Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
2021’de 1 Mayıs: Cumhuriyet Açısından Emek - Dr. Barış ZEREN
Türkiye’nin rejim ve anayasa tartışmalarında 1923 öncesine referanslar yaygınlaştı. 1921 Anayasası ile 1920 Meclisi gerek liberaller gerek hükümet cenahınca “model” olarak gündeme getirilmeye başladı. Çeşitli politik hesapların yanında, bunda AKP iktidarıyla geçen on dokuz yılın, özellikle pandemiyle açığa çıkan siyasal ve sosyal krizi Türkiye’yi giderek Osmanlı son döneminin sosyal ve siyasal koşullarına benzetmiş olmasının da payı var. Peki bu koşullar altında Cumhuriyet açısından emek ve emekçiler ne ifade ediyor?
Temsil edici bir anekdotla başlayalım: 1922 yılı baharı. Büyük Taarruz hazırlıkları var. Mustafa Kemal, yanında Sovyet Büyükelçisi Aralov’la Konya’da. Bir medreseye giriyorlar. Hocalar gayet saygılı, yerlere eğilerek selamlıyorlar. Biri, en kıdemlisi, Mustafa Kemal’den medrese sayısını artırmasını ve medrese öğrencilerinin askere alınmamasını istiyor. Mustafa Kemal öfkeyle parlıyor: “Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz!.. Bu besili delikanlılarınızın askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim!”
DERİN BİR AYRIM
Öfkesi aslında tüm bir medreseler sistemine. Osmanlı toplumunda medreseler, dini vakıflarla birlikte ayrıcalıklı bir konum sürmüşler. Ancak 1908 Anayasa Devrimi’yle birlikte, eşitlik ilkesi gereği medrese öğrencilerine de askerlik zorunlu tutulmuş. Hoca eski ayrıcalıklarının devamını istiyor. Medreseden çıkınca Mustafa Kemal’in kızgınlığı dinmiyor: “Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağız! Her şeyden önce onları mali dayanaklarından, vakıflardan yoksun etmek lazım.”
Mustafa Kemal’in medreseden sonraki uğrağı ise nalbantlık okulu. Okulun ilk mezuniyet törenine katılacak. Önemli bir gün, zira gayrimüslimler gidince ordunun atlarına usulüyle nal çakacak insan bulunamaz olmuş. Duvarları “İşçinin teri kutsaldır”, “Çelik ordunun gücü üretici emektir” yazılarıyla dolu okulun ilk nalbantlarına Mustafa Kemal konuşuyor, “padişah idaresinin emeği küçümsediğini” söyleyerek bunun eski Türkiye ile yeni Türkiye arasındaki derin bir ayrım olduğunu vurguluyor. Medresedekiler ayrıcalık peşindeyken nalbant mezunlar madenlerde, atölyelerde savaşın ağırlığını omuzlayan emekçilerin saflarına katılıyorlar.
DAYANIŞMA İLKESİNE DAYALI HALKÇILIK
Mustafa Kemal’in soldan beslenecek kadar ona yakın ama Sovyetler’e bağımlı olmayacak kadar mesafeli bir noktada durmaya çalıştığı biliniyordu. Ama sola mesafesinde daha önemli bir faktör, emekçileri yeni Türkiye’nin üzerinde yükselebileceği yeni bir sosyal sınıf olarak yeterli görmemesiydi. Aralov’a da söylediği üzere “Türkiye’de işçi sınıfı yok çünkü gelişmiş bir sanayi yok.”
Ama medrese ile atölyeyi, ayrıcalık ile emeği karşı karşıya getiren bu anekdot, medrese sistemi ile dini vakıfları, hilafet makamıyla aynı gün tasfiye ederken laikliği yerleştiren 3 Mart 1924 tarihli devrimin arka planını göstermektedir. Bu tarihte, Osmanlı’dan kalan sosyal hiyerarşi ve ayrıcalıklar sistemi reddediliyor, onun yerine “tesanüt” yani dayanışma ilkesine dayalı halkçılık öne çıkarılıyordu.
KADER ORTAKLIĞI
Cumhuriyet, laiklik ile emeğin kaderi bu denli ortaksa, emekçinin sefil koşullara itilmesiyle, toplumsal eşitliğin bozulmasıyla Cumhuriyetin yıkımının el ele ilerlemesine şaşırmamalı. Cumhuriyet tarihi boyunca nicelik ve nitelik olarak büyüyen, giderek bir siyasi güç haline de gelen emekçiler kitlesine en büyük darbenin, 12 Eylül’ün, aynı zamanda Cumhuriyete vurulmuş bir darbe olması bu denklemi doğrular.
Ama en büyük doğrulamayı 1 Mayıs 2021 itibariyle yaşıyoruz. Cumhuriyetten kalan sanayi kuruluşlarını acımasızca tasfiye eden, Cumhuriyet tarihinin en yüksek dış borçlanma oranına erişen siyasal İslam tam bir diktatörlük niteliğine bürünürken emekçileri, yasaklanan grev ve haklar, dağıtılan örgütlenmeler, işsizlik ve büyüyen eşitsizlikle boğmayı politika olarak seçti.
Pandemide toplumun yükünü görüntüde bile paylaşmayıp topluma koyduğu kurallara kendisi uymayan bir ayrıcalıklılar sınıfı oluşturarak özünü açığa vurdu. Dahası, eğitim yaşamı baştan aşağı dinselleştirilirken 2021 yılında dini vakıfların da canlandırılmasına tanık olduk. İktidar saflarında hilafet tempoları tutulmaya başladı.
Özetle, 1923 öncesi koşullarının yeniden gündemde olduğu doğru. Bu tabloya çare olarak 1923 öncesi yeniden gündeme getiriliyor ama artık o koşullara sığmayan en büyük toplumsal faktörden pek söz edilmiyor: Emekçiler.
Kafa işçisinden kol işçisine, en vasıflı teknisyeni, uzmanından vasıfsızına artık Türkiye’de emeğiyle yaşayan nüfus bir yeni düzeni sırtlayacak sayı ve bilince ulaşmış durumda. Bunlar yalnızca, eşitliğe, laikliğe ve Cumhuriyete en fazla ihtiyacı olanlar değil, aynı zamanda Cumhuriyetin yeniden ayağa kalkmak için ihtiyaç duyduğu toplumsal dinamik. Bu 1 Mayıs, Cumhuriyet ile emek davasını birleştirmenin kaçınılmazlığını berraklaştırıyor.
DR. BARIŞ ZEREN
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu