Kendisini güçlü hisseden devletlerin sesi hemen her zaman üst perdeden çıkar. Ama gücünü özümsemiş, artık olgunluk çağına ulaşmış olan devletlerin temsilcileri daha mütevazı bir üslubu tercih ederler.
Ne yazık ki ABD’nin bazı temsilcileri, kendi ülkelerinin bir başka ülke nezdindeki sözcü ve temsilcileri kendilerini görev yaptıkları ülkelerde özel görevli daha açıkçası oradaki müstemleke valisi konumumda görüyorlar.
Böyle bir ABD büyükelçisinin Ankara’da görev yaptığı dönemi anımsarız. Adı Prof. Straus Hupe idi. Yerli yersiz Türkiye’nin içişleri hakkında mütalaa beyan erdi. Kişisel olarak belki iyi bir adamdı ama bu tavırları yüzünden antipatik bulunurdu.
Tüm bunları Başkan Donald Trump’ın Ankara’ya Büyükelçi olarak gönderdiği (zengin iş insanı) Tom Barrack’ın son üç haftaya yakın süre içinde Türkiye hakkında söyledikleri yüzünden yazıyorum.
Mr. Tom Barrack ABD’nin Ankara büyükelçiliği yanında bir de kendi ülkesinin Suriye işlerine de bakmakla görevli. İhtimal o yüzden sadece Türkiye Cumhuriyeti ile değil, Osmanlı İmparatorluğu dönemine dair de düşüncelerini saklamıyor.
Tom Barrack, “Osmanlı İmparatorluğu’ndaki millet sisteminin çok başarılı olduğunu” söyledi ve Türkiye Cumhuriyeti’ne de aynı sistemi tavsiye eder gibi konuştu. Bu Atatürk Cumhuriyetinin “üniter devlet” yapısı ve ilkesiyle taban tabana zıt bir iddiadır. Keza Tom Barrack Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturan Lozan Antlaşması’nda “Kürtler aleyhine haksızlık yapıldığı” yolundaki düşüncesini dile getirdi. Dahası, “Türkiye’de etnik ve dini farklılıklara dayalı bir sistem kurulmasını” istiyor. Ayrıca “İsrail’in Türkiye’de ulusal ve güçlü bir devletin” varlığından rahatsız olduğunu söylüyor.
Bir ülkeye hayat veren ve Birinci Dünya Savaşı ardından imzalanmış tüm uluslararası antlaşmalardan daha uzun ömürlü olduğunu, yüz yaşını tamamlayarak ispat eden Lozan Antlaşması’na dil uzatarak diplomatik nezaket ve görev sınırlarını çiğneyen Tom Barrack’a Dışişleri Bakanlığı’nın hâlâ ses çıkarmamış olması Türk Dışişleri Bakanlığı adına utanç verici bir gerçektir.
AKP iktidarı döneminde böyle bir utancı ilk defa yaşamıyoruz:
4 Temmuz 2003 günü Irak sınırları içinde Süleymaniye’de görev yapan Türk askeri birliği karargâhı, ABD’nin Irak’taki güçleri tarafından basılmış, karargâhtaki tüm subay ve erlerin başına çuval geçirilmiş ve hepsi üniformalı şekilde kamyonlara bindirilerek Bağdat’a götürülmüşlerdi.
O tarihte de başbakan olan Tayyip Erdoğan, “Efendim, askerlerimize yapılan bu ağır muameleyi protesto için ABD’ye nota vermeyecek miyiz” diye soran gazetecileri azarlamış, “Ne notası kardeşim müzik notası mı?” anlamında bir yanıt vererek onları susturmuştu.
Çok merak ediyorum:
ABD’de görev yapmış büyükelçilerimizden biri tutsa bir konferans verse ve orada, “Avrupa’dan Amerika’ya göç etmiş insanların (şimdiki Amerikalıların cetlerinin) milyonlarca yerli halkı acımasızca öldürerek onların mal ve mülklerinin, vatanlarının üstüne çöktüğünü” söylese ve o yerli halka yardım ediliyormuş gibi yapılanların yetersiz olduğunu ileri sürse başına neler gelirdi?
Mr. Tom Barrack bir de resmin arkasına baksa fena mı eder?