Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Fransa'da Sosyalist Parti 'Sol'a mı Dönüyor?
Birleşik Devletler’de başlayan, kısa sürede gezegenin hemen tümünü etkisi altına alan devasa finansal kriz ve ardından gelen resesyon felaketinin yarattığı kargaşa sürerken Fransa’da iktidarın alternatifi Sosyalist Parti, geçen 20-21 Kasım’da yapılan Kongre’sinde ‘Çoğul Sol’ politikalarına yeniden dönüşü simgeleyen Martine Aubry’nin, partinin merkez sağa ve tüm ‘demokratlara’ açılmasından yana olan eski cumhurbaşkanı adayı Segolene Royal’a karşı ‘kıl payıyla’ da olsa partinin 1. sekreterliğini kazanmasıyla, en azından şimdilik düze çıkmış görünmektedir. Zira ilk sayımda kullanılan toplam 134 bin 784 oyun Martine Aubry’nin sadece 42 oy farkla kazanmasına itiraz etmesiyle partinin ulusal kurulu itirazı gündemine almış ve sonuçta bu kez Martine Aubry’nin toplam oyların 67.451’ini alarak bu kez 42 oy farkıyla değil 102 oy farkla başkan seçildiğini ilan etmiştir. Ancak bu, karşıt taraflar arasındaki derin görüş ayrılıklarının ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Segolene Royal, partinin 2012 başkanlık seçimlerinde aday olma niyetini sürdürdüğünü ‘2012 hemen yarın’ diyerek kesinlikle ortaya koymuştur. Martine Aubry’nin başkan seçildiğinin hemen ertesinde Royal’a işbirliği önermesine karşın, seçim sonuçlarının da açıkça ortaya koyduğu derin görüş ayrılıklarının bugünden yarına ortadan kalkacağını söylemek, kuşkusuz, mümkün değildir. Ancak sağ çevrelerin bu görüş ayrılıklarının partide bir iç patlamayla, giderek önü alınamayan bir ayrışmayla sonuçlanacağı konusundaki beklentilerinin gerçekleşmesi ise uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.
***
Aslında seçime katılan adayların çokluğu, tıpkı değişik görüşlerde olmaları gibi seçmenlerin tek aday konusunda anlaşmalarını engellemiştir. Ama sonuçta asıl mücadele, partinin başkanlık seçimlerinde başarıya ulaşılmasını sağlayan ‘sol’un tümünü kapsayan ‘çoğul sol’ politikaları ile partinin başarısını merkeze, giderek demokratların tümüne açılmasında gören ‘iki temel farklı görüş’ arasında yaşanmış, partinin sol geleneğine sahip çıkılması ve ‘çoğul sol’ politikalarına devam edilmesi ağırlık kazanmıştır. Bunun için de Jospin’in ‘çoğul sol’ iktidarında Çalışma ve Dayanışma Bakanı olan, sağın hâlâ orasından burasından çekiştirdiği ünlü 35 saatlik çalışma haftasını yasalaştıran, eski Avrupa Komisyonu Başkanı Jacques Delors’un kızı Martin Aubry’nin partinin başkanlığına getirilmesi son derecede isa-betli olmuştur.
Adayların birden fazla olması ve aralarındaki derin görüş ayrılıklarının neredeyse dengede olması, seçimleri kazananın da kaybedenin de az farkla kazanıp kaybetmesinde önemli payı bulunmaktadır. Ama, yukarıda da belirtildiği gibi asıl mücadele, partinin sol kalması ya da sözde merkeze açılarak sağ partiler arasına katılması arasında olmuştur. Humanite’deki başyazısında Jean-Paul Pierot (26 Kasım 08) sözü edilen görüş ayrılıklarının salt Fransız Sosyalist Partisi’ne özgü olmadığının altını çizmekte, sosyalist partilerdeki krizin genel olarak Avrupa sosyal demokrasilerinde görüldüğünü savlamaktadır. Ne var ki Fransa’da farklı olan emekçiler ve ilerici kesimler ‘sol’un birleşmesinden yana olmalarına karşın, sosyal-libe-ral ve Blair’ci tutumların Fransa’da kimi Avrupa ülkelerindeki benzerlerinin aksine, daha fazla dirençle karşılaşmasıdır. Bu yüzden Fransız Sosyalist Partisi’nde iki temel karşıt görüş ve düşünce birlikte, bir arada yaşamaktadır. Bunlardan birincisi, kapitalist küreselleşmenin bir realite olduğuna inananlar ve ister istemez buna katılmak zorunda kalanlar, diğeri ise sol’un sosyal düzenleme politikalarına sadık olanlardır. Görünen o ki Sosyalist Parti’de birinci görüş şimdiye değin ağır basmıştır. Nitekim 2005’te Fransa’yı ve Avrupa Birliği’nin kuruluş felsefesinin özündeki ‘sosyal Avrupa’nın önünü kesen ve birliğin küresel sermayeye ve Amerika’ya muhkemce rampa edilmesine olanak veren ‘Anayasa tuzağına’ Hollanda ile birlikte güçlü bir biçimde ‘hayır’ diyen Fransız halkının bu kazanımı, Sarkozy tarafından aynı amaca hizmet eden Lizbon anlaşmasının ka-bulü sırasında olayın referandumundan kaçırılmasına oylamaya katılmayarak izin veren de, ne yazık ki özünden uzaklaşan Sosyalist Parti yönetimi olmuştur. Segolene Royal’ın Sarkozy karşısındaki yenilgisinin ardında partinin Fransız halkının AB Anayasası’na ‘hayır’ diyen eşsiz dinamiği ye-rine ayağı yere basmayan sanal bir değişim uğruna merkeze, giderek sağa açılma politikalarına ağırlık vermesi yer almaktadır.
Nicolas Sarkozy’nin krizin önlenmesi bahanesiyle krizin baş sorumluları bankalara, karşılığında hiçbir şey almadan 360 milyar Avro aktarması karşısında ses çıkarmayan Sosyalist Parti, Martine Aubry’nin başkanlığa seçilmesiyle umarız işe bunu olduğu gibi, 2 milyona ulaşan işsizliğin, sokaklarda ölüp giden yüz bini aşan evsiz barksızın, OECD verilerine göre kamu borçlarının gayri safi iç hasılanın yüzde 75.9’una ulaşmasının hesabını sormakla başlayacak ve 2012’de Sarkozy döneminde iyice gemi azıya alarak halkın zararına semiren para babalarının iktidarını ‘çoğul sol’la noktalayacaktır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Emekliye iyi haber yok!
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 350 bin 757 kez 'yazı-tura' atıldı... Sonuç şaşırttı!
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'