Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Birinci Dünya Savaşı’nı Anımsarken

26 Haziran 2014 Perşembe

Dünya televizyonlarında fırtına estiren bir İngiliz dönem dizisi var: Downton Abbey
Bilmiyorum rast geldiniz mi?
Downton Abbey”, ’70 lerdeki Yukardakiler Aşağıdakiler/Upstairs Downstairs’in bir başka versiyonu…
Türkiye’de TRT’nin tek kanaldan ibaret olduğu yıllarda, siyah beyaz ekranda vaktiyle tutkuyla izlediğimiz BBC yapımı “Yukardakiler Aşağıdakiler”i çağrıştırıyor…
Görkemli “Downton” malikânesinde yaşayan soylu Crawley’ler ve onlardan çok daha kalabalık ve renkli olan hizmetkârlar, “aşağıdakilerin dünyasını anlatıyor…
Dizinin açılış sahnesinde sabahın kör vakti, Downton”ın tüm katları ve odalarına çekirge hızıyla dağılan “hizmetkârlar ordusunu” görüyorsunuz…
Aslında büyük, tarihi bir otele yetecek kadar geniş olan bu müthiş kalabalık ekip yalnızca Lord Crawley ve eşi ile, evlenme çağına giren üç kızı: Lady Mary Crawley, Lady Edith Crawley, en genç, en isyankâr küçük kız Lady Sybil’e hizmet ediyor.
I. Dünya Savaşı’nın arifesinde başlayan dizi, göz alıcı dekorları, kostümleri, atmosferleri, diyalogları ile izleyiciyi bağlıyor…
Türk dizilerinin tamamının aksine… “karakterler öykü boyunca sürekli gelişme gösterdiği” için izleyicilerin “merak dozu” hiç azalmıyor…
Sırf İngiltere’de 10.5 milyon tutkulu müptelası olan bir diziden bahsediyoruz…

Şeytan icatlarının doğuşu
Başarılı her dizide “olmazsa olmaz” sayılan bu öğelerin ötesinde, “Downton Abbey”i “özel kılan bir başka şey daha var: İlgi çeken ABD dizisi Mad Men/Çılgın Adamlar gibi tıpkı, bir dönemin arka planını çok iyi aktarması…
Dizinin ilk bölümleri, I. Dünya Savaşı’ndan iki yıl önce batan “Titanik” ile başlıyor…
Titanik”, 16 milyon insanın ölümüyle sonuçlanacak olan “muazzam savaş badiresinin” haberciliğini yapan çok sembolik bir metafor aslında…
1912’de buzula toslayan “Titanik” misali, dünya kara deliğe sürüklenmek üzere…
Downton Abbey işte batmaz sanılan “Titanik”le başlayan ve I. Dünya Savaşı’ndan… II. Dünya Savaşı öncesine uzanan, bütün bu efsane yılları kapsıyor.
Bildiğimiz modern dünyanın baştan sona neredeyse bu yıllarda şekillendiğini görüyoruz.
Crawley’lerin de bir ferdinin yitirildiği “Titanik”in haberi, “Downton”a “telgraf”la ulaşıyor...
Telgraf artık kanıksanmış… ama kısa süre sonra elektrik” ve ardından “telefon”un malikâneye gelmesi… olay oluyor.
Gözlerini kamaştırdığı için elektrikli lambalarına bakamayan dizinin en hazırcevap ve muhteşem karakteri Grantham kontesi büyükanne -Maggie Smith- öyle ki “Bu ne böyle!” diye şeytan icatlarından yakınıyor; “Kendimi (kurgu bilimci!) H. G. Wells’in romanında hissediyorum. Ama gençler ne rahat!

Yenilikle geleneğin çarpışması
1800’lerin ilk yarısında, Kraliçe Victoria çağında doğan “Grantham Kontesi”, dizinin “değişime direnen tek karakteri…
Çağı silkeleyen “yeniliklere”, “yukardakileraşağıdakiler uyum sağlarken, kontes geçmişte kalan eski dünyayı ve kimsenin artık iplemediği gelenekleri” simgeliyor.
Elektrik, telefon derken “Crawley ailesinin kaderini damgalayan “otomobiller” de “değişmez sanılan “Downton”daki âleme dramatik olarak giriyor.
İngiltere’nin kasta benzer “sınıf düzeni”ni gevşeten “Birinci Dünya Savaşı”nın fırtınalı yıllarında, şoför olarak aileye giren İrlandalı bir genç, Crawleyler’in küçük kızı Sybil’i ayartarak onunla “evleniyor!
Bir başka damat, bizzat “direksiyondayken”, bir “araba kazasında” ölüyor.
Zarlar böyle yeniden atılırken, işler kızların başına düşüyor; büyük kız, Downton topraklarının yönetiminin başına geçiyor; ortanca, malikâne dışında çalışmaya ve bir gazetede “yazı yazmaya başlıyor; “aşağıdaki” kadınlar arasında dahi “daktilo öğrenerek “sekreterliğe” atılanlar oluyor…
I. Dünya Savaşı’nda, kadınların “cephe arkasında hemşirelik vs. gibi yardımcı görevlerde çalışmaya başlamasıyla birlikte, “kadın hareketi doğuyor. Ve her sınıftan kadın ev dışında çalışabiliyor.
Buna paralel olarak erkeklerle “eşit oy” hakkı isteyen devrimci “suffragette” mücadelesi başlıyor.
Bugünkü kadın haklarının temelinin, “eski kıta” da bu dönemde; kadınların sosyal, kültürel engelleri yıktığı I. Dünya Savaşı’nda atıldığını görüyoruz.
İşveren-emek ilişkileri, gazetelerin kadınlara açılması, sosyal bilinçlenmenin derinleşmesi, kadınların uyanışı… bu dönemde oluyor.
Downton Abbey” tam şu sırada 100. yılını idrak ettiğimiz I. Dünya Savaşı dönemine ait çok şey söyleyen, anlatan bir dizi
Hemen aynı dönemi konu alan ve yaz için ekranlara veda eden Kurt Seyit ve Şura için aynı şeyi söyleyebilir misiniz?
Çok sayıda Rus’u Türkiye’ye savuran büyük Rus devriminin ve İstanbul’un işgalinin yaşandığı altüst oluş sırasında, mutfakta yalnız kadın dedikodularına tanık olduğumuz “Şeref Otel”in duvarları ardındaki “makrokozmos”ta acaba neler oluyordu?
Matbuat, entelektüel yaşam, kadınlar… işgal İstanbulu’ndan sözgelimi nasıl etkileniyordu?
Bunlar dizide var mı?
Yok.
Ya ne var?
Her zamanki gibi bol bol entrika ve bunaltıcı sıklıkla birbirlerine “Seni seviyorum” diyen kahramanlar…
Tarih yazan o kritik yıllara “Downton” gözlüğüyle bakan bir “Kurt Seyit” çok ilginç olabilir, çok farklı bir ilgi yaratabilirdi…
Dönem dizisi sırf oyunculara -heyhat!- “gardırop dizmekle olmuyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Emevi Camisi’nde namaz 15 Aralık 2024
‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları