Hüseyin Baş

Fransa'da Sosyalist Parti 'Sol'a mı Dönüyor?

02 Aralık 2008 Salı

Birleşik Devletlerde başlayan, kısa sürede gezegenin hemen tümünü etkisi altına alan devasa finansal kriz ve ardından gelen resesyon felaketinin yarattığı kargaşa sürerken Fransada iktidarın alternatifi Sosyalist Parti, geçen 20-21 Kasımda yapılan Kongresinde Çoğul Sol politikalarına yeniden dönüşü simgeleyen Martine Aubrynin, partinin merkez sağa ve tüm demokratlaraaçılmasından yana olan eski cumhurbaşkanı adayı Segolene Royala karşı kıl payıyla da olsa partinin 1. sekreterliğini kazanmasıyla, en azından şimdilik düze çıkmış görünmektedir. Zira ilk sayımda kullanılan toplam 134 bin 784 oyun Martine Aubrynin sadece 42 oy farkla kazanmasına itiraz etmesiyle partinin ulusal kurulu itirazı gündemine almış ve sonuçta bu kez Martine Aubrynin toplam oyların 67.451ini alarak bu kez 42 oy farkıyla değil 102 oy farkla başkan seçildiğini ilan etmiştir. Ancak bu, karşıt taraflar arasındaki derin görüş ayrılıklarının ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Segolene Royal, partinin 2012 başkanlık seçimlerinde aday olma niyetini sürdürdüğünü 2012 hemen yarın diyerek kesinlikle ortaya koymuştur. Martine Aubrynin başkan seçildiğinin hemen ertesinde Royala işbirliği önermesine karşın, seçim sonuçlarının da açıkça ortaya koyduğu derin görüş ayrılıklarının bugünden yarına ortadan kalkacağını söylemek, kuşkusuz, mümkün değildir. Ancak sağ çevrelerin bu görüş ayrılıklarının partide bir iç patlamayla, giderek önü alınamayan bir ayrışmayla sonuçlanacağı konusundaki beklentilerinin gerçekleşmesi ise uzak bir ihtimal olarak görünmektedir.

***

Aslında seçime katılan adayların çokluğu, tıpkı değişik görüşlerde olmaları gibi seçmenlerin tek aday konusunda anlaşmalarını engellemiştir. Ama sonuçta asıl mücadele, partinin başkanlık seçimlerinde başarıya ulaşılmasını sağlayan ‘solun tümünü kapsayan çoğul sol politikaları ile partinin başarısını merkeze, giderek demokratların tümüne açılmasında gören iki temel farklı görüşarasında yaşanmış, partinin sol geleneğine sahip çıkılması ve çoğul solpolitikalarına devam edilmesi ağırlık kazanmıştır. Bunun için de Jospinin çoğul sol iktidarında Çalışma ve Dayanışma Bakanı olan, sağın hâlâ orasından burasından çekiştirdiği ünlü 35 saatlik çalışma haftasını yasalaştıran, eski Avrupa Komisyonu Başkanı Jacques Delorsun kızı Martin Aubrynin partinin başkanlığına getirilmesi son derecede isa-betli olmuştur.

Adayların birden fazla olması ve aralarındaki derin görüş ayrılıklarının neredeyse dengede olması, seçimleri kazananın da kaybedenin de az farkla kazanıp kaybetmesinde önemli payı bulunmaktadır. Ama, yukarıda da belirtildiği gibi asıl mücadele, partinin sol kalması ya da sözde merkeze açılarak sağ partiler arasına katılması arasında olmuştur. Humanitedeki başyazısında Jean-Paul Pierot (26 Kasım 08) sözü edilen görüş ayrılıklarının salt Fransız Sosyalist Partisine özgü olmadığının altını çizmekte, sosyalist partilerdeki krizin genel olarak Avrupa sosyal demokrasilerinde görüldüğünü savlamaktadır. Ne var ki Fransada farklı olan emekçiler ve ilerici kesimler ‘solun birleşmesinden yana olmalarına karşın, sosyal-libe-ral ve Blairci tutumların Fransada kimi Avrupa ülkelerindeki benzerlerinin aksine, daha fazla dirençle karşılaşmasıdır. Bu yüzden Fransız Sosyalist Partisinde iki temel karşıt görüş ve düşünce birlikte, bir arada yaşamaktadır. Bunlardan birincisi, kapitalist küreselleşmenin bir realite olduğuna inananlar ve ister istemez buna katılmak zorunda kalanlar, diğeri ise solun sosyal düzenleme politikalarına sadık olanlardır. Görünen o ki Sosyalist Partide birinci görüş şimdiye değin ağır basmıştır. Nitekim 2005te Fransayı ve Avrupa Birliğinin kuruluş felsefesinin özündeki sosyal Avrupanın önünü kesen ve birliğin küresel sermayeye ve Amerikaya muhkemce rampa edilmesine olanak veren Anayasa tuzağına Hollanda ile birlikte güçlü bir biçimde hayır diyen Fransız halkının bu kazanımı, Sarkozy tarafından aynı amaca hizmet eden Lizbon anlaşmasının ka-bulü sırasında olayın referandumundan kaçırılmasına oylamaya katılmayarak izin veren de, ne yazık ki özünden uzaklaşan Sosyalist Parti yönetimi olmuştur. Segolene Royalın Sarkozy karşısındaki yenilgisinin ardında partinin Fransız halkının AB Anayasasına hayır diyen eşsiz dinamiği ye-rine ayağı yere basmayan sanal bir değişim uğruna merkeze, giderek sağa açılma politikalarına ağırlık vermesi yer almaktadır.

Nicolas Sarkozynin krizin önlenmesi bahanesiyle krizin baş sorumluları bankalara, karşılığında hiçbir şey almadan 360 milyar Avro aktarması karşısında ses çıkarmayan Sosyalist Parti, Martine Aubrynin başkanlığa seçilmesiyle umarız işe bunu olduğu gibi, 2 milyona ulaşan işsizliğin, sokaklarda ölüp giden yüz bini aşan evsiz barksızın, OECD verilerine göre kamu borçlarının gayri safi iç hasılanın yüzde 75.9una ulaşmasının hesabını sormakla başlayacak ve 2012de Sarkozy döneminde iyice gemi azıya alarak halkın zararına semiren para babalarının iktidarını çoğul solla noktalayacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları