Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
1. ve 2. Dünya Savaşları ve Koronavirüs Savaşları - Av.Doğan SUBAŞI
Dünyayı saran koronavirüsü salgınının dünya üzerinde büyük altüst oluşlar yaratacağı; ekonomik, sosyal ve siyasal yapıları, uluslararası ilişkileri 20. yüzyılın ilk yarısında iki kez yaşanan dünya savaşları gibi etkileyeceği ve değiştireceği öngörülüyor, söyleniyor.
Eskiden söz konusu savaşlardan “paylaşım savaşı” olarak da söz edilirdi. Bu ifade, paylaşımın savaşlar yoluyla yapıldığı anlamına geliyordu. Günümüzde, ülkelerin birçoğu, her biri kendi başına dünyayı bütün insanlar için yaşanamaz hale getirebilecek silahlara sahip. Öyleyse yeni paylaşımların bu silahların kullanılacağı savaşlar yoluyla gerçekleşmeyeceği düşünülebilir. Bu durumda, insanlığın önüne çıkacak “yeni paylaşım”ın hiçbir ülkeye atfedilemeyecek bir yoldan, örneğin küresel düzeyde etki gösteren doğal bir felaket -örn. bir virüs!- yüzünden meydana gelmesi, hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Korona salgınının “dünya savaşı” etkisi yaratacağı önermesi doğruysa, salgın sonrası dünyayı tarif edebilmek için, her iki dünya savaşının sonrasında yaşananlara bakarak işe başlamak, bizi bekleyen geleceği anlamak bakımından yararlı olabilir.
KARAMSAR VE İYİMSER DÖNEMLER
1. Dünya Savaşı sonrası üç imparatorluk yıkılmıştı: Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rusya. Savaşın kazananlarından biri olan İngiltere’nin 19. yüzyıldaki emperyalist konumu zayıflamış, ülkenin ekonomik temelleri büyük oranda sarsılmıştı. Diğer kazanan Fransa ise çökmüştü; bütün umudunu Almanya’nın savaş borçlarını ödemesine bağlamıştı. Oysa Almanya bu borçları ödeyecek durumda değildi, o da askeri yenilgi sonrası ekonomik, siyasal ve sosyal krizlerle çalkalanıyordu. Savaşta iyice servet biriktiren ABD ise, savaş sonrası oluşan mevcut bu girdaba girecek ve 1929’da tarihinin en büyük ekonomik krizini yaşayacaktı.
Bu karamsar dönemden payını almayan yok gibiydi. Gerçi kuzeyde Rusya, artık yoluna SSCB olarak devam ediyordu ve planlı ekonomi modeli ile krizden etkilenmemiş görünüyordu. Ancak orada da halk, ülkenin ilerlediği bu yeni yolda çok bedeller ödüyordu. (Türkiye bu kaos ortamını, Atatürk’ün liderliği sayesinde, belki de en iyi değerlendiren ülkelerden biri oldu.) Tarım imparatorlukları ve bunları yöneten hükümdarlıklar sona ermişti, ama “tek adam dönemi” henüz sona ermiş değildi.
Horkheimer, Adorno gibi düşünürlerin başını çektiği Frankfurt Okulu mensupları, 1. Dünya Savaşı sonrasından 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar olan dönemi “barbarlık, yozlaşma” vb. sözcüklerle tarif ediyorlardı. Dünya, “yeni bir tür barbarlıkla” karşı karşıyaydı. Horkheimer, Akıl Tutulması adlı eserinde, Adorno ile birlikte bu dönemde yürüttükleri çalışmaları, “Aslında amacımız, insanlığın gerçekten insani bir duruma ulaşmak yerine, neden yeni bir tür barbarlığa battığını anlamaktan fazlası değildi” diye ifade ediyor. Kısaca söylemek gerekirse, 1. Dünya Savaşı’ndan başlayarak 2. Dünya Savaşı sonuna kadar olan dönemi “karamsar dönem” olarak da ele almak mümkündür.
2. Dünya Savaşı sona erdiğinde, bambaşka bir uluslararası anlayış ve yeni bir dönem açıldı. İnsanlık, 20. yüzyılın ilk yarısını kapsayan “karamsar dönem” ve bu dönemde yaşanan savaşlardan ders almış gibiydi. Nitekim hukuk devleti, çoğulculuk, anayasal yargı, sosyal güvenlik, sosyal devlet gibi kavramların şekillendirdiği “refah devleti” modeli, özellikle Avrupa’daki siyasal yapılara damga vurdu. Ülkelerin büyüme oranları çok yükseldi. Tüketim arttı. Teknolojik olanaklar gelişti ve teknolojik ürünler toplumların birçok kesimine yayıldı. Uluslararası kurumların önemi arttı. Kuşkusuz bu olumlu gelişmeler, çoğunlukla dünyanın kuzey kesiminde görülüyor olsa da, genel olarak dünyanın tamamında iyimser bir hava yaratmıştı. Bu dönemi de ‘iyimser dönem’ olarak adlandırmak mümkündür.
Yani kısaca ifade etmek gerekirse; 1. Dünya Savaşı sonrasına “karamsar dönem” ve 2. Dünya Savaşı sonrasına “iyimser dönem” denilebilir.
Elbette savaş sonrası ortaya çıkan bu karamsar ya da iyimser dönemler kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bu dönemlerin ortaya çıkışının nesnel nedenleri kadar, öznel nedenleri de vardı.
FAŞİZM YENİLDİ
2. Dünya Savaşı sonrası iyimser dönemin ortaya çıkması, faşizmin yenilmesiyle doğrudan ilgilidir.
Savaşın ilerici demokratik devrimci güçlerce kazanılmış olması, savaş sonrası düzenin oluşması için olumlu psikolojik siyasal altyapıyı sağladı. Bu ilerici güçler, sonraki yıllarda çoğu ülkede ya iktidar olarak yöneten ya da yakın iktidar adayı olarak muhalefette etkili konumda ve bu konuma uygun örgütler durumundaydılar.
Yani 2. Dünya Savaşı’nda faşizmin yenilgisi, aslında karamsar dönemin de sonu, aynı zamanda iyimser dönemin başlangıcı oldu. İyimser dönem kendiliğinden başlamadı; karamsar dönem yenildiği için, ilerici demokratik devrimci güçlerce bitirilebildiği için başladı.
O halde, korona salgınının bir “dünya savaşı” etkisi yaratacağı öngörüsünü gerçekçi buluyorsak, salgın sırasında ve sonrasındaki sonuçları karşısında hangi siyasal güçlerin hangi konumda bulundukları, örgütlülük düzeyleri, örgütsel hedefleri, bu hedeflere hangi yetkinlikte yürüyebildikleri, salgının halklar üzerinde yaratacağı yıkıntı ile mücadelede hangi siyasal gücün neleri yapıp, neleri yapmadığı gibi bir dizi unsura bakmak gerekir.
Yani korona salgını ve bunun yıkıntıları ile mücadele, aslında salgın sonrası nasıl bir düzen istediğimizin de mücadelesidir. Bu mücadeleyi yürütürken, -kuşkusuz emekten yana, demokratik çevreci bir siyasal toplumsal düzen hedefine bağlı olarak- bugünden atılacak en küçük adım, bir yardım kolisi, komşularla ya da hemşerilerle gösterilecek her türlü dayanışma, aslında korona sonrası nasıl bir düzen istediğimizin de birer göstergesi ve mevzisidir.
İLERİCİ GÜÇLERE DÜŞEN GÖREV
Ülkemizin bütün ilerici demokratik güçler; -büyüklüğüne ya da küçüklüğüne bakmadan, bulabildiği her olanakla- halkta var olan ve salgınla mücadelede yeniden açığa çıkmış bulunan yaygın dayanışma eğilimlerinin örgütlenmesinde en önde olmalıdır. Yıllardır bireyciliğin kutsandığı, bencilliğin yüceltildiği, avantacılığın, uyanıklığın vb. geçerli sayıldığı “karamsar dönem” sona erdirilmelidir. Salgın karşısında halkın gösterdiği birleşme ve dayanışma içinde birlikte salgınla mücadele etme çabası ve eğilimleri, aslında Türkiye’nin “iyimser bir dönem” isteğinin de güçlü işaretleri olarak kabul edilmelidir.
Belli ki, bugünkü yönetenler için kamu kaynakları ve kurumları, yağmalanması gereken ya da yağma aracı olarak kullanılması gereken değerlerdir. Karşılarında etkili bir siyasal toplumsal güç görmedikçe, böyle bir anlayışın çekip gideceği de yoktur.
İlerici demokratik devrimci siyasal güçler, korona salgını ile
mücadeleyi ne kadar örgütlü
ve kapsayıcı yaparlarsa, halkın çok
geniş kesiminde var olan dayanışmacı
eğilimlerini ne kadar örgütleyip
harekete geçirebilirlerse,
yeni dönem o kadar ‘iyimser dönem’ olarak şekillenecektir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!