Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Irak Savaşının 10. Yılı
Bu ay Irak’ın işgalinin 10. yılı. Küresel köy televizyonlarında konuyla ilgili programlar birbirini izliyor…
CNN enkırı Jim Clancy’nin geçende bir programına takıldım.
Irak savaşını bizzat yerinde izlemiş olan tanınmış gazeteci, aksanından İngiliz olduğunu tahmin ettiğim bir diplomatı karşısına almış soruyordu:
“Peki ama neden? Madem kitle imha silahları bahanesi ve El Kaide bağlantısı yalandı … niye bu savaş çıktı? Niye Irak’ı illa işgal etmek istediler? İşgalin gerçek nedeni neydi?”
Lafı geveleyen diplomat, “Bunu bilemem. Soruyu, kararı tepeden inme biçimde alan Bush ve İngiltere Başbakanı Tony Blair’e sormanız lazım”… yanıtını verdi.
İnanılır gibi değil.
On yıl geçmiş… Savaşın “neden çıktığı” hâlâ layığıyla anlatılamıyor.
İlk Körfez savaşının nedeni örneğin açıktı, Saddam Kuveyt’e saldırmıştı!.
İkinci savaşın gerekçesi, meleklerin cinsiyeti gibi belirsiz…
On yıl öncesinde ekranda mercek altına tutulması gereken sorular; insanı çileden çıkaran bir hafiflikle hâlâ “Sahi yav biz bu savaşa niye girmiştik?” tonunda zikrediliyor.
Yüz binlerin yaşamına mal olan, milyonları evsiz bırakan dehşetengiz bir “savaş”tan söz edilirken; hâlâ sadece vaktiyle öne sürülen yalanlar üzerinden konuşuluyor. Ortadoğunun yeniden dizaynını gerektiren gerekçeler irdelenmiyor.
Irak savaşı deyince akla ilk gelen unsur, bu nedenle “yalan” oluyor.
Irak savaşı tanıklığını yaptığımız yakın tarihin açıkça yalan üzerine inşa edilmiş en aşağılık savaşı bu yüzden!
Ezan sesinde bomba yağmuru
Bölgede yaşayanlar için “on yıl”, on yıl değil bir asır gibi geçti. Çünkü bildiğimiz her şey, referanslarımız değişti. Taş taş üstüne kalmadı desek yeridir...
Barış yürüyüşleri, savaş karşıtlığı yapan silah denetçileri, diplomasi hazırlıklarına sahne olan BM toplantıları, Chirac-Bush kapışması falan derken bir sabah, -saat 4 sularında- “Bağdat’ı vuran bombalarla” daha önce hiç tanımadığımız bambaşka, sürreel bir dünyaya uyanmıştık.
Yeşil bir ışığın aydınlattığı Bağdat kubbeleri ve palmiyeleri arasından kulakları sağır eden bir gümbürtü ile seyreden “akıllı bombalar” resmi binaları, sarayları, bakanlıkları çıra gibi tutuşturuyor; camilerden bombalara “ezan sesiyle” karşılık veriliyordu.
Irak savaşı denince gözlerimin önüne gelen ilk imaj böyle bomba yağmuruna ezan sesiyle yanıt veren camiler oluyor.
O ilk “şok ve dehşet” görüntüleri ardından günler boyu TV’lerde çöl fırtınaları arasında, bize savaşı anlatan “embedded gazeteciler” izlemiştik.
Irak macerasının unutulmayan bir mirası da medya dünyasına bıraktığı bu “iliştirilmiş/embedded gazeteci” kavramı olmuştu. “Embedded gazeteciler” savaşın neden çıkmış olduğunu baksanıza hâlâ tespit edemiyor!
Mezhepçilikle biçimlenen bölge
Sekiz yıl sekiz ay Irak’ta kalan ABD; “demokrasi getirmek” şöyle dursun bölgeye sonuçta sadece mezhep kavgası getirdi.
Irak savaşının en iddialı propagandalarından biri de malum, Saddam diktatörülüğünden kurtarılan Irak halkına “ABD yapımı demokrasi armağan etmekti”…
ABD’nin Irak’ı işgali ardından yalnız Irak’ta değil bölge boydan boya aksine etkisi her geçen gün daha fazla hissedilen, mezhep çekişmeleri içine düştü. Irak, İran, Suriye, Körfez ülkeleri ve Türkiye üzerinden bugün de süregiden keskin bir Sünni-Şii ayrışması kamplaşması gerçekleşti.
Bu mezhepsel fay üzerinden; Şii İran, Irak savaşından en kazançlı çıkan ülke oldu.
Saddam’ın sonunda kendisine pay biçen Tahran yönetimi; çok sayıda gözlemciye göre sırf benzer bir ABD saldırısına eli kolu bağlı muhatap kalmamak adına “nükleer atılımına” hız vermek suretiyle tepki gösterdi.
Irak’ın işgali Tahran’ın bölge üzerindeki nüfusunu artırdığı gibi İran’ın nükleer iddiasını da bu şekilde güçlendirdi.
Demokrasi ihraç ederken bize kalmadı
“Bölge liderliğine talip” iki ülke İran ve Türkiye arasında rekabet zaman içinde bu meyanda alttan alta güçlendi.
Irak savaşından eli güçlenerek çıkan İran’a karşı; “Ortadoğu’ya model olma” iddiasındaki Türkiye de, Arap Baharı sürecinde etkisini artırdı.
Ancak “Araplara demokrasi ihraç edelim” derken bizim elimizde burada ihraç etmek istediğimiz o şeyin aslından hiç kalmadı…
Örnek olmak istediğimiz Ortadoğu ülkeleriyle giderek daha çok benzeştik. Onlar bize benzeyip bir nebze özgürleşeceğine; biz gerçek bir Ortadoğu ülkesine yakışır biçimde dört başı mamur bir korku imparatorluğuna dönüştük. “Başkanlık sistemi” ile bu dönüşümün taçlandırılmasıyla; “Ortadoğulaşmamızı” elhamdülillah tamamlamış olacağız…
Vaktiyle Bağdat’a düşen bombaları izlerken on yılda o bombaların bizi buralara getireceğini hiç tahmin eder miydiniz?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!
- İkinci elde 'Suriyeli' hareketliliği