Öcalan’ın “PKK’ye silah bırakma ve kendini feshetme” çağrısında bulunduğu 27 Şubat 2025 tarihli açıklamasının Kürtler açısından en önemli mesajı şuydu: “Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olmamaktadır.”
Peki vazgeçilen ayrı devlet, federasyon, idari özerklik hatta kültürel özerklik yerine ne önerdi Öcalan? “Devlet ve toplumla bütünleşme” dedi.
PKK’nin silah bırakması, kendini feshetmesi, ayrı devletten, federasyondan, idari özerklikten, kültürel özerklikten vazgeçmesi ve “devlet ve toplumla bütünleşmek” istemesi, elbette çok çok olumlu bir gelişmedir.
Peki “demokratik entegrasyon” dedikleri bu “devlet ve toplumla bütünleşme” nasıl gerçekleşecek?
DEMOKRATİK ENTEGRASYONDAN KİM NE ANLIYOR?
Bir kere demokratik entegrasyonun aktörler tarafından aynı şekilde anlaşılmadığı görülüyor. Örneğin PKK yöneticilerinden Helin Ümit’e göre “demokratik entegrasyon, kolektif hakların tanınması” anlamına geliyor.
Oysa “kolektif hakların tanınması”, bütünleşmeden ziyade “ayrı olarak tanınmaya” işaret ediyor. Diğer PKK ve DEM aktörleri de “demokratik entegrasyonu”, kendi bakış açılarına göre formüle ediyorlar. Ve çoğu, meseleyi Öcalan’ın 27 Şubat’ta ortaya koyduğu “devlet ve toplumla bütünleşme” perspektifinin çok dışında anlamış görünüyor.
Peki sorun gerçekten de takipçilerinin Öcalan’ı anlama sorunu mu acaba? Yoksa “demokratik entegrasyon”, sürecin ilerleyebilmesi için muğlak bırakılmaya çalışılan bir konu mu aslında?
ÖCALAN’IN LONDRA ÖRNEĞİ
30 Mayıs tarihli “düzeltilmeden” sızdırılmış İmralı notları, konuya bir ölçüde açıklık getiriyor.
DEM heyetinin de kafası karışmış olmalı ki Öcalan’a soruyorlar: “Yani entegrasyon öz yönetime dayanıyor, değil mi?”
Öcalan’ın yanıtı şöyle: “Demokratik kurumlaşmaya dayalı. Kurumlar demokratik olacak. Sempatizanlarımız hangi kurumlaşmada yer alırlarsa mutlak güç olurlar. Kayyum atama, asla olmaz. (...) Londra belediyesi seçimle geliyor. Güvenliği ve her şeyi belediye başkanlığına bağlıdır. İskoçya örneğini verelim. Yerel meclis, milli takımı ve birçok özgün mekanizması var ama 300 yıldır Britanya ile birlikte yaşıyor.”
Görüldüğü üzere Öcalan’ın 30 Mayıs’ta örneklerle anlattığı türden entegrasyon/bütünleşme ile 27 Şubat’ta söylediği çok farklı.
ÖZERKLİK DEĞİL YEREL DEMOKRASİ
Mesele bu zaten. Sürecin her iki tarafı, AKP-MHP tarafı da PKK-DEM tarafı da “örtük amaçlara” sahip, her iki taraf da “perdeleme” yapıyor ve her iki taraf da şeffaflıktan uzak. Süreci, tıpkı öncekiler gibi, hendek savaşı benzeri daha kötü sonuçlara gebe bırakma potansiyeli de işte buradan kaynaklanıyor: Tarafların örtük hedefleri.
Örneğin Öcalan düzeltilmeden sızdırılmış 21 Nisan tarihli İmralı notunda aynen şöyle söylüyor: “Burada strateji şu olmalı: Türkiye federasyondan çok çekiniyor. Bilerek özerklik demiyorum, yerel demokrasi diyorum. Ama bu da dünyanın her tarafında özerkliktir. Londra örneği böyledir, önemlidir. Seçilen belediye başkanı dışında ayrıca vali yoktur. Yerel polis, yerel yapılar belediyeye bağlıdır.”
Devam ediyor Öcalan meseleyi açmaya: “Yeni paradigma böyle şekilleniyor. Federasyonla vb. ilgisi yok. Bunun demokratik toplumun sınırlarıyla alakası var. Topluma alan tanıyacağız. Hem yasalarda hem anayasada sıkı ifadesi olacak.”
BAHÇELİ VE ÖCALAN
Şu günlerde çok tartıştığımız TBMM komisyonunun da esas amacının ne olması gerektiğini 30 Mayıs’ta belirtmiş Öcalan: “Bahçeli dedi ki ‘Gelsin Meclis’te konuşsun, DEM Parti’ye önderlik etsin. Umut hakkı uygulansın’ Bunları gözeterek komisyon çalışması başlatılsın.”
Yani Öcalan doğrudan Meclis’te siyaset yapmaya hazırlanıyor. Zaten yine bu görüşmede yeni parti kuracağını da söylüyor: “DEM’i de yeni bir kongreye götüreceğim. Demokratik Cumhuriyet Partisi çerçevesinde örgütleyeceğim.”
Kısacası, yola Necip Fazıl toplantılarında birlikte başlayanlar, yolu birlikte tamamlama niyetindeler.