Işık Kansu
Işık Kansu kansu@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Osmanlıca Neymiş Bilelim

13 Aralık 2014 Cumartesi

“Mutlaka öğreneceksiniz” diye üzerinde tepindikleri Osmanlıca ne menem bir şeydir bilelim... Açalım, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nden Özgür Aydın’ın 2012’de ODTÜ Gelişme Dergisi’nde yayımlanan yazısından neyin ne olduğunu anlayalım:
- Türkçenin Latin alfabesine dayanan bugünkü yazı sistemi incelendiğinde, parçalarüstü sesbirimlere, “ğ” harfine ve ödünçleme sözcüklere ilişkin kimi durumlar dışında, her bir sesbirimi yazıbirimlerle tümüyle örtüşür durumdaymış.
- Arap alfabesine dayalı Türkçe yazı sisteminde (Osmanlıca denen şey) sözcüklerdeki harf sayısı ortalaması Latin yazı sistemindekine göre daha düşükmüş. Latin alfabesine dayalı bugünkü yazı sisteminde harf-sesbirim eşlemesi yüzde 95.33 oranında tam olarak gerçekleşiyormuş. Buna karşın Osmanlıca denen şeyde bu oran yüzde 21.14 imiş.
- Latin harfleriyle Türkçe yazımında altbiçimciklerdeki başkalaşımlar büyük oranda yazıya yansıyormuş. Buna karşın Osmanlıca denen şeyin yazımında altbiçimciklerin çok sınırlı olarak gösterilebildiği saptanmış...
- Osmanlı İstatistik Yıllığı’na göre, 1897’de okuryazarlık yüzde 10.5 oranındayken 1927’de yapılan nüfus sayımında yüzde 10.7 oranında kalmış. 1897 ile 1927 arasında Osmanlıcanın kullanıldığı 30 yıl boyunca binde 2 oranında artan okuryazarlık, harf devriminin gerçekleştiği 1928’den sonraki 7 yıl içinde yüzde 19.25 oranında artmış. Bu tarihlerden sonra okuryazarlık oranı düzenli olarak artmış. Okuryazarlık oranlarındaki bu artışta, yalnızca yazı sistemindeki değişiklik değil, Türkçe yazı sisteminin saydamlaşmasının da önemli katkısı varmış.
- Arap yazısına ilişkin zorluklara karşın, Latin harfleriyle Türkçe yazımı üzerine yapılan çalışmalar, çocukların 1. sınıfın sonunda bile karmaşık sözcükleri tanımada başarılı olduklarını göstermiş.

Cano ile Söyleşi
Komşumuz, sokakta bakımsızlıktan ölüp gidecek yavru sokak köpeğini bahçesine aldı. Adını “Cano” koyduk. Kısa zamanda semirdi; tombul, şirin, oyuncu bir şey oldu çıktı.
Tıpkı ağaçlarla, bitkilerle, kedilerle konuştuğumuz gibi, fırsat bulduğumuzda Cano ile de söyleşiyoruz.
Cano’ya sorduk geçenlerde “ya ufaklık, sen büyüyünce hukuk fakültesine gidebilir misin?”
Hiçbir şey söylemeden patisi ile elime dokundu.
“Cano” diye devam ettik, “avukat olabilir misin?”
Başını hafifçe eğip yüzümüze baktı.
“Hukuk müşaviri yaparlar mı seni?” diye ısrar edip başını sevince yalnızca “hev” diye havladı. “Söz gelimi, bir bakanlığın, güzel sanatlarla ilgili genel müdürlüğüne bağlı bir müzik topluluğunun başına getirirler mi?” diyecek olunca da dilini çıkarıp ufak ufak soludu.
Baktık Cano’dan yanıt gelmiyor, kendi kendimize söylendik:
“Bu nasıl bir köpekleştirmektir ki, köpekleştirildiğini söyleyenleri bile adam eder bu Cumhuriyet.”

Yeni Dersim
Dersim, Dersim derken dersimizin ne olduğunu kafamıza kakmış bulunuyorlar. Dersimiz, 3 yaşından başlayarak din eğitimidir.
Dersimiz, küçücük kız çocuklarını kapatmaktır. Dersimiz, halka yüzyıllarca sırtını dönmüş, Anadolu’yu bilisiz bırakmış, şalvarı şaltak, eğeri kaltak Osmanlıcadır. Dersimiz, Arapçadır, Arap alfabesidir. Dersimiz, küçücük bilinçlere gericilik aşılamadır.
O ses; bir gün, bir saat, bir dakika bile susmayan o zorba ses kulağımızın dibinde, yine bas bas bağırıyor:
“Sallana sallana, horlana horlana, zorlana zorlana belle dersimi! Bellemezsen dersimi, patlatırım enseni.”
Neredesiniz ey “Atatürk kırım yapmıştır” yalanı üzerine çanak tutmaya, özür dilemeye hazır ensesi kalın sinsi sansarlar? Şimdi de bir şeyler geveleyin de görelim!

Hangi Hukuk?
Araştırmacı dostumuz Ahmet Demirtaş, üzerine Recep Sultan Sarayı yapılan AOÇ’deki alana yönelik ilk talanın “Söğütözü Fidanlığı’nın TOBB’ye hukuk dışı olarak satılması ile başladığını” köşemizde ifade edince; TOBB, söz konusu alanın ihale ile alındığını belirtmiş ve “TOBB olarak bütün faaliyetlerimizin hukuk içerisinde, kanun ve nizamlara uygun olarak yapılması ilk önceliğimizdir” açıklamasını yapmıştı.
Ahmet Demirtaş, TOBB’nin bu açıklamasına katılmadığını gerekçesiyle birlikte iletti bize:
“Çevre ve Orman Bakanlığı 116 orman fidanlığından 39 tanesini kapatma ve satma kararı verdi. Çevre ve Orman Bakanlığı, Planlama ve Projeler Daire Başkanlığı’nın 1 Nisan 2004 gün ve 30 sayılı oluruyla gerçekleştirildi. Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, bu işleme karşı 23 Haziran 2004 tarihinde Ankara 12. İdare Mahkemesi’ne dava açtı. Mahkeme 23 Eylül 2005’te 2005/862 sayılı kararla yürütmeyi durdurdu. Bu karar, Danıştay 8. Dairesi tarafından 4 Mayıs 2007’de 2007/862 sayılı kararla onandı.
Faaliyetlerini “hukuk içerisinde, kanun ve nizamlara uygun olarak yapılması ilk önceliğimizdir” diyenlere sorulur: “Mahkemesi süren ve büyük olasılıkla işlemin duracağı anlaşılan; AOÇ’den fidanlık yapılması için satın alınmış yeri; satmak ve satın almak hangi hukuka uymaktadır?”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları