Nilgün Cerrahoğlu
Nilgün Cerrahoğlu nilgun@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Vesayet

22 Ocak 2023 Pazar

İran, Mahsa Amini isyancılarını ipe çekme furyasında Hatami döneminin eski savunma bakanı yardımcılarından Alirıza Akbari’yi de asıverdi.

Akbari, aynı zamanda İngiliz vatandaşı olduğu için Londra’dan tepki geldi.

Başbakan Sunak, insanları darağacında sallandırmanın “insan haklarını tanımayan barbar rejimlerin işi olduğunu” söyledi.

İran’dan yanıt gecikmedi. Spare/Yedek isimli anı kitabında Afganistan’da Apachi helikopterlerinden ateş ederek 25 Taliban cihatçısını yere sermekle böbürlenen Prens Harry’ye atıfla şu salvo yükseldi:

“Savaşta öldürdüklerini ‘oyun tahtasından satranç taşı çıkartmak’ olarak gören, bundan hicap duymayan ve savaş suçu olarak değerlendirmeyen kraliyet mensupları Britanya’sından insan hakları dersi alacak değiliz.”

Tencere dibin kara, seninki benden kara!

İran’ın “Harry bağlamlı” tespitleri her ne kadar isabet içerse de bunlar, Tahran rejiminin sıraya dizdiği idamlarla çiğnediği bir “insan hakları” sorunu olduğu gerçeğini değiştirmez.

“Evrensel insan hakları” diye bir olgu var.

İran’ın bu alandaki müktesebatı, Harry’nin rezillikleri ile değil; “evrensel insan hakları” karnesi ile değerlendirilir. 

İran ne ki bununla ilgili değil; Londra’ya “Aynaya bak” diyor; “Kendi savaş suçlarına bak ve idamlarıma karışma.”

Konuyu böyle mecrasından saptırıp; “Konuşana bak!” demagojisine dökmeye, moda jargonla “whataboutism” deniyor. 

“Sen, ben” derken mevzu unutuluyor; demagoji köpürtüldükçe sadede gelinmiyor. Maksat da bu... 

ECONOMİST TÜRKİYE SAYISI

Economist’in “Erdoğan İmparatorluğu” başlıklı özel Türkiye sayısına tepkileri izlerken hatırladım bunları.

Dergi sosyal medyaya düşer düşmez beklenen tespitler yapıldı: “İngiltere kendine baksın!” denildi: “Enerjisini Brexit sorası ekonomik, siyasi krizlere, kraliyet ailesinin skandallarına harcasın!” Hoş geldin Tahran. 

Örnekler uzatılabilir ama İbrahim Kalın’ın “milletin hür iradesini vesayet altına almaya çalışan Batı basını bakış açısı” ve “propaganda, dezenformasyon, sözde/sahte gazetecilik” kapsamında yazıyı değerlendiren Fahrettin Altun’un yakınmalarıyla sınırlandıralım konuyu.

Açıklamalarda içeriğe dair neden acaba satır yok? 

Makale ne demiş? Niye “Türkiye’nin diktatörlüğün eşiğinde olduğunu” söylemiş? İddiayı nereden çıkarmış?

“Erdoğan istikrarlı olarak kurumları zayıflattı ve denge mekanizmalarını güçsüzleştirdi” diyor Economist: 

“Medyanın çoğunu dev bir propaganda aracı haline getirdi. İnterneti aktif olarak sansürledi. Kendisini eleştiren bir çok kişiyi hapse attı, buna muhalefet liderleri dahil. AKP içindeki rakiplerini oyun dışı bıraktı... İktidarda üçüncü on yılına girmeye hazırlanan Erdoğan, dev sarayında oturup ona hatalı olduğunu söylemekten korkanlara emirler yağdırıyor.”

Savlar bunlar.

“Vesayet” falan... Bırakalım. 

Yanlışsa sahte gazeteciliğin savlarını çürütelim. Değil mi ya?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

‘Belle Époque’ bitti 8 Aralık 2024
Trump, Musk ve Zweig 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları