Müjdat Gezen

Uğur Dündar

11 Temmuz 2022 Pazartesi

İzmir’deki evinin bahçesine bin yıllık bir zeytin ağacını teknik kepçelerle aktarıp dikmiş. Altına da o ağacı benim uzun yıllar önce, yani açıkçası bin yıl önce küçücük bir fidanken ektiğimi yazmış. Birbirimize yaklaşık iki yüz yıldır böyle takılır dururuz. Ne güzeldir dostların, arkadaşların, birbirlerine onca yıl sevgi ve saygıyla bağlı olmaları. Dava açmışlar Uğur’a bir aktarımı için. Suçluyu övmekten... Yaşamı boyunca suçlularla uğraşan birine böyle bir şey yapınca tutmuyor tabii... Adamın bütün yaşamı dürüstlük üzerine kurulmuş. İki yudum içki içmek istese: “Yanlış anlaşılır” deyip içki masasında meyve suyu içen biri böyle haksız bir durumla karşılaşınca, o değil ama ben üzülüyorum. Ayıp. Yarım asır bu topluma hep iyileri ve güzellikleri sunmak için çabalamış birine bunu yapmayın. Zaten kala kala on bir ayınız kaldı, o zamanı da böyle şeylerle tüketmeyin. Bak motorin uçtu, dolar gitti, file dolmuyor. Bunlarla uğraşın siz. Uğur’la kim uğraştıysa, bugün adı sanı anılmıyor  ama bizimki dimdik ayakta. Bak, yarım saat önce yine akaryakıta zam geldi ama memur ve emekli maaşları emekliyor. Siz bunları çözün. Gerisi lafügüzaf...

ABİM GİTTİ...

Ayrılışından üç gün önce idi. Telefonda bana: “Keyfim yok” demişti. İlk kez duyuyordum ondan böyle bir sözü. Biz hep olumlu konuşurduk onunla. Betül de aynı şeyi söyleyince doktorum Gündüz hemen Kadıköy’den atladı gitti, Etiler’e. “Pek iyi görmedim” dedi bana. Aynı gece yarısı bir el bile sallamadan çekti gitti. Oğlu Murat geldi İngiltere’den: “Abi, babamın yanağını okşadığım zaman benim elimi sıkardı” dedi. “Dün yine yanağını okşadım, ama sıkmadı elimi... İnanmak istemiyorum” dedi. Ağlaştık. Kaan da alışamıyor, Betül de...

Zaman zaman sizlere birlikte geçen güzel zamanlarımızdan söz edeceğim. Onu daha yakından tanımanızı isterim. Harika bir ressam olduğunu, çok yararlı şeyler yaptığını, oyunculuğunun yanında, nasıl iyi yürekli bir adam olduğunu size ara ara anlatmaya çalışacağım. Es geçersem, lütfen bana hatırlatın. Unuttuğumdan değildir, unutamadığımdandır...

ONLAR SAYESİNDE

“Buraya bıraktığınla, dünyaya bıraktığın çok farklıdır.” Bu antika söz bana ait. MSM’nin, tiyatronun, yazlık evimin tuvaletlerinde duvara asılı, kibar bir çerçeve içinde. Evet, tuvalete bıraktığımızı herkes yapıyor nasıl olsa. Doğal bir şey bu. Ama dünyaya bıraktığımızı yapanlar özel insanlar. Marconi gibi, Edison, Ford, George Stephenson, Bird, buraya isimlerini sığdıramayacağım kadar, Madam Curie, Robert Koch gibi, ya da Fatih Sultan Mehmet, Mustafa Kemal Atatürk gibi, türü genişletirsek işin içinden çıkamayabilirim... Yani dünyada iz bırakanlar gerçekten insanlık yararına çok büyük işler yapmışlardır. Bizler onların nimetlerinden asırlar sonra bile yararlanıyoruz. Fatih sayesinde İstanbul’un nimetlerinden, Atatürk sayesinde bu ülkede yaşıyor olabilmekten, Edison sayesinde ampulden ve adını andığım, anamadığım pek çok yararlı olmuş insandan dolayı pek çok şeyden yararlanıyoruz. Bizim mesleğimize gelince: Yaşadığımız sürece insanları mutlu edebilmiş isek, veda ettikten sonra da yine birkaç film veya kitapla mutlu etmeye devam edebiliyorsak, ne mutlu. Yani anlayacağınız tuvalete bıraktıklarımız, dünyaya bıraktıklarımız ve bırakacak olduklarımızla çok farklı. Bu çiftçi Hasan Efendi için de, teknisyen Ali Usta içinde aynıdır. İlle de bir icat yapmak gerekmiyor. İlelebet kalıcı olanlar ise hep yaşayacaklar. Onlar üstün insanlardı. Biz, aradan idare edenlerdeniz.

NASREDDİN HOCA’NIN BAĞLAMASI

Aceleyi yavaş yapmayı geç öğrendim. Bazı konuları iki kere düşünmek yerine, ani kararlar verdim. Çoğu kez başarılı oldu bu. Ama bazen de öyle çuvallattı ki, zararı dokundu. “İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde de odur.” Tamamen yanlış bir yaklaşımdır bu. Bir kere içinde bulunduğunuz aile yapısı, kültür, gelişim, fizik, bunların tümü değişim içerisindedir. Çünkü insan değişen ve değiştiren bir varlıktır. Yoksa bunun aksi olsaydı bir milim ilerlemezdik. Cep telefonu, renkli televizyon diye bir şey yoktu. Çok daha fazlası sayılabilir. İcatları yapanlar çoğu kez iki kereden fazla düşünürler. Hatta yüzlerce kez düşünüp, deneyip, öyle buldukları bilinir. Hadi daha gerçekçi olalım, eski gücüm yok. Belki o denli hızlı olmamın nedenlerinden biri gençlikti. Şimdilerde yaşın getirdiği yan etkiler beni biraz daha, durarak düşünmeye yöneltmiş olabilir. Bilemiyorum, belki de edindiğim deneyimler, böyle yaptı beni. Böylesi daha iyi diye bakıyorum olaya. İnsan yedisinde ne ise, yetmişinde o değildir. Gelişir, oturur, düşüncelerini süzgeçten geçirir. Benim eksiğim Nasreddin Hoca’nın bağlama çalmasına benzer: 

Hoca almış eline bağlamayı çalıyor. Ama el hep aynı yerde. Karısı: “Hoca, ben gördüm, bu sazı çalanlar ellerini aşağı yukarı gezdiriyorlar, sen ise hep aynı yerde çakıldın kaldın” demiş. Hoca cevap vermiş: “Onlar benim bulduğum yeri arıyorlar.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Elif 9 Aralık 2024
Hastaneler 2 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları