Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Amansız ve Yamansız Yargı
22 Temmuz 2004’te, Ankara-İstanbul seferini yapan hızlandırılmış tren raydan çıktı; 38 kişi öldü, 95 kişi yaralandı. Aradan yirmi gün geçmişti ki, Tavşancıl mevkiinde iki trenin çarpışmasında 8 kişi öldü, 88 kişi yaralandı.
Art arda gelen bu kazalar Türkiye’yi derinden sarsmıştı. Her kafadan bir ses çıkıyor, AKP’li yetkililerden asla kimsenin vermeyeceği hesaplar soruluyordu.
13 Ağustos 2004 günü, “Tanrısal Tarafsızlık” başlığı altında şöyle bir yazım yayımlandı:
***
Ateş yakar. Su boğar. Gaz patlar. Elektrik çarpar. Yağmur yağar. Dere yatağı taşar.
Tren demiryolunda gider. Araba araba yolunda. İki kere iki dört eder.
Tutuşturduğunuz orman, yanar. Yüzme bilmeden atladığınız su, boğar.
Çakmak çaktığınız birikmiş gaz, patlar. Çıplak elle dokunduğunuz elektrik akımı, çarpar. Mazgalları tıkarsanız, yağmur su baskınına yol açar.
Dere yatağına yaptığınız evleri, su basar.
Bir daha basmaz der oturursanız, yine basar, yine basar, yine basar.
Çünkü dere, aman insanlar boğulmasın diye yatak değiştirmez.
Her yağmurda geri gelir.
Eğimsiz yollar, her yağmurda göle dönüşür.
Her yağmurda dönüşecektir.
Yolları kazıp bariyer koymazsanız, içine insanlar da düşer, hayvanlar, hatta arabalar da.
Deprem bölgesine kurduğunuz çürük binalar, yıkılır.
Yeniden aynı yere ve aynı çürüklükte yaparsanız, yine yıkılır.
Kırmızı ışıkta durmazsanız, arabanız da haşat olur siz de.
Bir gün olmaz, iki gün olmaz, ama üçüncüsünde olur.
Ters yönlerden aynı demiryolunda ilerleyen trenler, zamanında durdurmazsanız; makastı, sinyaldi aldırmazsanız, çarpışırlar. Demiryolunu yenilemeden trenleri hızlandırırsanız, devrilirler.
Bir gün devrilmez, iki gün devrilmez, ama BİR GÜN mutlaka devrilirler.
***
Kendisi ziyan olmuş adam, 10 çocuk yaparsa, 9’u ziyan olur.
Birine bakmaktan aciz kadın, 10 çocuk doğurursa, yine 9’u ziyan olur.
Her şey olurlar, ama “adam” olamazlar. Ölürlerse ölürler, kalırlarsa...
Kalırlarsa, orman yakarlar. Gaz kaçağını çakmakla ararlar. Yüzme bilmeden göle atlarlar. Elektrik kablosunu çıplak elle tutarlar. Kazdıkları çukuru açık bırakırlar. Dere yatağına ev yaparlar. Deprem bölgesine yıkılacak bina. Zaten benzin deposunu doldururken sigara içen, mazgalları tıkayan, üstlerine alfalt döken, yolları eğimsiz yapan, kaldırımları düzgün döşeyemeyen, kırmızı ışıkta durmayan, yüzyıllık demiryollarından hızlandırılmış tren geçirenler de onlardır.
Her şey olurlar; futbolcu olurlar, tüccar olurlar, kendilerine benzeyen milletin vekilleri olurlar, bakan olurlar, hatta başbakan olurlar.
Çok saygılıdırlar, her bayramda gider analarının babalarının ellerini öperler, ama adam gibi adam, rasyonel adam olamazlar. Çünkü üstlerindeki cilanın altında, rasyonel olmayan ana babaları vardır.
Çünkü aynı kafayla, aynı yanlışları yapacaklardır.Çünkü Allah, kendisine tapana tapmayana aldırmaz. Kendisine güveneni kayırmaz. Makine duayla çalışmaz. Yağmur ne duayla yağar ne de duayla durur. Doğa, rasyonel olmayanı vurur yere. Çünkü doğa yasaları, insan yasaları gibi delinmez
Ve ateş yakar, su boğar, gaz patlar, elektrik çarpar, dere yatağı taşar, trenler demiryollarında giderler...
***
Bu yazıda, Türkiye’de madenciliğin hali ve madencilerin “fıtratı” eksik kalmış. Ama siz benim ne demek istediğimi anladınız. İçinizden, “Kömür yanar, grizu patlar…” diye başlayın, zaten eksik olan her şeyi tamamlar, benim aklıma gelmeyen işleri de eklersiniz. Vahim olan, 2004’ten 2014’e kafaların salt durmakla kalmayıp daha da gerilediği bu ülkede hiçbir şeyin değişmeyip bu yazının her faciayı açıklayabilir niteliğini korumasıdır. Adam olamayanların adam olmayanları seçmek, adam olmayanların da iktidarı adam olmayanları kayırmak için kullandıkları yerde, aynı nedenlerin aynı sonuçları doğurduğu elbette kan revan içinde anlaşılacak; belki de hiç anlaşılmayacaktır. 2004’teki hızlı tren faciası için açılan kamu davası 2012’de zamanaşımına uğradı. Kimse istifa etmedi, kimse cezalandırılmadı. 2014’teki Soma katliamının nasıl kovuşturulacağı belli değil mi?
“Kölelerin de patronların da imanı, yalandır.” MAXIME GORKİ
G N O K T A S I
“Size bu e-postayı 82 yaşındaki dostum Bülent Bey’in isteği üzerine yazıyorum.
Kendisi yazılarınızı sürekli takip eder ve sorununa çözüm bulacak tek kişinin siz olduğunuzu düşünüyor. Kadıköy Sanatçılar Sokağı’ndaki Anarat Hıggutün Ermeni Katolik vakıf binasında hizmet veren Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nin müdavimi olan Bülent Bey, binanın bahçesindeki havuzun bu yıl yapılan tadilatla üzerinin kapatılmış olmasından şikâyetçi.
Binanın bahçesine ayrı bir güzellik katan o havuzun kapatılmasını kabul edemiyor ve hatta Nâzım Hikmet’in ruhuna aykırı olduğunu düşünüyor.
Beni bu hususu size iletmekle görevlendirdi. İlginiz için şimdiden teşekkür ederim.
Saygılar, Aycan” Y.N.: Ben de CHP’li Kadıköy Belediyesi’nin böyle zarif bir isteğe duyarsız kalmayacağını ve ilgileneceğini umarım!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu