Açıklıktan avantaj yaratmak

30 Mart 2018 Cuma

İktidar sözcülerinin olağan seçim takviminin işleyeceği yolundaki ısrarlı açıklamalarına karşın, taktik hesapların her gün güncellendiğini ve bütün olasılıkların masada olduğunu anlıyoruz. Geçen haftaki “Erken seçim uzaklaşıyor mu?” başlıklı yazıda, iktidarın “normal” yollarla avantajlı şartlar sağlamaya değil, avantajı “anormal” düzenlemelerle elde etmeye ve bunun için de hazırlıklara zaman ayırmaya yöneldiğinden bahsetmiştim. Buna iktidarın kendisi için bir tür yol-zemin düzeltmesi de diyebiliriz. Ancak, seçime ilişkin sıkıntının yatışmasına, ne Afrin’in sağladığı “diriliş hareketi”, ne seçim yasası garantileri, ne de alınan önlemler yetmiyor anlaşılan. Seçimi garanti altına alacak bütün yöntemler, hazırlıklar, hamleler, kapalı kapılar ardında tekrar tekrar değerlendiriliyor.
Dün, Cumhuriyet’te Sinan Tartanoğlu imzalı haberde, AKP Sözcüsü Mahir Ünal’ın parti kongresini erkene alabilecekleri yolundaki açıklamalarının “erken seçim sinyali” olarak değerlendirildiğine yer verildi. Haberde, AKP’nin Ramazan bayramı sonrasında yapacağı kongresinin ardından, bu yılın sonbaharı için sürpriz bir erken seçim kararının gündeme gelebileceği işaret ediliyor. İktidarın, erken veya zamanında seçim kararını verirken, kendisi için sağlayacağı avantajlar kadar, muhalefetin hamle imkânlarını da dikkatlice değerlendirdiği anlaşılıyor. Ünal’ın “kongreyi geçip, önümüze bakmak istiyoruz” sözlerinden Erdoğan’ın “metal yorgunluğu bitti” açıklamasına rağmen, partideki sıkıntıların da bir başlık olduğu anlaşılıyor.
Erken seçim kararı, 2007 yılında yaşanan “367 krizi” benzeri bir anayasa hukuku tartışmasını da tetikleyebilir. Çünkü, anayasa değişikliğinin 17. maddesinin birinci fıkrasında seçimin 3 Kasım 2019 tarihinde yapılacağı hükme bağlanmış durumda. Açık anayasa hükmü olan bu tarihin değiştirilmesi için yeni bir anayasa değişikliği gerekiyor. Ama geçici maddenin devamında yer alan “Meclisin seçim kararı alması halinde, 27’nci Yasama Dönemi milletvekili genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılır” cümlesi, erken seçim ruhsatı olarak yorumlanıyor. Son derece kötü yazılmış bu maddenin yarattığı boşluğun muhalefetçe tartışmaya açılıp pazarlık konusu yapılması, “seçimden kaçma” suçlaması yüzünden pek olası görünmüyor.
Erken seçimde kimin avantajlı olacağı sorusunun da, çeşitli bakış açılarıyla farklı cevapları var. İstanbul, büyük şehirlerde sıkıntılı olan iktidarın yerel seçimin önce olacağı olağan takvimi çok tercih etmeyeceği yaygın görüş. Ama tersi bir durumun muhalefete avantaj yaratıp yaratmadığı da o kadar açık değil. Cumhur ittifakının devreye girebileceği yerel seçimlerde, ittifak veya ortak davranış kuramamış muhalefetin, sanıldığı kadar büyük avantajı olmayabilir. Üstelik Saadet ve İyi Parti’nin tartıya çıkacakları ilk seçimin yerel seçim olması da büyük handikap. HDP’nin bölgedeki seçim sandıklarında yalnız kalacağını da hesaba katmak gerek.
İktidarın üzerindeki konjonktür baskısının muhalefet tarafından etkili biçimde kullanıldığını söylemek zor. Erken seçim dahil olmak üzere her türlü hamle hazırlığını, avantaj hesaplarını sürekli güncelleyen iktidara karşı bir muhalefet stratejisi de şekillenmiş görünmüyor. İktidar, kendi seçmenini hatta teşkilatlarını dahil etmeden seçim hazırlıkları yürütüyor; sürpriz ve şok hamleler üzerinde çalışıyor; aleyhine görünen zaman faktörünü lehine çevirmenin yollarını arıyor. Bu yaklaşım karşısında, muhalefetin de kendi stretejisini kapalı görüşmeler, “informel temaslarla” oluşturmak yerine kamuoyuna açarak oluşturması dengeyi değiştirebilir. Bu açıklık, muhalefeti iktidara tabi sürüklenmeden ve pasif bekleyişten kurtaracağı gibi, bütün olasılıkların konuşulur olması sürpriz etkileri bozabilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eyvallah 10 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları