Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Akademik Yozlaşma - Prof. Dr. İlter TURAN
Kısa süre önce elli kadar akademisyenin dolandırıldıklarına dair bir haber çıktı. Dolandırılanlar makalelerinin yayımlanmasını sağlamaya söz veren kişilere para vermişler, sonuç alamamaktan şikâyetçiydiler. Bu zevat, yanlış bir iş yaptıklarını farkında bile değillerdi, utanmıyorlardı. Bu hocalar acaba neden etik dışı yollardan yayın yapma gayretindeler?
1982 SONRASI DEĞİŞİM
Üniversite
sistemimize düzenli araştırma ve yayın yapma zorunluluğu 1982’de çıkarılan YÖK
ile geldi. Önceki yasalarda araştırma-yayın öngörülmüştü ancak
sistemli ölçüm yoktu.
Terfiler doktora, doçentlik
ve profesörlük takdim tezine
bağlanmıştı.
Çoğu akademisyen terfi için yazdıkları tezlerle yetinirler, başka yayın yapmazlardı.
Yayınların büyük bölümü ders
kitabıydı. Araştırma-yayına dönük kişiler, kurumlar vardı ama
sistem zorlayıcı değildi. 1982 sonrası terfiler “performansa” bağlandı, araştırma-yayın baskısı geldi.
Ülkemizde
yükseköğretim tek yasayla tek yapı altında düzenlendiğinden, her kurumun
öğretim üyelerinden araştırma-yayın beklenmektedir. Buna karşılık kurumlar
arasında önemli nitelik ve
nicelik farkları vardır. Bazı üniversitelerde hocalar haftada otuz saatten
fazla ders veriyorlar.
Araştırma bir yana, derslerini hakkıyla vermeleri mümkün değil. Keza, kadroları yetersiz çok sayıda kurum yüksek lisans,
doktora veriyor. Bu “mütevazı”
programları tamamlayanlar araştırma yapmayı öğrenemiyorlar. Daha da vahim, çoğu zaman programların hocaları
araştırmacı yetiştirecek donanımda değil.
NİTELİK SORUNU VAR
Bir yanda araştırma-yayın bekleyen bir sistem, diğer yanda
bunları yapabilecek vakit ve donanımları olmayan hocalar, donanımsız yetişen
doktora adayları, genç
öğretim üyeleri. Bu uyumsuzluk nasıl giderilecek? Doğru olan, karşımızda ciddi
bir nitelik sorunu olduğunu teslim edip çare aramaktır.
Örneğin, bir üniversitenin kuruluş kararının
ardından beş-on yıl süre tanınması; görev alacak elemanların yabancı dil
öğrenmeleri, yüksek nitelikli kurumlarda doktora yapmaları, kütüphanenin
geliştirilmesi gibi hazırlık faaliyetinin yürütülmesi düşünülebilir.
Her
kurumdaki öğretim kadrosunun araştırma ve yayın yapması koşulundan vazgeçilip, bazılarının lisans vermekle
sınırlandırılması da öngörülebilir.
Veya daha dinamik bir modelle üniversiteler A, B, C gibi üç kategoriye
ayrılarak her biri için
farklı yeterlik şartları aranabilir.
Tasnif belirli aralıklarla yenilenerek
kurumların alt kategoriye inmelerine, bazı öğretim yetkilerinin kaldırılmasına, diğerlerinin de bir üst
kategoriye terfiine imkân tanınabilir.
SİYASİ İRADE ŞART
Mevcut sistemde amaçlanan
kalitenin sağlanamadığı düşünülürse, bu türden önerilerin
uygulanması ancak güçlü bir siyasi iradeyle mümkün olacakır. Halbuki, halkımız
ve siyasilerimiz kentlerinde üniversite açılmasını iyi akademik kurumlar
kurulsun, seviyeli işgücü yetişsin diye istemiyorlar. Üniversiteye sahip olmayı itibar sorunu
olarak görüyorlar,
kentlerindeki iktisadi hayatı da geliştireceğini düşünüyorlar.
Son yıllarda bu
saiklere iktidarın kendi düşüncesine bağlı gençlik yetiştirmek özlemi
eklendi. Bazı veliler ise çocuklarını
uzaklara göndermek istemiyor
ya da çocuğu ailenin bulunduğu yerde okutmayı
daha “hesaplı” buluyor.
Yasa tüm üniversiteleri aynı kefeye koyup, araştırma-yayın
bekleyince, yasa ve yönetmeliklere
uymanın yöntemlerini bulmak
gerekiyor. Ne gibi yöntemler
söz konusu? İlkini zaten gördük. Aracılar bulup,
yazdıklarınızı ücret mukabili yayımlamak ama bazen dolandırılabiliyorsunuz.
İkinci yöntem daha vahim.
Günümüzde yüksek lisans, doktora ve doçentlik tezleri yazmak önemli
bir ticari faaliyet. Paranız varsa, tezinizi yazacak “işletmeler” var. Benzeri üçüncü yol “intihal,” yani başkasının
yazdıklarını kendiniz yazmış gibi göstermek.
Bunun çeşitlemeleri de var.
Örneğin, genç kadrolar çalışmalarına, saygıda kusur
etmemek için dekan, bölüm başkanı vs. adlarını
ekleyebiliyorlar; onlar da yayın yapmış oluyorlar. Dördüncü yol, uyduruk dergiler yayımlayıp
endekslere sokarak “akademik”
başarılara imza atmak. Burada da çeşitlemeler
var. Bakıyorsunuz, bilinmeyen bir vakıf hakemli-endekslerde yer aldığı
iddiasında dergi çıkarıyor. Ya da her üniversite birkaç alanda dergi çıkararak
hocalarına yayın yaptırıyor.
Yurtdışında bile ücreti mukabili gönderilenleri basan dergiler türedi.
Beşinci yol, birbirinin “eserlerine”
gereği yokken atıfta
bulunmak.
ÜLKE KAYBEDİYOR
Karşımızda ciddi bir ahlak sorunu olduğu kesin. Herkesten
araştırma-yayın istemekte ısrar ettiğimiz sürece yozlaşma sürecek, yerleşecektir. Sonuçta, yüksek öğretimimizde kalite
aşınması daha da hızlanacak ve ülkemizin uluslararası alanda önder konuma gelme iddiasını destekleyecek
eğitim yapısından uzaklaşılacak, böyle
bir iddia kalmayacaktır. Hükümet konunun vehametini idrakten uzaktır. Ülkede bilimin geleceği düzeltilemeyecek şekilde ipotek
altına giriyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev