Hikmet Çetinkaya

İlhan Selçuk'la Sohbet (2)

22 Kasım 2009 Pazar

Hikmet Çetinkaya'nın bugünkü Cumhuriyet'te yayımlanan yazısı;

 

Yitip giden sisin içinde uyanan İstanbul, güne sonbahar güneşiyle uyanmıştı...

Bir gece önce İstanbul’da sis, yaşamı allak bullak etmiş, uçakların iniş kalkışı, vapur seferleri durmuştu...

Güneşli ama rüzgârlı bir gün.

Öğle saatlerinde Koç Vakfı Hastanesi’ne uğradım İlhan Selçuk’u görmek için.
İlhan Ağabey, koltuğuna oturmuştu... Kız kardeşi Ülfet Ertel ayaktaydı...

Kapıdan içeriye girdiğimde, İlhan Ağabey “Ooo, Hikmet geldi” dedi. Ben de karşı koltuğa oturdum.

Siyah tişörtü, siyah pantolonu ve siyah ayakkabılarıyla her zamanki gibi şık!
O anda yıllar önceye gittim...

İlk kalp krizini geçirdiği 1978 Eylül’ünü anımsadım... Marmaris’ten Muğla Devlet Hastanesi, oradan Ege Üniversitesi.

Kaç yıl geçmişti aradan?

31 yıl!

Handan Selçuk’u, Ülfet Ertel’in eşi Mengü Ertel’i yıllar önce yitirmiştik...

Bir pazar günü hastane odasında anılar denizinde dolaşırken, 31 yıl önceyi düşündüm.
Yaşamı sevgi ırmağına dönüştüren Turhan Selçuk, Semih Balcıoğlu ve ben ne yaramazlıklar yapmıştık, Kordonboyu’nda rakılarımızı yudumlarken.

İlhan Ağabey’le, dün o yılları konuşmadık...
Yarınlardan söz ettik.

İlhan Ağabey’le, geçen hafta yazdığım gibi, bu hafta da Türkiye’yi ve dünyayı konuştuk...
Konuşmamız sırasında sordu:
“Başbakan, darbe olursa gerekeni yaparım, demiş. Bana o konuşma metnini bulur musun?”

TRT’de bir söyleşi sırasında sormuşlardı Erdoğan’a:
“Askeri bir endişe, hükümetin ortadan kaldırılması gibi bir kaygınız var mı? Ya da gölgesinde, baskı altında çalışma duygusu var mı sizde?”
Başbakan’ın yanıtı şu olmuştu:
“Ben böyle düşünmedim. Bir hissin içinde olmadım. Bundan önce olduğu gibi de, kalkıp bırakıp gitmem. Gereğini yaparım.”

 

***

İlhan Ağabey, “Bir başbakan ikide bir askeri darbeleri gündeme getirmemeli, böyle soruların sorulmasına izin vermemeli” deyip ekledi:
“Türkiye’de asıl sorun, temel hak ve özgürlüklerdir. Artık askeri darbeler dönemi bitmiştir. Ben bunu kaç kez yazdım. İnsanları ‘öcü geliyor’ diye korkutup, siyasal çıkar sağlamamalı. Demokrasi kültürümüzün artması gerekir. Özgürlükler bu coğrafyada yaşayan herkes içindir.”

Bu arada söz Mustafa Balbay’ın sorgusuna geldi...

İlhan Ağabey, “Mustafa’nın gözlerinden öpüyorum” dedikten sonra devam etti:
“Mustafa, Cumhuriyet’in Ankara Temsilcisi ve yazarıdır. Bir gazetenin Ankara temsilcisi ne yaptıysa Mustafa onu yapmıştır. Türkiye’de gazeteciler ne zaman darbe yapmıştır ki? Mustafa’nın bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını bekliyorum. Bağımsız yargıya güvenim tam.”

İlhan Ağabey, geçen hafta yazdığım gibi, her geçen gün iyileşiyor. Fizik tedavi uzun soluklu bir şey.

Arada espri de yapıyor:

“Benden kurtulduğunuzu sanıyorsanız yanılıyorsunuz... Gazeteye geleceğim ve tepenize bineceğim... Benden kurtuluş yok!”

Ardından bir kahkaha atıp şöyle diyor:
“Çok iyi bir kadro oluşturmuşuz, bunu anladım hastanede kaldığım bu süre içinde. Bazı dostlar bize alınıyor.
Biz bir gazeteyiz. Şu ya da bu partinin yayın organı değiliz.
Kurulduğumuz günden beri bu bağımsız çizgimizi sürdürüyoruz. Demokrasiden, insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yanayız.”

Sohbetimiz uzadıkça uzuyor...

İlhan Ağabey, anlatıyor:
“Köşe yazarlarımız özgürdür, düşüncelerini istedikleri gibi yazarlar...
Laik demokratik cumhuriyeti, üniter devleti savunuruz.
Gericiliğe ve etnik milliyetçiliğe karşıyız.
Türk, Kürt, Laz, Gürcü, Boşnak, Rum, Süryani, Ermeni... Bu coğrafyanın insanlarıdır. Devlet içinde örgütlü çetelere karşı tavrımız öteden beri bellidir...
Biz Cumhuriyet olarak faili meçhul cinayetlerin üzerine gittik, bu konuda tüm yazarlarımız yazdılar, haberler yaptık. Hizbullah’ı biz ortaya çıkardık. Arşivlerimiz herkese açık.
Adına Ergenekon denilen davanın hem mağduru ve hem sanığı yine bizleriz... Mustafa Balbay, Erol Manisalı, Gürbüz Çapan ve ben.
Biz bu davaya gazeteci gözüyle bakıyoruz, yansız olmaya çalışıyoruz. Hatırlarsın, ben başyazı yazdım bu konuda.
Bombaları bize attılar. Neden attılar, niçin attılar elbet bunlar aydınlatılmalı.
Hukuktan yanayız. Hukuk bir gün herkese mutlaka gerekir.”

 

***

İlhan Ağabey’in anlattıkları bu kadar değil...

Devamını haftaya yazacağım.

İlhan Ağabey, tüm okurlara, dostlarına, gazetedeki arkadaşlara selam söyledi.

Sağlığı gün gün düzeliyor, kendisini yazılarını yazmak için hazırlıyor...

O hastane odasında Türkiye’yi ve dünyayı yakından izliyor; bizim izleyip izlemediğimizi ise “çapraz sorularla” sınıyor.

İlhan Ağabey, yarınlara umutla bakıyor!

Odadan çıktım... O sırada Sezgin ve Ertin Akgüç (Yönetim Kurulu Başkanımız ve eşi) girerken İlhan Ağabey seslendi:    
“Gazete çok iyi çıkıyor, arkadaşlara bunu iletmeyi unutma!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları