Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bir aşk, iki kent, tek deniz

07 Kasım 2021 Pazar

Trieste-İstanbul diye bir kitap yapmıştık beraber 2000’lerin başında.

Aylarca çalıştık o kitap için. 

Özel mi özel fotoğrafçılar geldi. İtalya’nın yaşayan en ünlü yazarlarından Claudio Magris, Trieste’yi bu harika yayın için kaleme aldı. Ben İstanbul’u anlattım. Eşim Gian Paolo da “İki kent, tek deniz” başlığını verdiği girişte şunları yazdı: 

“Yazarlara, bana ait olduğunu düşündüğüm iki kent ve yaşamımın iki kadınına, Trieste’li annemle, İstanbullu eşime duyduğum sevginin eseri olan projemi yaşama geçirdikleri için teşekkür ederim.”

Bu sözlerin gerçek derinliğinin ve anlamının ayırdına onun ölümünün ardından vardım.

Ölüm her şeyi böyle yeniden kalibreleyip sil baştan yerli yerine oturtuyor. 

Onu İstanbul’a getiremeyeceğim için sonunda gidip annesinin toprakları Trieste’ye bıraktım. İstanbul’da 40 yıl önce başlayan aşkımız böyle bitti. 

Öncesi uzun acılı bir veda oldu, sonrası da yas...

TSUNAMİ SAHİLİNDEN AÇILAN GEMİ

Joyce Carol Oates “Bir Dulun Hikâyesi/A Widow’s Story” adlı kitabında bu derin yası şöyle anlatıyor:

“Sahile vuran kasırga atıkları arasında uzaklaşan bir yelkenli ya da gemiyi izler gibiyim. Işıl ışıl aydınlatılmış gemiden sesler, müzik ve kahkahalar yükseliyor. Kıyıdan, bulunduğum fırtına atıkları arasından gemiye el sallasam ne olur, sallamasam ne olur? Kimse ayırdında olmaz. Gemi denize açılıyor!”

Kıyıdan uzaklaşan gemi, yaşamın alegorisi. Yetişkin yaşamınızı birlikte geçirdiğiniz hayat arkadaşınızı yitirdiğinizde, kendinizi böyle yamacınızdan uzaklaşıp giden hayat karşısında kıyıya vuran bir enkaz gibi hissediyorsunuz.

O enkazda neler yok ki? 

Anılar, duygular, ortak düşler, planlar, projeler, umutlar, paylaşılan güzellikler, hoşluklar, üzüntüler, rutinler, yarım kalan arzular... Fırtına enkazında hep bunlarla baş başa kalıyorsunuz. 

Enkazın içinden çıkamama halini, yasın sürdükçe sürmesini eşimi kaybettiğim son bir buçuk yıla yakın sürede çok düşündüm. 

Her şeyden önce “ateş düştüğü yeri yakıyor”.

“Acınızı paylaşıyorum” lafı koca bir masal. Kimse kimsenin acısına ortak olamıyor. Kalıp laflar bunlar. 

En nefret ettiğim bir başka kalıp laf: “Hayat devam ediyor.” 

Hayat benim için değil, kaldığı yerden başkaları için devam ediyor. Oates’ın benzetmesiyle en yakınlar dahi süratle “sahilden demir alan ışıklı gemiye” atlayıp yola koyuluyorlar. 

Geminin arkasından geride bir siz bakakalıyorsunuz.  

“Yas”, bu yüzden en kişisel, en özel, en paylaşılamaz ve başkalarınca en erişilmez duygu. 

Derinliği, kişisel derinliğiniz ve gidenin yaşamınızda kapladığı yerle doğrudan ilintili. 

HATIRALAR DAĞITILABİLİR Mİ?

“Zaman her şeyin ilacıdır” lafı da gene başka bir boş hikâye.  

Zaman içinde eriyen ve çözülen bir toz değil keder. Erimek yerine sizi eritiyor. Beklenmedik oranda enerji gerektiriyor ve yoruyor. En sıradan günlük eylemler bile umulmadık enerji istiyor. 

Yastığa baş koyup saatler boyu tavana baktığınızda uyumak için dahi kendinizi çaba harcarken buluyorsunuz. 

Bir çeşit “yaşam disleksi”si gibi yas: Hayatı yeniden okumak ve yazmak, geçmişe takılıp kalmamak için devamlı debeleniyorsunuz. Zaman, olsa olsa acıyı idare etmeyi öğretiyor insana. 

Gene de sonu hiç gelmeyen bir özleme hâkim olamıyorsunuz. Beklenmedik anlarda önünüze çıkan sahipsiz kişisel eşyalar, yürek deliyor: Çekmecedeki bir gözlük, ilaç dolabındaki bir reçete, kitaplar arasından kayıp düşen bir el yazısı, komodinin gözünde kalmış bir anahtar ya da hâlâ işleyen bir kol saati sizi yeniden tsunami sahiline vuruyor. 

Eşimin eşyalarını dağıtırken bana yardımcı olan sevgili emektar Döndü’nün sözleriyle bitirmek istiyorum yazıyı: 

“Hadi gömlekleri, takımları, kravatları dağıttın; hatıraları ne yapacaksın? Hatıraları da dağıtabilecek misin?”

Hatıralar dağıtılmıyor sevgili dostlar. Hayatın kaçınılmaz gerçeği ölüme kafa tutan biricik güç onlar, anılar ve bellek. 

En zor zamanlarımda çok büyük sabır ve anlayışla bana destek olan tüm Cumhuriyet ailesi ve sevgili okurlarıma teşekkür ederken yeniden merhaba. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Emevi Camisi’nde namaz 15 Aralık 2024
‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları