Mehmet Ali Güller

Siyasal dincilikle mücadelenin esasları

02 Eylül 2019 Pazartesi

FETÖ’yle mücadelenin iktidar tarafından iyi götürülememesinin tek nedeni uzun bir döneme dayanan AKP-FETÖ ortaklığı ve FETÖ’nün siyasi ayağının AKP içinde olması değildir elbette... Daha temelde, AKP ile FETÖ’nün aynı “siyasal dincilik” kültür zeminine sahip olması nedeni vardır.
O kültürel zemin nedeniyle, iktidarın FETÖ’yle mücadelesi, Fethullahçıları atıp yerlerine başta Menzilciler olmak üzere diğer tarikatları devlete doldurması şeklinde yürüyor. Bu yöntemle Fethullahçılıkla kısmen mücadele edilmiş ama temel sorunla mücadeleden kaçınılmış oluyor.
Elbette AKP’den daha fazlasını beklemek, belirttiğimiz ortak “siyasal dincilik” kültür zemini nedeniyle mümkün değil! Kuşkusuz bu iktidardan her gün manşetlere çıkan tarikatlardaki çocuk istismarlarıyla doğru mücadele etmesini beklemek de aynı nedenle mümkün değil! Keza bu iktidardan kadın cinayetlerine karşı esaslı bir politika oluşturabilmesini beklemek de aynı nedenle mümkün değil!

Tarikatlar koalisyonu
AKP, bir tarikatlar koalisyonu olarak kuruldu. İlk kabinedeki “şu bakan şu tarikatın temsilcisi” haberine sadece bir bakandan itiraz gelmişti! O anlayış, AKP’nin sonraki hükümetlerinde de sürdü.
Elbette Demirel’ler, Özal’lar döneminde de iktidar katında tarikatlar vardı. Dahası Refah Partisi iktidarı dönemi de yaşandı. Ancak ilk defa AKP döneminde tarikatlar devlet oldu!
Önceki dönemlerden farklı olarak AKP döneminde mesele bir hükümetin oy desteği için bir tarikatı desteklemesi olmaktan çıktı; tarikatların devletleşme süreci ile ülkenin sınıfsal sermaye yapılarında da değişiklikler başladı. Tarikatlar devletleştikçe, büyük sermaye transferleri oluştu. Tarikatlar büyük ekonomik gruplara dönüştü.
Son 20 yılın “en büyük şirket/grup” listelerine bu yönden bir inceleme yapılırsa, eski sermaye grubu ile yeni sermaye grubu arasındaki makasın yıllar içinde kapandığı ve neredeyse yer değiştirdiği görülecektir.
Siyasal dinciliğin” bu ekonomi-politiği, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.

Siyasal dincilikle mücadele kitapları
Anlatmaya çalıştığım konuyla ilgili çok önemli kitapların editörlüğünü yaptım son bir yıldır; örneğin gazetemizin genel yayın yönetmeni Aykut Küçükkaya’nın The Ortak kitabı, örneğin yazarımız Barış Terkoğlu’nun Barış Pehlivan’la birlikte hazırladığı Metastaz, örneğin gazeteci Toygun Atilla’nın İşfa adlı kitabı, örneğin gazeteci Timur Soykan’ın Badeci Şeyh’in Sır Odası...
Kuşkusuz Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan bu kitapların dışında da bu alanda çok önemli kitaplar yayımlandı. Örneğin gazeteci Mustafa Hoş’un Çığlık adlı kitabından, gazeteci İsmail Saymaz’ın Şehvetiye Tarikatı adlı kitabına kadar pek çok kitap var...
Bu kitaplardan çıkan iki temel sonuç var: Laiklik ve Türkçe ibadetin yaşamsal önemi!

Laikliğin devrimci tanımı
Laiklik, FETÖ ve benzeri yapıların panzehridir. Demirel’ler, cemaat ve tarikatlarla girdikleri işbirliğinin gereği olarak laikliğin tanımını sulandırdılar önce. “Laiklik, din ve devlet işlerinin ayrılmasıdır” dediler...
Oysa Atatürk’ün laiklik tanımı Demirel’lerin sulandırdığı tanımdan temelde farklıydı: “Din ile devlet ve dünya işlerinin ayrılması” diye tanımlıyordu Cumhuriyetimizin kurucuları laikliği...
Arada çok önemli fark vardı: Demirel’ler özetle “din devlet kurumlarına girmesin ama dünya işlerimizin tamamının merkezinde yer alsın” demiş oluyorlardı sonuçta. (Kuşkusuz, bu zamanla dinin devlet kurumlarına da adım adım girebilmesi demekti ve nitekim girdi.)
Atatürk ise “din ile devlet ve dünya işlerini” ayırarak cemaat ve tarikatlara yaşam hakkı tanımamayı devrimci Cumhuriyetin önüne görev koyuyordu. Dahası “din vicdan işidir” diyerek, Allah ile kul arasına giren üçüncü kişileri (tarikat, şeyh vs.) devreden çıkarmak istiyordu.

Türkçe ibadetin önemi
Siyasal dincilerinAtatürk’ün Türkçe ibadet anlayışına karşı çıkma nedenleri de aynıdır.
Somut bir örnekle anlatalım: Şeyhinin cinsel organından gelen sıvıyı ibadet diye içen müritleri, mahkemede bunun dayanağının Kuran’ın bir ayeti olduğunu söylüyorlar ağız birliği etmişçesine! (Badeci Şeyh’in Sır Odası’nda yer alan mahkeme tutanakları.) Çünkü o ayette gerçekte ne yazdığını bilmiyorlar!
Şeyh, ayette ne yazdığını bilmeyen müritlerini her türlü ahlaksızlığına inandırabiliyor ve onları hem cinsel yönden hem de tarikatının giderlerini karşılamaları için maddi yönden sömürebiliyor.
Çocuklarımızı ve geleceğimizi bu anlayıştan kurtarmak göreviyle karşı karşıyayız. Bu ise öncelikle bir politik mücadeledir, iktidar olma sorunudur!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları