Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fazıl Say ve Rejimin Adı...

25 Ekim 2014 Cumartesi

Totaliter rejimlerin tarihi, sanatçılara ve düşünce adamlarına yapılan zulmün de tarihidir aynı zamanda.
Berlin Duvarı öncesi” dönemi yaşayan herkes bilir ve hatırlar…
Sovyet rejiminde sanat tamamen ideolojikti…
Rejime koşulsuz boyun eğecek insan yetiştirmek, yönlendirmek ve şartlamakla görevliydi.
Yeni Sovyet insanını” yüceltmeyen, komünist dogmalara katkı yapmayan, propagandanın emrine girmeyen sanat, sanat değildi.
Rejim tarafından bunlar “parazit” görülür veya “sapkınlık” şeklinde değerlendirilir; en sert ve en şiddetli yöntemlerle bastırılırdı.
Totalitarizmin yasalarına boyun eğmeyen ve özgür irade/ifadeyi seçen aydınlar sistemli olarak aşağılanır, tehdit edilir, çalışma olanaklarından yoksun bırakılır, her şekil karakter katline uğrar; soluğu ya Sibirya “Gulag”larında alır ya da “Batı”ya sığınmak zorunda kalırlardı.
Gulag sisteminin” iç yüzünü anlatan Nobel ödüllü yazar Aleksandr Soljenitsin’in maceraları; ’70 ler ve ’80’leri benim gibi görüp yaşayan herkesin hâlâ hatırındadır.
Sovyet sanatçı baskısının cisimleşmiş adlarından olan Kirov Balesi dansçılarından Nureyev’in ünlü “Batı”ya kaçışı keza, Soğuk Savaş’ın en unutulmaz, ölümsüz öykülerindendir…

Vatansız kalan dâhiler
Beri taraftan faşizmin uyguladığı sanatçı baskısı da Sovyet zulmünden farksızdı.
O dönemi yalnız filmler, kitaplar, belgesellerden izledik ama biliyoruz.
Almanya’da Hitler’i yaşayıp kaçacak delik aramayan büyük sanatçı/fikir/bilim adamı neredeyse yok gibi.
Hele hele Yahudi kökenli ise.
Dâhi fizikçi Albert Einstein örneğin…
Baskıcılığın eksiksiz çözümlemesini “Totalitarizmlerin Kökenleri” ve “Kötülüğün Sıradanlığı” isimli başyapıt kitaplarında anlatan kadın düşünür Hannah Arendt
Alman dili edebiyatının en muhteşem yazarlarından Thomas Mann
Son dönemde adından sıklıkla bahsedilen ve yeniden keşfedilen Avusturyalı yazar Stefan Zweig
Sinemanın unutulmaz yönetmenlerinden Fritz Lang ve Billy Wilder…
Mimari tarihine altın harflerle adını geçiren Walter Gropius
Psikanalist Erich Fromm
Düşünür Leo Strauss
Tiyatro yazarı Bertolt Brecht
Ressam Max Ernst
Hep baskı nedeniyle vatanları Almanya’yı, Avusturya’yı bırakıp gitmek zorunda kalmışlar…

‘Farklı’ya yönelen şiddet
Bu olağanüstü aydın/sanatçılar arasında komunizm ve faşizmin; iki rejimin türbülansını yaşamak talihsizliğine düşenler de var.
Gerçeküstücü ressam Marc Chagall mesela…
Sovyet devriminden sonra Paris’e yerleşmiş…
Nazi işgali sırasında orada da hemen “uyumsuz sanatçı” bellenmiş ve Atlantik’i geçerek ABD’ye kapak atmak zorunda kalmış…
Chagall’ın da tabi tutulduğu Nazi baskısını, Wikipedia şöyle özetliyor:
Naziler gücü ele geçirir geçirmez; modernist sanata’ savaş açtılar. Entelektüel, Yahudi, yabancı ya da zor anlaşılan veya sosyalist düşünceye yakın olabilen; soyut, ekspresyonist, kübist, gerçeküstülük (akımlarını) Picasso’dan Matisse’e hedefe oturttular. (Tehlike arz eden yenilikçilik) yerine sadece geleneksel Alman gerçekçiliğine hitap eden, milliyetçi ve hemen düzayak kavranan sanat istiyorlardı...”

Hedef ‘yeni insan’ şartlaması
Yeni insan”ı eğitmek/şekilllendirmek sevdasına kapılan rejimler ilk iş işte böyle sanatı “tek tipleştirmenin” peşine düşüyor.
Tek tip kalıba uyum sağlamayan/uymayan “sanatçı”; dünyanın isterse en sıra dışı, yaratıcı ve yetenekli ismi olsun; rejim katında önem taşımıyor.
Aksine her eziyete müstahak görülen bir “halk düşmanı” sayılıyor.
Yeni Türkiye”yi yaratmak misyonuna sahip çıkan Ankara da öyle görünüyor ki, bundan böyle bir “tek tip sanat” ve “tek tip sanatçı/ insan” yetiştirmek peşinde.
Türkiye’nin çıkardığı ender uluslararası sanatçılardan biri olan Say, bu yüzden eşine neredeyse yalnız totaliter rejimlerde rastlanan bir baskıya maruz kalıyor.
Türk Mozart’ı yargılanıyor” şeklinde başlıklarla dünyaya Hayyam davasında haber olan değerli sanatçı önce açıkça hedef seçilip yıpratılıyor.
Arkadan adı festivallerden çıkarılıyor…
Giderek konserleri, eserleri sansürleniyor…
Neden?
Çünkü Say “yeni Türkiye” dayatmasını kabul etmiyor.
Yeni Türkiye’nin yeni insanı” kalıbına girmiyor, dayatmaya taviz vermiyor.
Bu kodlara uymadığı için “uyumsuz sanatçı”, kişilik ve kimlik mertebesinde ele alınıyor.
Tıpkı totaliter rejimlerde olduğu gibi.
O rejimlerin hepsi ne var ki sonunda tarihin çöplüğüne gitti.
Tek tipleşmeye” ilk günden bayrak açan, boyun eğmeyen büyük sanatçılar ise hâlâ yaşıyor.
Dünya döndükçe ve var oldukça da yaşayacaklar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Emevi Camisi’nde namaz 15 Aralık 2024
‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları