Mine G. Kırıkkanat
Mine G. Kırıkkanat kirikkanat@mgkmedya.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Öyle de derler, böyle de derler!

02 Temmuz 2022 Cumartesi

Tüm yoz iktidarlar gibi Mikronezya’nın Yol Partisi de kutsallığa dayanıyor ve zaten Muktedir Makropiç’in iktidarını perçinlemek için bizzat uydurduğu Yol dini ile şahsının yeryüzündeki temsilcisi olduğu Tanrı Ol;  mukaddes broşürdeki “Erkek baldır, kadın maldır, bal için cenneti bekle, dünyada mala daldır” ayetiyle, homoseksüel ilişkiyi yasaklıyordu. 

Ama yasak meyve, okyanuslarda yüzen tüm kara parçalarında olduğu gibi Mikronezya’daki insan partiküllerinde de ters tepiyordu. Minik adadaki karnı tok, yani Yolcu ve Yollu demografya bal yasağını delmek için şaha kalkarken karnı boş nüfus da mala bala bakmadan canlı cansız ne bulursa dalmaktaydı. 

Ulu Çoban tinsellikte yolsuz, cinsellikte yollu olunmasına çok dikkat eder, yakın yoldaşları arasında homoseksüel barındırmazdı. Ama en yakınında tuttuğu, hatta yanından ayırmadığı, çünkü gizli kasası Yale Multilock’un gizli eşcinsel olduğundan kuşkulanıyordu.

Tam da bu kuşku sürecinde, Mikronezya müstebidi Makropiç’in takımadaların en büyüğü Makronezya’ya yılda birkaç kez yaptığı gibi ve tabii ki Şeş Taahhüt Kumpanyası’ndan söğüşlediği ihale komisyonlarını transfer etmesi gerekti. Tabii ki nakitten oluşan “kutsal sakal” parası, iki Luvi Viton sandığı, yani epeyce yük tutuyordu. Muktedir Makropiç bu yükü alelade kuryelere emanet edemezdi.

Mikronezya’dan Makronezya’ya para transferleri büyük bir kayık ve tek kürekçiyle gerçekleştirilirdi. Sus payı verilen kayıkçıya hem güvenilir hem güvenilmezdi. Güvenilirdi, çünkü yıllardır Saray’a sadakati denenmişti. Güvenilmezdi çünkü adam feci yakışıklı ve onulmaz bir çapkındı. Makropiç’in transferlerinden arta kalan zamanlarda kayığına binenin kadın olsun, erkek olsun cimasız indiği görülmemişti. 

Ulu Çoban, gizli kasası Yale Multilock’a “Kayığa sen de binesin!” dedi. Bir taşla iki kuş vuracak, hem transferi emniyete alacak hem de yoldaşı Yale’nin eşcinsel olup olmadığını açığa çıkaracaktı. Uyarmayı da ihmal etmedi: “Ancak kayıkçının namını biliyorsun, günaha girmeden inmeni öğütlerim!” 

Yale Multilock, kendine güvenirdi. “Endişe etmeyin, Ulu Çobanım. Bindiğim gibi inerim” deyip topuk çaktı.

Gece yarısı, iki Luvi Viton sandık kayığa taşındı. Yale Multilock da sandıkların ortasına yerleşip birini bir bileğine, ötekini bir bileğine kelepçeledi. 

Yakışıklı kayıkçı, asıldı küreklere.

Okyanusta hafif bir esinti vardı, gökyüzünde mehtap. Kayıkçının gömlek düğmeleri açık, boynunda Tanrı Ol muskası, bileğinde deri bileklikler, küreklere asıldıkça pazuları kabarıyordu. 

Yale Multilock, arada kayıkçıya kayan gözlerini hemen kaçırıyor; yine de hafifçe terleyen kaslı vücudunu, içini gıcıklayan sert yüz hatlarını, erkeksi güzelliğini görmezden gelemiyordu. 

Adam gerçekten çok çekici ama iç geçirip tepeden tırnağa arzuyla ürperen Yale Multilock da baştan çıkmamaya kararlıydı.

Makronezya kıyılarına yaklaşırken yakışıklı kayıkçı her kürek çekişinde “Derleer, derleer” diye söylenmeye başladı. 

Kabaran nefsiyle mücadele halindeki Yale Multilock, önce duymazdan geldi. Ancak küreklerin suya dalışına eşlik eden “derler” çoğalınca, dayanamayıp, adeta iç mücadelesini bastırmaya yönelik bir hiddetle, adamı “Ne derler be? Ne konuşuyorsun kendi kendine?” diye azarladı.

Çapkın kayıkçı, gözlerini Yale Multilock’un gözlerine kilitleyip güldü:

“Derleer, derleer... Sen bu kayığa bindin ya, versen de derler, vermesen de verdi derler!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları