Leyla Tavşanoğlu

'Çocuktan terörist olmaz'

04 Ocak 2010 Pazartesi

Kamuoyunda “polise taş atan çocuklar” olarak da bilinen Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanıp cezalara çarptırılan çocukların durumu Türkiye’nin önemli bir yarası. Bu çocukların hukuki durumlarıyla yakından ilgilenen avukat Mehmet Uçum’la konuşuyoruz. Mehmet Uçum cinayet suçundan hüküm giyen bir çocuğun, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanıp ceza alan bir çocuktan çok daha hafif cezalara çarptırılabildiğini söylüyor. Altı binin üzerinde çeşitli meslekten kişilerin “Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları” isimli bir grup kurduklarını ve kamuoyunda bu çocukların mağduriyetleri için farkındalık yaratmayı amaçladıklarını belirten Uçum, söyleşimizde şu önemli noktaları vurguluyor:

- Terörle Mücadele Kanunu mağduru olan pek çok çocuk var. Bunlar için neler yapıyorsunuz?

MEHMET UÇUM - Epeyce çalışmamız var. Bu konuda mağdur olmuş çocuklarla ilgili sayısal bilgilere de ulaşmaya çalışıyoruz. İstanbul Barosu’na yazılı başvuruda bulunduk. Tek satır yanıt verilmedi. Bunda hukuk ihlali yok mu? 12 Eylül’den bugüne kadar çok sayıda toplu dava gördük. Bu toplu davaların tamamında hukuka aykırılıklar ortaya çıktı. Tarihimizde gördüğümüz tek toplu siyasi dava Ergenekon değil. Tabii ki Ergenekon davasında şüpheli, sanık hakları konusunda birtakım ihlaller varsa bunlara karşı çıkmak çok doğrudur. Ama genelde hukuk tarihimize baktığımızda inanılmaz hak ihlalleri vardır.
 

‘Hukuk ihlallerinde seçici olunmaz’

Bugün çocuklar özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyor. İstanbul Barosu bize sayısal bilgileri vermediği gibi Terörle Mücadele Kanunu’ndan mağdur çocuklarla ilgili tek bir ihlale dikkat çekmiyor. Hukuk kurumları hukuk ihlalleri konusunda seçici olamazlar. Bir hak hukuk ihlali varsa ve siz bir tercih yapıyorsanız, bir hukuk kurumu gibi davranmıyorsunuz demektir. Genel hukuk, bakış açısı en yüksek siyasettir. Baro düşük siyaset yapmamalıdır. Yüksek siyaset yapmalıdır. O da toplumun ortak yararına olan hukukla ilgili bir siyaset demektir.

- Terörle Mücadele Yasası kapsamında yargılanmakta olan, özellikle büyükler tarafından yönlendirilmiş, taş atan çocukların durumları şu anda nedir?

UÇUM- Bu çocukların bir kısmı büyükler tarafından yönlendiriliyor. Ama onların etkisi altında kalmadan bu eylemlere katılanlar da, sırf koştuğu ve elinde taş olduğu için içeri alınanlar da var. Diyarbakır’da yapılan bir çalışmada, dosyaların yüzde 53’ünün eylem dışında alınan çocuklarla ilgili olduğu ortaya çıktı. Terörle Mücadele Kanunu 1991’de kabul edildi. Aynı zamanda da TCK’nin 141, 142, 163. maddelerini kaldıran kanundur. 1991’de devlette, güvenlik konseptleri sebebiyle özel enstrümanlar geliştiriliyordu. Çünkü Soğuk Savaş sona ermişti. Artık yeni bir düşman tarifine ihtiyaç vardı. Bu düşman da somut olmayan teröristlerdi. O yüzden terörle mücadele için caydırıcı önlemler tercih edildi ve bunun hukuku yaratıldı. Bütün dünyada bu tür bir eğilim ortaya çıktı. Türkiye de kendi üzerine düşeni yaptı ve Terörle Mücadele Kanunu kabul edildi. Böylece adi suçlularla terör suçluları arasında bir fark yaratıldı. Yani bu insanların gözaltına alınmaları, yargılanmaları, cezaları, cezalarının infazı da daha ağır koşullara bağlandı. Ama Terörle Mücadele Kanunu’yla ilişkilendirilecek çocukların durumu unutuldu.

- Yani kanun çocuk ve yetişkin ayrımı yapmıyor mu?

UÇUM-
Yapmıyor. Oysa Çocuk Koruma Hukuku’nda adi suçlar bakımından dahi çocuklar özel olarak korunmalıdır. Her insan 18 yaşını tamamlayıncaya kadar hukuk karşısında çocuk sayılır. Ceza hukuku bakımından da bizim hukuk sistemimize göre 12 yaşını tamamlamış çocuklar, 18 yaşını tamamlayıncaya kadar suçla ilişkilendirilebilir. Dikkat ederseniz suçlu çocuk demiyorum. Çünkü ceza hukuku suçlu çocuk tanımlamasını kabul etmez. Suça sürüklenen çocuk vardır, der. Çünkü adı üstünde: Onlar çocuk. Terörle Mücadele Kanunu’nda çocuk unutulduğu için bu kanunla ilişkilendirilen çocuklar iki kez haksızlığa uğramaktadır. Yani yetişkinlere uygulanan koşullarda yargılanıp cezalandırılıyorlar. Yetişkinler içinde özel kategori olan terör suçlusu gibi soruşturuluyorlar, cezalandırılıp cezaları infaz ediliyor. Dolayısıyla çifte haksızlık, çifte adaletsizlik var.
 

‘Cinayetten daha fazla ceza’

- Peki, bu sorun nasıl başladı?

UÇUM- Özellikle son üç yıldır daha çok da Kürt çocuklarına yönelik olan bu sorun, bir mitinge bir çocuğun katıldığı iddiasıyla başladı. Varsayalım ki bu çocuk iddia edilen tüm suçları işlemiş olsun. Yani bir toplantıya katılıyor. Yasadışı bir örgüt lehine atılan sloganlara iştirak ediyor. Yüzünü kısmen ya da tamamen kapatıyor. Kalabalığı dağıtmak isteyen polislere de taş atıyor. 15-16 yaşındaki bu çocuk için iddianamede istenen ceza 34.5 yıl hapis. Bu çocuğa verilebilecek en az ceza indirimlerden sonra 11, en çok da 23 yıl. Tespit edebildiğimiz kadarıyla çoğunlukla 7, 8, 9, 10 yıl ceza almış çocuklar var. Karşılaştırmalı bir örnek vermek istiyorum. Diyarbakır’da bundan yaklaşık 4-5 ay önce bir okulda 16-18 yaş grubu arası bir çocuk istediği haracı vermeyen arkadaşını öldürdü. İddianamede onun hakkında 10 yıldan 12 yıla kadar ceza isteniyordu. Yani çocuk çok daha ağır bir suç olan cinayet işliyor, 10 yıl ceza alıyor. Taş atan çocuğa verilen ceza 12 yıl. Çocuk bu cezasını terör suçlularına özgü koşullarda çekecek.

‘Haksızlık’

- Bunun anlamı ne, peki?

UÇUM- Şartla salıverilme hakkının da daha ağır olması, daha ağır koşullara bağlanması anlamına geliyor. Çünkü adi suçlu aldığı cezanın üçte ikisini çekerse şartla salıverilme hakkından yararlanabiliyor. Ama terör suçlusu aldığı cezanın dörtte üçünü yatmak zorunda. Bir haksızlık da infaz sisteminde ortaya çıkıyor.

‘Kürt sorununun parçası değil’

- Bu nasıl bir hukuk anlayışı?

UÇUM- Daha da vahimi, terör suçlarına özgü infaz rejiminin disiplin koşullarının da çok ağır olması. 1991-2009 arası Terörle Mücadele Kanunu’yla ilişkilendirilen çocuk sayısı 10 bin. Bu çocuklardan cezalarını çekenler arasında psikolojik sorunlar çok yaygın. Demek istediğim, bu çocuk sorunudur, Kürt sorununun bir parçası değildir. Kürt sorunu çözülmeden bu sorun da çözülmez gibi bir açıdan bakmamak lazımdır. Bu, Çocuk Koruma Hukuku çerçevesinde ele alınması ve çocukların hakları gözetilerek değerlendirilmesi gereken bir sorundur. Biz hükümetle, TBMM’de partilerle yaptığımız görüşmelerde “Bunu bir çocuk sorunu olarak ele alın” dedik. Sayın Cumhurbaşkanı’yla yaptığımız görüşmede de bunları söyledik. Herkesle mutabık kaldığımızı da gördük. Sonra demokratik açılım başladı.

- Kürt açılımının peşinden giderken öbür yandan çocukları mağdur etmek çelişki değil mi?

UÇUM- Çelişki olmaz olur mu? Biz bu konunun demokratik açılım içerisinde görülmemesi gerektiğini söyledik.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları