Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Ay Hırsızı
Bu cümlede adının önüne koyduğu sıfatla Sunay Akın öncelikle 'şair' ya da şairdi. Şiirleri 1984'te dergilerde yayımlanmaya başlamış. 1998'e kadar yoğun bir üretimle beş şiir kitabı yayımlamış. Sonra Sunay Akın ağırlığı deneme'ye, gazete yazılarına veriyor. 1994'ten itibaren peş peşe deneme kitapları yayımlanıyor. Şairlik, adının önünde sıfat olarak kalıyor. Şiir geriye düşüyor. Web sitesinin 'Kitapları' bölümünde (nedense) sadece dört kitap var ve dördü de deneme türünde. Araya televizyon programları ve bir tür meddahlık diyebileceğimiz gösteriler giriyor.
Denemenin büyük ustası Salâh Birsel'in 'Salâh Bey Tarihi'ne açık bir göndermeyle 'Sunay Bey Tarihi' adını verdiği gösterileriyle denemelerinin açıkça bağlantısı var. Sunay Akın yazılarını gösterilerinde söze döküyor, söze döktüklerini yazıya geçiriyor. Tabii ki bu durumu bir sakınca olarak belirtmiyorum. Sunay Akın'ın gösterilerindeki anlatımı ile denemelerindeki üslubun tam anlamıyla, üslubuyla örtüştüğünün altını çizmek için vurguluyorum.
Sunay Akın'ın sahnede kullandığı anlatım tarzı bir anlamda daldan dala atlamak, daha açık söylersek entelektüel 'geyik muhabbeti'. Tatlı dille, güleryüzle birbirinden ilginç ve ilk bakışta birbiriyle alakasız bilgileri, anekdotları birbirine bağlıyor. Örneğin 1979'da ABD'de nikâh yüzüğünün kamyonun çengeline takılması ile kopan bir parmakla başlayıp, nikâh yüzüğünü evlenme arzusuna bağlayarak 1977'de çekilen Neşeli Günler adlı Türk filmindeki sevdiği ile evlenmek için durmadan evinin üzerinde uçup kazalar çıkartan pilot Vecihi'ye geçiyor. Vecihi'nin ilk Türk pilotu Vecihi Hürkuş'la aynı adı taşıdığına dikkat çekip ilk Türk pilotunun ilginç ve hüzünlü hayat hikâyesini anlatmaya başlıyor. Sonra da Vecihi beyin toprağa verildiği tarihde, 16 Temmuz 1969'da Ay'a ilk uçuşun gerçekleştirildiğini belirtiyor ve ayda yürüyen ilk insan Neil Armstrong'un 1979'da ABD'deki çiftlikte parmağı kopan adam olduğunu söyleyerek sözü bağlıyor. Sahnede anlatıldığında keyifle dinleyeceğimiz bu sohbeti aynı şekilde yazıya geçiriyor. Son kitabı Ay Hırsızı'nın (Ekim 2009, İş Bankası Yay.) ilk denemesi Apollo 11 Dünya'dan Ayrılırken'in içeriği yukarıda özetlemeye çalıştığım.
Sunay Akın gösterileriyle denemeleri arasında içerik birlikteliği kurmakla kalmıyor, aynı zamanda üslup birliği de sağlıyor. Denemelerinde de gösterilerindeki 'vardır', 'yapılır' diye biten cümlelerle geniş zamanlı sohbet tarzı anlatımı kullanıyor. Kuşkusuz bu anlatım tarzı okumayı kolaylaştırıyor, akıcılaştırıyor.
İnternet sitesinin girişinde belirtildiği gibi Sunay Akın 'ayrıntı ustası', her denemesinde çoğunu ilk kez duyduğumuz olaylar ve kişilerden söz ediyor. Bir gösteride dinlediğimizde tabii ki aktarılan bu şaşırtıcı olayların, kişilerin hikâyelerinin kaynağını soramayız ama iş yazıya gelince merak etmemek elde değil. Sunay Akın'ın 'gerçek'miş gibi anlattığı olaylar, kişiler hangi kitapta, belgede geçiyor? Hele, Sunay Akın'ın Ay Hırsızı'nda olduğu gibi Cemal Süreya'nın, Salâh Birsel'in, Alpay Kabacalı'nın ya da Enis Batur'un yanlışlarını bulup düzelttiğini gördüğümüzde bu merak daha da artıyor. Denemelerin akıcılığını engelleyeceği için belki dipnot vermek hoş olmaz ama yazıların ya da kitabın sonuna bir kaynakça koymak Sunay Akın'ın anlattıklarının ne kadar gerçek ne kadar anekdotal olduğunu anlamak açısından zaruri.
Sunay Akın, çağımızda bulunmayan bir değerbilirlikle Salâh Birsel'i sık sık 'ustam' diye anıyor. Gerçekten de Salâh Birsel Türk edebiyatının en önemli denemecilerindendir. Birsel, başta edebiyat olmak üzere hayatın her alanını dikkatle kazıyıp olmadık ayrıntılar bulup onlarla örer denemelerini. Sunay Akın'ın bu açıdan Salâh Birsel'in çırağı sayılabileceğini söyleyebiliriz. Ama ustayla çırak arasında önemli bir fark var; dil ve üslup. Salâh Birsel'in kendine has yergici, alaycı, ironik bir anlatımı vardır. Argoyu edebi incelik içinde kullanır. Çoğu unutulmuş sözcükleri okurda hiçbir garipseme yaratmayacak biçimde cümlelerine yerleştirir. Salâh Birsel Sözlüğü diyebileceğimiz zenginlikte bir dil kullanımı vardır. 'holdurhop, fıştıklanmak, hopur höpür, şandelli, şapalaklaşmak' gibi birçok sözcüğü ya yeniden dilimize kazandırmıştır ya da kendince yenileyip kullanmıştır.
Sunay Akın ise günümüz Türkçesini, olabildiğince anlaşılır sözcüklerle sohbet havasında kullanıyor. Bir üslubu yok. Sunay Akın'ın bir denemesini anlatımından diğerlerinden ayırt etmek mümkün değil. Bu bir tercih kuşkusuz. Salâh Birsel 'edebiyat içi' bir yazar. Belki zaman zaman çok okunduğu olmuştur ama okura hep edebiyat aracılığıyla ulaşmış. Sunay Akın ise günlük gazetelerde yazarak ya da gösterilerle kendi okuyucusunu oluşturmuş. Çok okuru var. Örneğin son kitabı Ay Hırsızı on baskı yapmış. On binlerce okura ulaşıyor. Ama bu kadar çok edebiyat okuru yok. On binleri sürekli okurunuz kılmak istiyorsanız onların da şartlarına uymanız gerekiyor. Çoğunluğun tercihi kuşkusuz kolayca okumak, zorlanmadan okuduğunu anlamaktır. Zaten Sunay Akın'ın ikinci bir Salâh Birsel olmasını istemeyiz, o zaman 'kopya' olur, hiç okunmaz.
Ay Hırsızı'na dönersek, Sunay Akın, insanoğlunun Ay'a gidişinden yola çıkıp gökyüzündeki mecaralarının izini sürerek konulardan konulara koşuyor. Kitabın arka kapağında belirtildiği gibi 'Cervantes ve Mimar Sinan hangi caminin inşaatında bulunmuştu? Enver Paşa'nın uçağı kaç kez düştü?.. Piri Reis'in haritası Topkapı Sarayı'nda nasıl bulundu?.. İstanbul Boğazı'nı yürüyerek geçen Attila Hülagü'nün sırrı neydi? 157 yıl yaşayan Zaro Ağa'nın Amerika seferi' Atatürk neden hiç uçağa binmedi?..' gibi birbirinden ilginç sorular soruyor, cevaplarını veriyor. Ay Hırsızı'ndaki denemeler hem kendi içlerinde bir bütünlük sağlıyor hem de kitap bir bütünlük oluşturuyor. Bir muhabbet tadı alarak kitabı hızla okuyorsunuz.
KURGULANMIŞ BENLİKLER
Son yıllarda hayat hikâyeleri en çok okunan kitaplar arasında yer alıyor. 1990'lardan itibaren özellikle Ayşe Kulin'in biyografik anlatıları ve nehir söyleşiler geçmişte Türk edebiyatında çok az ürün verilen biyografi/otobiyografi türünde birçok kitap üretilmesini ve çok okunmasını sağladı. Çünkü okur, tüm dünyada olduğu gibi bizde de 'gerçek' hayat hikâyelerinin peşinde. Roman okurken de 'ne kadarı gerçek' diye soruyor sürekli, edebiyat ona yeterli gelmiyor.
Nazan Aksoy Kurgulanmış Benlikler'de (2009, İletişim yay.) yayımlanan otobiyografilerin çoğunun kadınlarca yazılmış ya da anlatılmış olduğu tespitinden yola çıkmış. Kadın otobiyografilerini incelediğinde 'genel olarak odak noktası modernleşme ve özel olarak Cumhuriyet tarihidir' tespitini yapmış. Türkçede yayımlanan ilk kadın otobiyografilerinden başlayarak belli başlı tüm kadın otobiyografilerini incelemiş, 'kadın otobiyografi yazarlarının hayatlarında hangi sorunlar öne çıkıyor ve bu hikâyeler otobiyografi türünün Batı'daki örneklerine hangi yönlerden benzerken nerelerde ayrışıyor sorularının üzerine eğil'miş. Cumhuriyetin modernleşme projesi içinde kimliğini kurmuş, bu projenin kadınlara sunduğu imkânlardan yararlanmış, meslek ve kimlik edinmiş kadınların hikâyelerini inceleyip kadının toplumdaki yerine yine kadınların gözünden bakmış.
İlk iki bölümde dünya edebiyatı içinde otobiyografileri, insanların ve nihayetinde kadınların kendi öykülerini yazma gereksinimi duymalarının nedenlerini incelerken şu sonuca varıyor: 'Otobiyografi yazmak erkeklerin yazdığı tarihe bir kadın olarak katılma, bu tarihi kadınlarında yer aldığı bir tarihe dönüştürme özlemini dile getirir,' tespitini yapıyor.
Halide Edip, Sabiha Sertel. Samiha Ayverdi, Halide Nusret, Cahit Uçuk, İsmet Kür, Mina Urgan, Türkan Saylan gibi hemen her eğilimden kadının otobiyografilerini inceleyip birçoğunda 'ulus devletin yaşatılması ve temel ilkelerinin korunması', Cumhuriyet'in felsefesi, kadın hakları, birey olarak tarihin içindeki yerleri, işlevleri değindikleri konulardır. Siyasi ya da konumsal olarak farklı bakışlarda olsalar da neredeyse tümü Cumhuriyetle birlikte büyüdükleri ya da yaşadıkları için Cumhuriyetin kuruluşu ve sonrasında yaşanan gelişmeler, değişiklikler kendi öykülerinin arka planında hep yer alır. Pek çok kadın yazar Cumhuriyetin ilk yıllarını altın çağ olarak yansıtır. Bireysel açıdan ise hemen hepsinin özel ve farklı kişilikleri olduğunu, erkek dünyasında tek başına yer almayı başardıklarını anlatıklarını görürüz. Kadın arkadaşları ya çok azdır ya da onları anlatmazlar. Çoğunun hayat hikâyelerinde özel hayatları, mahremiyetleri, aşkları, cinsellikleri yoktur. Aşklarından, evliliklerinden, hatta çocuklarından bile söz etmezler. Adeta birer kamusal varlık olarak görülmek isterler.
Nazan Aksoy Kurgulanmış Benlikler'de bilimsel eserlerdeki kuru dile düşmeden kadın otobiyografilerini incelerken Cumhuriyet tarihine 'başarılı' kadının bakışını tartışıyor, kadını yerini ve varoluş çabasının otobiyografilere nasıl yansıdığını örnekliyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Emekliye iyi haber yok!
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği