Nefesleri kesen maç denir ya aynı şekilde oynanan bir karşılaşmaydı. Karşılaşmanın ilk çeyreğindeki performans aslında biraz aldatıcıydı. Çünkü ne Fenerbahçe'nin önünde pota altını bu kadar domine edebileceği bir maç vardı ne de karşısında kolay teslim olabilecek bir yapıda rakip.
Maçın dönüm noktası 2.5 dakika kala 6 sayı (57-63) geriye düşüp molaya gittikleri ve de herşeyi sıfırlandıkları an'dı. Çünkü o an'a kadar ne hücumda ne de savunmada işler Obradovic 'in planlarındaki gibi gitmiyordu. Ancak moladan çok farklı bir kimlikle döndüler. Real Madrid'in etkili ikili oyunları karşısında tüm maç duramayan ve de büyük boşluklar veren Fenerbahçe, bu kez değişmeli (switch) savunma uyguladı. Böylece Real Madrid'in son 3-4 hücumunda dahi olsa bire bir anlamda hiç açık vermediler.O an'a kadar kolay sayılar bulan Real Madrid'i ilk kez durdurmuş oldular. 13.4 saniye kala Obradovic'in çizdiği hücum seti de galibiyeti getirdi. Son topta Real Madrid, Bobby Dixon ya da Guduric'in kullanılacağını düşünüp bu iki isme yoğunlaştı. Gerçi Real Madrid'in böyle düşünmesini Obradovic'in çizdiği set ve Datome'nin kenardan soktuğu topu Dixon'ın perdeden çıkıp alması sağladı. Yani bilinçli olarak rakibe böyle bir algı yaratıldı. Tam tersine Rudy Fernandez'in savunmasına karşı Datome'yi tercih eden Obradovic, bu oyuncunun elinden, en kritik an'da, basket faulle 3 sayı çıkardı ve de maçı kazandı.
İşte bu herşey kötü giderken bile kenarda bir taktik uzmanı bir coach'un neleri değiştirebileceğinin göstergesiydi. Bir şekilde oyunun içinde kaldılar ve de iyi çizilen ve rakibi tuzağa düşüren son topu zekice kullanıp, çok değerli bir galibiyet aldılar.
Şimdi Real Madrid galibiyeti Fenerbahçe BEKO için 2.yarı maçlarındaki sıralaması için de çok büyük önem taşıyor.
Fenerbahçe BEKO'nun tüm olumsuz şartlara, oyun kurucusuz oynamasına rağmen kazanması ne kadar değerliyse de bu maç özelinde halen çıkarabileceği dersler de var. Çünkü, daha önceki maçlar baz alındığında, kötü oynadıkları, mücadeleden hiç kaçmamalarına rağmen savunmada çok hata yaptıkları maçı, galibiyetle kapamaları büyük bir şans olarak nitelendirilebilir.
Sloukas'ın yokluğunda Fenerbahçe'nin bütün hücum organizasyonlarının bozulduğu bir gerçek. Kabul etmek gerekir ki, ana rotasyondaki birinci oyun kurucunuz yokken, zorluk seviyesi en üst düzeyde bir maçı oynamak hiç de kolay değil. Sloukas yokken 40 dakika boyunca aksayan sadece hücum organizasyonları değildi ayrıca. İkili oyunlar sonrasında Sloukas 'ın çembere dalışları ya da geliştirdiği orta mesafe şutlarının da olmaması, önemli bir skor opsiyonunun da ortada olmaması anlamını taşıyordu. Yaşı gereği enerjisini tasarruflu kullanmak zorunda olan Bobby Dixon 'dan da 40 dakika bu organizasyonu yapması hem de skor üretmesi beklenemezdi. Üstelik karşısında agresif bir oyuncu olan Campazzo varken. Hafta sonunda oynanan Galatasaray maçından sonraki yazımızda, Fenerbahçe'nin oyun kurucularının baskı yedikleri zaman, takımın hücum düzeninin bozulduğundan ve de bunun için B planının olması gerekliliğinden bahsetmiştik. İşte bu baskı ve bozulan hücum düzeni, bu karşılaşmada, maçın son topuna kadar sürdü. Oyun kurucu olmadığında yapılamayan hücum organizasyonu dışında savunmada da çok önemli bireysel hatalar yaptılar. Özellikle Guduric, Melli, gününde olmayan Kalinic, Lauvergne'in savunmada yaptıkları bireysel yanlışlar, takım savunmalarını da aşağıya çekti.
Real Madrid, 3 periyot pota altını domine ederken Vesely'nin tek başına hiç bir caydırıcılığı olmadı. 4 numaralı pozisyonda Real Madrid, çok ağır basarken Fenerbahçe burada, o bölgede oynayabilen her oyuncuyu denemesine rağmen verim alamadı. Hücum organizasyonları da tıkanınca, Vesely'e top geçiremeyince, işi çözmek sayı üretmek konusunda bireyselliğe kaldı. Bütün bu olumsuzluklara karşın yine de oyun içinde kalmaları takım olma kimliğine sahip olmalarından kaynaklandı. Eminiz, ilk periyot ve son 2.5 dakikayı saymazsak, Obradovic'in hiç de istemediği bir basketbol oynadı Fenerbahçe. Savunmada, rakibin fiziksel avantajını iyi kullanmasına ve ikili oyunlarına çaresiz kalarak sertlik gösteremeyen, hücumda bireyselliğin ağırlık kazandığı, topun seri şekilde çevrilmediği ve dış şut ağırlıklı oyun Obradovic'in basketbolunu anlatmıyor bizlere. Ancak tüm bu handikaplara rağmen, maç kazanma kimliğine sahip olmak ve bunu alışkanlık haline getirmek, olsa olsa tecrübe olarak açıklanabilir. Euroleague'in son şampiyonuna karşı, iyi oynamadan kazanabilmeyi anlatacak başka bir kelime de yok.