgür Özel kutlama programında
- CHP'li vekilden Soma için flaş çağrı...
- Mine Esen'den anlamlı konuşma...
- Serra Menekay yazdı, Aysim Dolgun Ildız besteledi
- İşte Cumhuriyet'in tarihi
- Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri eylem yaptı
- Cumhuriyet 100 yaşında! İyi ki Cumhuriyet var
- Şişli'de Hıdırellez coşkuyla kutlandı
En Çok Okunan Haberler
- 'Bunu ilk kez söylüyorum…'
- Firmadan açıklama!
- Güven sorunlarını atlatamayan 5 burç
- İki tekstil devi konkordato talep etti!
- Kalyoncular onayı aldı
- Yıl sonu enflasyon tahmini yükseldi
- Kuvvetli sağanak geliyor, sıcaklıklar düşüyor!
- Ayşe Ateş’in ifadesi ortaya çıktı!
- Yeni randevu sistemi pazartesi başlıyor
- Hafize Gaye Erkan geri dönüyor!