Işık Kansu
Işık Kansu kansu@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Zaman Dürüstlük Zamanı

07 Ekim 2008 Salı

Önümüz yerel seçimler... Daha önce de değinmiştik. AKP belediyeciliği, kentlerde yaratılan müşterilere ve dilencilere dayanıyor. Bir yanda hizmet sunmuyor, satıyor; öbür yanda insanlara “ruh”ları karşılığında yardım yapıyor. Yerel yönetimler alanında araştırmaları ile tanınan YAYED, AKP’ye ilişkin çok yerinde üç saptama yapıyor:

1- AKP kriz yaratığı partidir; 2001 krizinin içinden doğmuştur.

2- Bu partinin yükselişi alternatif siyasetlerin yokluğuna ya da bu açıdan başarısızlığa dayanır.

3 - Kriz yaratığı fırsatçı partinin yükselişi yerelden değil tersine küreselden doğrudur. Bu parti iktidarını küresel tasarıma borçludur.

YAYED’in yorumu şöyle:

“AKP -yerel yönetim- küresel senaryo ilişkisi, AKP Genel Başkanı’nın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması sayesinde kurulmuştur. Belediye başkanlığı makamının bu partinin doğuşuna ve iktidara taşınmasına katkısı, kozmopolit İstanbul’un, bu partinin doğması için uygun ilişkiler ağı sunmasından ibarettir. Yoksa ortada bir yerel yönetimcilik, kentçilik başarısı yoktur.

Refah-Fazilet çizgisinde yerelde sergilenmiş herhangi bir başarıdan söz etmek de olanaklı görünmüyor. Söze konu edilebilecek bir özellik varsa, o da, daha sonra siyasal iktidara yerleşecek kadroların rant yönetimini öğrenmiş, bu açıdan deneyim kazanmış olmalarıdır. Kullanılan yerel zemin, siyaset-tarikat bağlantılarının kurulmasına elverişli olmuştur. Günümüzde bu ilişkilerin hukuk dışı ve yolsuzluktan ibaret ağı birbiri ardına ortalığa saçılmaktadır.

AKP, tarikatlar ve çıkar çevreleri koalisyonudur. Seçimlerde elde ettiği yüksek oy oranlarını, bu çıkar koalisyonunun söz konusu yapıdan beklentilerine borçludur; yerel yönetimcilik başarılarına değil.”

Bugün kabarmakta olan küresel kriz dalgası AKP’yi bir daha gelmemek üzere sürükleyip götürecek. Tek koşulla. O koşul da, YAYED’in saptamaları arasında gizli:

AKP karşıtı başarılı ve doğru seçeneğe yönelmiş siyaset ve siyasetçiler...

Her tarafı oynayan, çürümüş kişiliği ile makamına oturur oturmaz ortalığa koku salan, soldan dem vurup solu kirleten, rüşveti hem yiyen hem de yediren oburlara, rantçılara olanak tanınmamalı artık!

Zaman; 1970’li yılların Vedat Dalokay’ları, Ali Dinçer’leri gibi ilkeli, kişilikli, temiz, güvenilir, çalışkan isimler zamanı... Zaman; eşitlikçi, bağımsızlıkçı, kalkınmacı, sosyal devletçi belediyecilik zamanı...

 

Beklenti

Emekli diplomat-yazar Daver Darende, Abdullah Gül’ün ABD Başkanı Bush tarafından “gurur” duyulan Erivan ziyareti sonrası Ermenistan tarafında oluşan beklentiyi özetleyen iki açıklamaya dikkat çekti:

- Ermenistan Devlet Başkanı Serj Sarkisyan, Ermenistan’ın bağımsızlık yıldönümü balosunda, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmeye hazır olduğunu kaydetti.

- Erivan’daki sözde Soykırım Müzesi Genel Müdürü Hayk Demoyan, Atatürk’ün geçmişte etnik çeşitliliği ortadan kaldırmak için Ermenilere karşı savaş suçu işlediğini iddia ederek, Atatürk’ün savaş suçu gerekçesiyle gıyabında ölüme mahkûm edildiğini ileri sürdü.

 

Demokratik Üniversite

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ, 12 Eylül’den sonra üniversiteye yerleştirilen “kudretli rektör” anlayışının öğretim üyelerinin sahiplenme duygusunu aşındırdığına inanıyor. Rektör olarak “meslektaşlar yönetimi”nden yana. Yani, tek adama ve özel ilişkilere dayalı bir yönetim yerine, “kurul ve kurallar”la yürüyen bir işleyişi savunuyor:

“Fakültelere dekan belirlenmesinde seçim yöntemini kullanacağız. Önemli olan, o ismin a, b, c olması değil, fakültesinin benimseme sürecinden demokratik olarak geçmiş olmasıdır.

Her fakültemiz, farklı kimlikleri, gelenekleri olan kurumlardır. Bunları tek bir potaya koyup ortaya bir Ankara Üniversitesi çıkaramayız. Bizim yapmamız gereken, bu çeşitliliği zenginlik kabul etmek ve her kurum kendi kimliğini geliştirirken Ankara Üniversitesi’ni üstte bir ortaklık alanı haline getirmektir.

Öğretim üyelerinin hayaller kurmasını teşvik eden, bu hayaller gerçekleştikçe ‘Şu da olabilir mi?’ diyecekleri bir üniversite düşlüyoruz. Hangi fakültede ne yapılması gerektiğine ilişkin bilgi birikimi ancak o fakültenin içindeki arkadaşlarımızda vardır. Önemli olan, onların istekli kılınması, hayal kurmalarına olanak verilmesidir. Bunun da yolu kendi kurumlarını sahiplenme duygusundan geçiyor. Sahiplenme duygusunu canlandırmak üniversitemizi ileriye götürecek temel anlayış olacaktır.

Üniversitede öğretim üyelerinin, çalışanların örgütlü davranması da çok önemli. Örgütlülüğü destekleyeceğiz. Zaman zaman bu örgütlerle birlikte çalışmalar yapmaktan da mutluluk duyacağız.”

Prof. Taluğ’un gerçekleştirmek istediği bir başka düşü de “çocuk dostu” bir üniversite oluşturmak. Ziraat Fakültesi Dekanı iken toprak bilim okulu kurmuştu. Buna gökyüzü okulunu, ışık okulunu eklemek amacında. Değişik yaş gruplarından çocuklar bu okullarda dokunarak, görerek öğrenecekler ve bilim kültürü yaygınlaşacak.

Prof. Taluğ’a, “Neden hedefiniz çocuklar?” diye sorduk. “Çocuk gelecek demektir. Üniversite de gelecek için kurulur” dedi. “Aklın ve bilimin yolunu gerçekten içselleştiremezsek bugün yaşadıklarımızı sürekli yaşamak durumunda kalırız.”

 

Hizmet

AKP döneminde hizmette sınır yok. En son, Halk Bankası’nın genel müdürlük binasında kadınlar için mescit açıldı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları