Hikmet Çetinkaya

Birer birer ölürken...

20 Ekim 2015 Salı

Mevsim sonbahar... Aylardan ekim... Bir hüzün bulutu çöküyor vadiye...
Gün ışımak üzere!
Yorgun, kavramsal bir gök, bir ufuk çizgisi, morla kırmızının buluştuğu yerde.
Şair Herbert’in dizeleri gibi her şey...
Ölümle umut iç içe girmiş.
Düşlerin ağırlaşmış dünyasında, şair Herbert’in dizeleri çıkıyor ansızın karşıma...
“Dünya ekseni gıcırdayıp duruyor...”
Şehit, ölüm haberleri geliyor...
Ankara katliamı, yorgun yüzlü emekçiler, ağlayan çocuklar...
Kimi cami avlusunda, kimi mezarlıkta.
Şairin dizelerinde paramparça oluyor heceler...
Dağlıca’da dört, Tunceli’de iki şehit...
Zaman durmuş gibi...
İçimde şimdi bir Japon balığı sanki
çırpınıp duruyor, kuyruğunu kalbime, diyaframıma çarpıyor, çarpar gibi akvaryumun camına.
Kumlar kaldırıyor gökten...
Gözlerim kararıyor...
Savaş haberleri, ölüm haberleri, kör terör...
Bir zamanlar umutları, hüzünleri bölüşürdük, acılar ırmağının kıyısında bir ağacın altında otururken.
Bazen top gibi kırmızı bir güneşin altında hayata el sallardık...
Ne oldu bize, ne oldu anlatır mısın?
Yüreğimizde sevgi vardı, dostluk, hayata dair öyküler...
Baskıcı bir siyaset anlayışı, görgüsüzlük, akan kanı umursamamak!
Karanlık odalara tutsaktık artık!

*** 

Mevsim sonbahar... Aylardan ekim...
Geceleri soğuk oluyor buralarda.
Dağlar, ovalar, vadiler...
Bir yanda PKK, öte yanda IŞİD...
İki terör örgütü arasına sıkışıp kalmış bir Türkiye...
Hakkâri Dağlıca’daki çatışmalarda Tabur Komutanı İhsan Ejdar, Üsteğmen Ünal Darboğaz, astsubay Turgay Topsakaloğlu, Samet Çakır şehit düştü...
Tunceli’de ise iki askerimiz...
Acımız büyük!
Ölenler, öldürenler, şehit düşenler...
Hepsi bu toprakların insanları.
Artık yeter, diyoruz, akan kan dursun...
Barış, kardeşlik, sevgi çiçekleri açsın yüreklerimizde... Canlı bombalar ülkenin dört bir yanına dağılmış...
Biz birlikte yaşamak istiyor muyuz yoksa istemiyor muyuz?
Sözde istiyoruz!
Birlikte dik durmak, boyun eğmemek, temel hak ve özgürlükleri savunmak.
Katliamın olduğu yere çiçekler bırakıyoruz...
Güller, karanfiller...
Biz bunu ölülerimiz için yaparken Konya’da bir dakikalık anmayı ulusal bir maçta çok görüyorlar bize...
Biz bizi yuhalıyoruz!
Oysa ölen biziz, şehit düşen biz...
Sevgisizliğin kökleri çok derinlerde yatıyor benim yurdumda...
Hâlâ farkında değiliz hayatın anlamının, sevginin, kardeşliğin, barışın, insanlığın...
Biz ölürken, öldürülürken, şehit düşerken ayrışan bir siyaset dilinin yangınındayız...
Biz ölmeye yatmışız!
Bir katliamın nasıl gerçekleştiğini, dışarıyla ve içeriyle bağını öğrenmeden yazıyoruz, çiziyoruz...
Oysa Adıyaman’da yaşayan herkes o bombacıları biliyor, nerede yuvalandıklarını anlatıyor açık açık.
Sadece devletimiz bilmiyor!

*** 

Mevsim sonbahar... Aylardan ekim...
Peşimizi bırakmayan ayrılıklar, ölüm haberleri...
Birer birer ölüyoruz değil mi!
Ankara katliamında ağır yaralanan Ata Önder Atabay da öldü...
O ayrışan değil, beraber olan bir toplum istiyordu...
Bu kinle, nefretle, terörle, ortaçağ kafasıyla birliktelik, kardeşlik olur mu?
IŞİD - cihatçı kafasıyla demokrasi ve özgürlükler hayatın özüne uyar mı?
Demokrasi laiklik temelinde yükselir, cihatçı kafasıyla değil...
Ayrımcılıkla, ırkçılıkla, inanç sömürüsüyle hayata tutunulmaz...
Onun için savaş değil barış... Onun için ölüm değil yaşam...
Bir arada olmanın, kol kola yürümenin yolu insanlıktan geçer!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları