Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Bağımsız yargıya karşılar
Kendisi beğımsız olmayan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) nasıl yargı bağımsızlığını sağlayacağını siz takdir edin. AB, kendisinin isteklerini yaptığı sürece AKP’ye karşı çıkmıyor. Karşılıklı bir alışveriş.
Emekli Danıştay BaşsavcısıTansel Çölaşan bu haftaki konuğum. Yargının hükümetin tam anlamıyla egemenliği altına girmesini konuşuyoruz. Bir konumuz da AB’nin yargının bu derece Adalet Bakanlığı’nın etkisi altında kalmasına nasıl olup da göz yumduğu. O zaman AB kriterleri nerede kalıyor? Çölaşan, bakanlığın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) gücünün gittikçe arttığına dikkat çekiyor. “Hükümet AB’ye takıyye yapıyor” diyor. “UYAP Projesi’yle yargının tüm işlemlerinin yürütme tarafından izlenmesi sağlandı” diye çarpıcı bir ifade kullanıyor. Ergenekon davasıyla ilgili birtakım belgelerin “bir kısım medyaya servis edilmesiyle” ilgili olarak da Çölaşan kesin bir dille şunları söylüyor: “Suç işlendi.”
- Başbakan ve hükümet üyelerinin ağızlarından düşürmedikleri yargı bağımsızlığı kavramı var. Yargı bağımsızlığı nedir?
T. Ç. - Bu, yargıcın hiçbir kişi, organ, makam ve merciin emri ve talimatı, yönlendirmesi, onayı olmadan anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm vermesi şeklinde tanımlanabilir. Yargı bağımsızlığı yargıca verilmiş bir ayrıcalık değildir. Aksine, adil yargılama hakkının sağlanması için zorunluluktur. Adil yargılama için öncelikle yargıcın tarafsız olması gerekir. Yargı bağımsız olmazsa yargıç tarafsız olamaz; hak ve hürriyetleri koruma, kollama gücünü, saygınlığını kaybeder.
- Türkiye’de, yargı bağımsızdır, denilebilir mi?
- Anayasada yargı bağımsızlığını öngören kurallar var. Ama yasal düzenlemeler yetersiz. Örnek vereyim. Mesleğin öncesinde iki adaylık süresi var. Bu süreçte etkin, adaylığa giriş yazılı sınavında başarılı olanlar, bakanlık bünyesinde oluşturulan bir kurulca mülakata alınıyor. Kurulun yedi üyesinden beşi bakanlık bürokratı hâkimler. Yani bunlar yürütmenin emrindeki kişiler.Mülakat, sözlü sınav gibi objektif kıstaslar taşımaz. Kıstas konsa da objektif verileri olmayacağından farklı değerlendirmelere uygundur. Bu nedenle yürütmenin emrindeki bürokratların çoğunluğu oluşturduğu bir kurulca mülakatın yapılması daha işin başında yargı bağımsızlığına aykırıdır.Anayasa Mahkemesi 1995’te benzer bir davada verdiği kararında Anayasa’da öngörülen yargı bağımsızlığı ve yargıç teminatı kurallarının adaylığa girişte ve adaylık sürecinde de teminata dayandırılmasının gerekliliğini vurgulayarak mesleğe avukatlıktan geçenlerle ilgili olarak bakanlıkça yapılan yeterlik sınavını iptal etmişti.
Yargı Adalet Bakanlığı sultası altında
- Danıştay da, mülakat sınavının bakanlıkça yapılmasının yargı bağımsızlığına aykırı olduğu iddiasıyla açılan davada sınavın bakanlıkça yapılmasına dair yönetmelik hükmünü bu gerekçeyle durdurmamış mıydı?
- Evet. 2007 yılı adli yargı adaylığı mülakat sınavıyla ilgili bu davada alınan kararı bakanlık uygulamadı. Hükmü yasaya taşıdı. Ne var ki Anayasa Mahkemesi bu defa önceki kararın tam tersine “adaylık süresinin memur statüsünde geçtiğinden” söz ederek daha önce yargı bağımsızlığı ilkesinin adaylık döneminde de gözetilmesinin önemini vurgulayan kendi kararıyla ters düştü. Danıştay’ca yapılan itiraz reddedildi. Anayasa yargısı yönünden çok talihsiz bir karar.Bunun dışında adaylık eğitimini yapan akademinin yeterli özerkliği yok. Burada da yine bakanlık etkili. Sonuçta, adaylık süresi yargı bağımsızlığına aykırı bir süreç.
- Mesleğe atandıktan sonra yargıç ve savcılar için yargı bağımsızlığı, yargıç teminatı ilkeleri sağlanabiliyor mu?
- Hayır. Çünkü yüksek yargıçları seçen, bunlar dışındaki tüm adli, idari yargı yargıç ve savcıların özlük işlerini düzenleyen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) oluşumu bağımsız değil.Yedi kişiden oluşan kurulda Danıştay ve Yargıtay genel kurullarından seçilenler arasından Cumhurbaşkanınca atanan beş yüksek yargıç dışında Adalet Bakanı’yla Müsteşar, kurulun tabii üyeleri. Gündemi bakan belirliyor. Yüksek yargıç seçimlerinde bakan, kendi adayı kurulun öbür üyelerince kabul görene kadar seçimi kilitleyebiliyor. Bunun pek çok örneği var.Kurulun idari, mali özerkliği yok. Kendi sekretaryası da yok. Tüm işlemleri bakanın atadığı bakanlıkta görevli bürokrat hâkimler yürütüyor. Çok önemli sicil, disiplin dosyalarını bu bürokrat hâkimler hazırlayıp kurula sunuyor. Yargıç ve savcıları bakanlık teftiş kurulu başkanlığına bağlı müfettişler denetliyor. Düzenledikleri hal kâğıtları bakanlıktaki gizli sicil dosyasında tutuluyor. Yargıç bunları inceleyemez. Mükemmel sicile sahip bir yargıç kasıtlı tutulmuş gizli hal kâğıdındaki bilgiler karşısında yükselmeyebilir. Ancak Bilgi Edinme Yasası gereği istendiğinde gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendisi bağımsız olmayan bir kurulun nasıl yargı bağımsızlığını sağlayacağını siz takdir edin.
Cesur meslektaşlarımla \t\tgurur duyuyorum
- Bu durumda mahkemelerde görev yapan yargıçlar ve savcıların bağımsız olduklarını nasıl söyleyebiliriz?
- Evet. Yargı tam bağımsız, diyemeyiz. Ancak her türlü olumsuzluklara karşın görevini özveriyle yapan bir yargı var. Her şeye rağmen Türkiye’de yargı var. Cesur meslektaşlarımla gurur duyuyorum.Tabii yüksek yargıçlık, yani Danıştay, Yargıtay üyeliği bu anlamda tam güvence. AB, Türkiye’yle üyelik görüşmeleri kapsamında yargı bağımsızlığının güçlendirilmesini istiyor. Bir örnek vereyim. 2007 İlerleme Raporu’nda HSYK’yle ilgili olarak az önce belirttiğim, kurulun idari, mali özerkliğinin sağlanması ve tüm yargıyı temsil edecek şekilde yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmaların acilen yapılması istendi.
- İstendi de ne oldu? Hükümet bu konuda bir şey yaptı mı?
- Yürütme bu yılın başında kurumlar arası mutabakat sağlanmadan bakanlık bünyesinde oluşturduğu bir komiteyle bir taslak hazırladı. Doğrudan AB’ye sundu. Ne ilginçtir ki taslakta kurulun idari, mali özerkliğinin sağlanması için önerilen konularda hiçbir açılım olmadığı gibi bakan ve müsteşar da yerlerini koruyor. Ama yürütmenin yanında yasama da kurula giriyor.
- Peki, ama nasıl?
- AB’ye takıyye yaparak. AB, kurulun tüm yargıyı temsil etmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalı, diyor. Yürütme bu öneriyi derhal kabul ediyor ve “Kurulda birinci sınıf hâkimlerin temsilcileri de olmalı. Onları da yasama seçmeli” diyor. Önerisinin dayanağı da AB’nin pek sevdiği bir kavram, yani demokratik meşruiyet. Yüzeysel bakarsanız demokrasiye ve AB kriterlerine de uygun. Ama Türkiye’deki demokrasinin temelinin seçim öncesi dağıtılan bedava kömür, gıda maddeleri ve alışveriş çeklerine dayandığı; yasamanın, hele de tek parti iktidarı ise, hiç özgür olmadığını, gece uyurken bile el kaldırıp parti yönetiminin istediği kişiyi kurula üye seçeceğinizi bilirseniz durum değişir. Kurula seçilen üye yürütmenin ajanı olur. Samimiyse AB’nin bunları da görmesi lazım.Özetlersek, AB tarafından önerilenlerden işlerine gelen kısım yargı reformu gibi sunulmakta ve yürütme yanında yasama da kurulda etkili hale gelmektedir. Bu yolla yüksek yargı da kuşatılacaktır.
- Yani aslında AKP yargı reformu söyleminde samimi değil mi?
- Değil. AKP, öbür bütün demokratik kurumlara yaptığı gibi yargıya karşı da olumsuz bakışını yasal düzenlemelerle ortaya koyuyor. Bence AKP’nin iktidara gelir gelmez AB sürecini başlatmasındaki amaç da siyasi hedeflerini gerçekleştirmede engel gördüğü kimi kurumları ele geçirmek ya da asker gibi kurumları etkisiz kılmak, demokratikleşme, özgürlükler adı altında laikliğe aykırı düzenlemeleri geçirmek, toplumu dönüştürmekti. AB’nin yardımıyla çok yol aldılar.
- Bu durumda AB Türkiye’yle ilgili konularda çifte standart mı uyguluyor?
- Bence AB samimi değil. AKP kendisinin istediklerini yaptığı sürece AKP’ye karşı çıkmıyor. AB, ABD yanında emperyalist bir güç. İkisinin Türkiye üzerinde ortak çıkarları var. Bunlara karşı çıkmadığı sürece AKP’nin yanındalar. Karşılıklı bir alışveriş. AB, 301. madde değişikliği için yaptığı baskıyı neden yargı bağımsızlığı için yapmıyor? 2007 İlerleme Raporu’nda istenenlerin hiçbiri gerçekleşmedi. Ama 2008 yılıİlerleme Raporu’nda sadece “İlerleme yok” demekle yetinildi. Neden baskı yapmıyorlar?AKP’nin kapatılması davasında yüksek mahkemeye karşı açıkça tavır aldı. Ama Ergenekon soruşturmasında bir buçuk yıldır hapiste iddianamesiz tutulanların durumuna karşı tavır almıyorlar. Hatta insan hakları ihlalleri son derece açıkken sorgulamanın o şekilde devam etmesinden duydukları memnuniyeti dile getirebiliyorlar. Elif Şafak’a gösterdikleri dostluğu bir diğer yazar olan Ergun Poyraz’a neden göstermiyorlar? Ben AB’nin samimiyet sınavını çoktan kaybettiğini düşünüyorum.
- Bir de hükümetin YARSAV takıntısı var. YARSAV’ı kapatmak için çok uğraşıyor. Sizce neden?
- Yargı bağımsızlığı varsa yargıcın özgür iradesiyle örgütlenmesi bunun doğal sonucu olmalı. Bu anlamda YARSAV ilk sivil hareket. 2006’da dernek statüsünde kuruldu. Tüm yüksek yargı organlarıyla mahkemelerdeki idari, adli yargıç ve savcıları kapsayan bir dernek.Dernek statüsünde olmasının önemi gerçek anlamda bağımsızlığı sağlıyor. Hiçbir organın güdümünde değil. Dernekler kurulduktan sonra Medeni Kanun’da yer alan hallerde ancak mahkeme kararıyla kapatılabilirler. Bu da örgütün amacını gerçekleştirmede bir güvencedir. Amacı, anayasada yer alan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerinin korunması çerçevesinde çalışmalar yapmaktır.
Tüm faaliyetleri yasal ve demokratik zeminde yürütülüyor. Çalışma alanıyla ilgili konularda idari davalar açıyor ve kazanıyor. Gurur verici bir durum.Ama yürütme bu durumdan rahatsız. Hemen YARSAV’ın karşısına güdümlü bir alternatif çıkarttı. Hâkimler ve Savcılar \tBirliği kurulması tasarısı Meclis’te yasalaşacak. \tBu birlik kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olacak.
UYAP’la gizli bilgiler sızdırılıyor
- Bunun anlamı nedir?
- Bunun anlamışu: Bu birlik yürütmenin güdümünde olacak. Çünkü idari ve mali özerkliği olmayacak. Hatta bunun yasalaşmasıyla birlikte YARSAV’ın kendiliğinden hükümsüz kalacağı hükmü bile vardı. Geçici üçüncü maddede bu yer alıyordu. Bunu sanıyorum tepkiler üzerine kaldırdılar.Aslında bütün bu anlattıklarım yürütmenin yargıya bakışını gösteriyor. Sonuçta da, AKP bağımsız yargı istemiyor, diyebiliriz.
- Bir de hakkında çok konuşulmaya başlanan, kimi şaibeli işler yaptığı iddia edilen UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) var. Bu UYAP ne amaçla oluşturuldu?
- UYAP, devletin tüm işlemlerinin elektronik ortama taşınmasını amaçlayan E-Devlet projesinin yargı ayağı. Amacı yargı faaliyetlerinin kolaylaştırılması. Ancak, projenin Adalet Bakanlığı bünyesindeki bir daire başkanlığı tarafından yürütülmesi başlı başına yargıya müdahale niteliğinde.
Adalet Bakanlığı’nın tüm merkez ve taşra teşkilatlarının işlemleri bağlamında başlayan projeye tüm mahkeme ve savcılıklarla Yargıtay da sokuldu. Yargının tüm işlemlerinin yürütme tarafından izlenmesi mümkün hale geldi.
Tüm hazırlık soruşturmaları gizlidir. Ama UYAP’la birlikte hangi davaya, soruşturmaya hangi yargıç, savcı bakıyor, kimin nerede ne davası var, bütün bu bilgilere bakanlık bünyesindeki birim tarafından ulaşılması mümkün. Tüm bilgiler yine bakanlık bünyesindeki veri bankası tarafından toplanıyor. Görevliler bunlara kolayca ulaşabilirler. Bu, kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargı bağımsızlığını büyük ölçüde zedeleyici bir durum. Hatırlarsanız, YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun sadece gizli sicil dosyasında olması gereken bilgiler basında, hem de iktidar yanlısı basında yayımlandı. Bunlar oralara nasıl sızdı dersiniz?
Projenin yürütülmesinin acilen bakanlık bünyesinden çıkartılması ve HSYK emrine verilmesi gerekir. Bunun dışında önerilecek çözümler çözüm olmaz.
Ergenekon soruşturmasını bir hukukçu, yüksek yargıç olarak değerlendirir misiniz?
- Bu olay yargı bağımsızlığının önemini, yargı bağımsız olmadan hukuk devleti olunamayacağını gösteriyor. Yargıyı bağımsız kılmak aslında yürütmenin görevi. Tüm yasal düzenlemeler onun demokrasi anlayışına bağlı. Yargıyı bağımsız kılacak düzenlemelerden ısrarla kaçınır, aksine yürütmeyi yargıya egemen hale getirmek isterseniz belki kısa sürede ondan yararlanırsınız. Ama yarın da ondan başkaları yararlanır. Oysa yargı herkes için teminattır. Ergenekon diye bir suç örgütü varsa devletin gücü bunu iki günde yakalayıp yargılamaya yeter. İddianamenin hazırlanıp davanın açılması 16 ay sürdü. Bir kısım tutuklu zanlının hâlâ iddianamesi yok. Soruşturma makul süreyi çoktan aştı. Sırf bu nedenle ileride pek çok kişi AİHM’ye başvuracak. Devlet tazminat ödemek zorunda kalacak. Deliller usulsüz toplandı. Gizli olması gereken bilgiler medyada iddianame açıklanmadan önce yer aldı. Bu bilgiler bu aşamada sadece zanlı, emniyet ve savcıda olduğuna göre basına kim sızdırdı? Aslında suç işlendi. Dava nihayet açılmıştır. Ben bu aşamadan sonra davanın adaletle sürdürüleceğine ve sonuçlandırılacağına inanıyorum.
- Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesinin değiştirilmesini gündeme getirmesine ne diyorsunuz?
- Türbana üniversite yolunu açacak anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi’nden AKP hükümetinin istediği biçimde geçseydi bu konu gündeme gelmeyecekti. Bu karar sonrasında türbanı yeniden gündeme getirmek için anayasanın ilk üç maddesinin değiştirilmesine çalışmaktan başka seçenek kalmadı. Çünkü Anayasa Mahkemesi, kararında, “İlk üç madde anayasada dururken hiçbir şey yapamazsınız” dedi.
Daha önce “sivil anayasa taslağı” düzenlenirken de zaten amaç türban konusu ve Atatürk’ün adının anayasadan çıkartılmasıydı. Sivil anayasa söyleminin arkasındaki amaç da buydu. Bu Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkan bir ulusun yetiştiğinden eminim. Buna karşı ne yapılmaya çalışılırsa çalışılsın başarıya ulaşamayacağı kesindir.
Mustafa filminin ne olduğu danışmanından belli
- ‘Mustafa’ filmini gördünüz mü?
- “Dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” diye bir deyiş vardır. Can Dündar bu film için danışman olarak Atilla Yayla’yı seçmiş. Üstelik annesinin dostu, hemen erişebileceği, erişirse içtenlikle yardım, danışmanlık alabileceği Turgut Özakman gibi bir duayen dururken….
Atilla Yayla kim? Atatürk’ü aşağıladığı için belli kesimi pek memnun eden bir zat. Bundan iyi bir seçim olamaz. Filme gitmeye gerek yok. Nasıl bir filmle karşılaşacağım belli. Bence gidip de şaşıranlara yazık. Gitmeden önce filmle ilgili biraz bilgi toplanamaz mı? Bana bu ön bilgiler yetti ve gitmedim.
- ‘27 Mayıs devrimdir’ dediniz. Pek çok tepki aldınız. Bunu neden söylediniz?
- Evet. 27 Mayıs devrimdir. Bu doğru bir tespittir. Cumhuriyet’in ilk 15 yılında gerçekleştirilen devrimlerle Türkiye, Atatürk’ün deyimiyle muasır (çağdaş) devletler arasında yerini almıştır.
Onun ölümünden sonra devrimleri yaşatacak, ileriye taşıyacak kadrolar ne yazık ki yetersiz kaldılar. Siyaset kolay yolu tercih etti. Dini kaşıdı, oy aldı. Hak ve hürriyetler, demokrasi sınıfta kaldı. İşte, 27 Mayıs ihtilali böyle bir 10 yıl sonunda yönetimi ele aldı. Bozulan toplumsal ve hukuksal yapıyı yeniden kurdu. 1961 Anayasası’nı hazırlayıp yürülüğe koydu ve yerini seçimle gelen iktidara bıraktı. 27 Mayıs’ın misyonunu iyi tespit etmek gerek. Bu anlamda 27 Mayıs devrimdir. Ama daha sonraki 12 Mart, 12 Eylül tarihe darbe olarak geçmiştir ki bu doğrudur. Çünkü bunlar Türkiye’yi geriye götürmüştür.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza